İZMİRİ KAZANMAK ZOR DEĞİLMİŞ

İzmir Balçova’da bulunan Özel İdareye ait tesislerde gece konakladıktan sonra sabah Menderes Adliyesinde görülen, Hacı Biner beyin bir yakınının davasına gittik. Elektrik akımına kapılmış, iki kolunu, bir bacağını kaybetmiş.
Ama önce Balçova’da Özel İdareye ait tesisler hakkında biraz malumat vereyim.
Burası isteyenin gece konaklayabileceği halka açık termal bir tesis.
Yanımda Van Eski Milletvekili Hacı Biner bey ile birlikte kimliklerimizi verdik, merkez binadan daha uzakta bulunan ek tesislerdeki odalarımıza gönderildik. Ama Allah’ım "O" da ne? İki yatak koymuşlar, adım atacak yer yok, oturacak bir koltuk yok, namaz kılmak için seccade yok. Tabii ki mırın kırın ettim. Yan tarafta daha büyük bir odaya aldılar. Orası da leş gibi sigara kokuyor. Daha önce konaklayan kişi her kim ise üstü üstüne sigara çekmiş olacak ki, havalandırmaya rağmen, koku olduğu gibi içeride kalmış.
Onu da kabul etmedim. Gittim idarecilere "ya siz bizi neden kıyılara köşelere gönderdiniz, ana binada yer yok mu? Dedim. Var efendim ama, burada termal tesislerden istifade eden hasta kişiler var, rahatsız olmayasınız diye sizi yan tarafta bulunan daha sakin bir bölüme gönderdik dediler.
Burası hastane değil ki, otel. Siz bana ana binadan bir oda verin ve odayı göreyim dedim. Çıktım. Eh işte idare eder. Hemen tertibat aldım, pusulamı çıkarttım. Kıbleyi tayin ettim. Aslında deniz tarafına bakan kısmın batı,  solumun doğu olduğunu tespit etmiştim. Fakat pusulam benim en kıymetli eşyam. Masamın üzerine koyar koymaz pat diye kıbleyi karşıma getiriyor.
Seccade istedim. Getirdiler. Namazımı kıldım.
Hemen keşfe çıktık.
Mayo almak için tesis içerisinde bir yer bulduk.
Termal hamamların bulunduğu yere gittik.
Görevli çok nazik.
İşini öyle özümsemiş ki, gelenlerin sorması muhtemel bütün sorularını bir çırpıda kendisi cevapladı.  Tesisi bir güzel tarif etti.
Kükürt kokusuna sanki "hasret" kalmışım. Çermikliliğin böyle biri yönü var. İlçemin Belkıs Hatun Hamamlarının suyunun sıcaklığı ve yoğun kükürt kokusunu burada bir nebze "hissetme" imkânı buldum. Bir saat kadar yüzdüm. Hacı Biner bey güzel yüzüyorsun, nefesin de iyi deyince, hemen havamı attım, ben Elazığ Hazar Gölünü karşıdan karşıya geçmiş adamım dedim,  mütevazi bir şekilde… Güldük.
Sabah duruşma sonrası uçaktayız.
Yanımda yaşı yetmiş civarında bir bey ve 60 a merdiven daymış bir hanım oturuyorlar. Biri birimize iyi yolculuklar diledik. Uçak kalkmadan önümdeki bulmacanın yarısını çözdüm. Sonrası zaten iki üç dakikalık bir şey. Çay servisi yapılır iken onlara ikramda bulundum. Çok hoşlarına gitti.
Hanım "biz de Ankara’ya gidiyoruz, beyimin rahatsızlığı için" dedi. Geçmiş olsun temennisinde bulundum. Bey de sol ayağına kalın kalın çoraplar giymiş ha bire ayak parmaklarının olduğu yeri üfeleyip duruyor. Hanım "beyimin ayak parmaklarını kestiler, kontrol için Ankara’ya gidiyoruz, bakalım ne olacak" dedi.
Rahmetli Ağabeyimin başından geçtiği için Burger hastalığına yakalanmışsınız, Sigarayı çok içmişsiniz, aman dikkat edin daha yukarılara gitmesinler, yoksa insanı dilim dilim kesiyorlar dedim. Bey evet dedi, hanım aman ne içti, ne içti diye intizarını dile getirdi.
Sonra hanım döndü, Ankara’da mı oturuyorsunuz diye sordu. Evet dedim. Ankaralı mısınız diye ekledi. Hayır, Diyarbakırlıyım dedim. Biraz hayret etti. Ankara’da ne iş yapıyorsunuz diye sordu. Madem sohbet olacak olan biteni anlattım.
Biraz AKP den rahatsızız deyince, bunlar İzmir’in geleneksel sol düşüncesinin mensubu. Derin nefes aldım. Önümüzde CHP İzmir Milletvekillerinden birisi oturuyor. Etrafı rahatsız etmeyecek şekilde sesimi ayarladım, başladım anlatmaya.
Efendim bakınız biz insanlar her şeyi çok çabuk unutuyoruz.
Bu ülkede enflasyon diye bir canavar vardı, şimdi yok.
Herkes eline geçen üç kuruşu hemen dövize yatırırdı, şimdi yapmıyor. Parasını götürüp Bankaya yatırıyor, sermaye birikimi oluyor, banka bol parayı daha ucuza satıyor, iş adamı yatırım yapıyor, yatırım işsizliği önlüyor, işçi eline geçen para ile alışveriş yapıyor, herkes kazanıyor. Döviz alım zamanlarında para yastık altına gidiyor, atıl kalıyordu.
13600 kilometre duble yol bu iktidar zamanında yapıldı. Böylece, yol yapımında Cumhuriyetin tüm dönemlerini üçe katladı.
Hızlı tren seferleri ile bu iktidarlar zamanında başladı.
DAP VE GAP Projeleri en geç üç yıl içerisinde tümü ile bitmiş olacak. Güneydoğuyu bu iktidar zamanında 30 Milyar dolar para harcanmış.
Yolsuz, susuz ve elektriksiz köy kalmadı. Bakın bizim 1200 köyümüzden 892 ünde su yoktu. Şimdi var.
Su demişken, İzmir’in su sorununu bu iktidar çözdü. Size Arsenikli su içiriyorlardı. İzmir belediyesi sorunu çözemedi, Ak Parti iktidarı işi ele aldı ve başarılı bir şekilde sorun giderildi.
Karadeniz otoyolu bu iktidar tarafından 3,5 Milyar dolar para harcanarak bitirildi.
Bolu tüneli deprem riski var denilerek çürümeye terk edilmişti, iktidar işi ele aldı, gerekli güvenlik sağlandı ve halkın soğuk hava deposu haline getirdiği tünel bitirildi, ilk geçişi Sayın Başbakan yaptı.
Fatih Sultan Mehmet karadan yürüttüğü gemileri İstanbul boğazına getirmiş ve şehir bu şekilde Bizanslıların elinden alınabilmişti. Şimdi İstanbul boğazı denizin dibinden geçildi, 2013 yılında hizmete açılacak.
Denizin dibine otoyol yapılması için temel atıldı. Bu işlere artık öylesine alıştık ki, böylesine önemli proje hepimize sanki ahvali adiyedenmiş gibi geldi.
500 bin toplu konut,
120 bin yeni derslik yapılmış.
Türkiye tarihinde bir ilk olarak bilgisayarsız okul kalmamış.
Sağlığı düşünün, PTT hastanesi, DDY hastanesi, Sigorta Hastanesi, Devlet Hastanesi, Üniversite Hastanesi, Asker Hastanesi… ve daha aklımıza gelmeyenler. Bakınız bunların hepsi birleşti, insanlarımız istedikleri hastaneden hizmet alır hale geldiler. (Hanımın beyi ayaklarını üfeleyerek, çok doğru söylüyorsunuz, görünen köy kılavuz istemez. Ben bu işten çok memnunum, Allah razı olsun. Türkiye sağlıkta tam bir çığır açtı, yabancıların Türkiye’ye gelip tedavi olduklarını görüyorum dedi.)
Tabii dedim, kapı çalınmayınca, başkasının kapısını çalmanın ne anlama geldiğini kimse bilmez, hastalanmasaydınız belki siz de yine şikayetçi olacaktınız dedim.
Turizmde dünya cenneti olduk. Yılda 30 Milyar dolarlık bir gelire ulaştık bu alanda. Önümüzde seçim var, huzur içerisinde yapabilir isek, TÜRKİYE ÇOK ŞENLİKLİ GÜNLERE GEBE. Çok sayıda Turist gelecek ve insanlarımız büyük kazanacaklar.
Yıllık 30 Milyar dolayında olan ihracatımız  120 Milyar dolara, 350 Milyar dolar olan gayrı safi milli hasıla 1 Trilyon 200 Milyar dolara çıkmış. Müthiş bir rakam yakalamışız.
Hanımefendi, her şey tamam da işsizliğe ne diyorsunuz, bakınız İzmir’de aileler hep işsizlik sebebiyle biri birlerinden ayrılıyor, büyük sorunlar yaşanıyor dedi.
Haklısınız Türkiye çok büyük nüfus artışına sahip bir ülke. Her sene 700 bin kişiye yeni iş bulmak zorundasınız. Hükümet canla başla çalışıyor, yeni yatırım alanları oluşuyor, dış siyasette yakaladığımız büyük başarı ülkemizi dünyanın süper gücü haline getirme istidadında. Bu seçim dönemini başarı ile atlatabilir, terör konusunda ciddi bir sıkıntı yaşamaz isek, tabir caiz ise büyük sıçrama yapacağımızı düşünüyorum dedim. Öyle dalmışım ki, arka koltukta oturan arkadaşım Van eski Milletvekili Hacı Biner, uçaktan indiğimizde önümdeki CHP İzmir Milletvekilinin can kulağı ile bizi dinlediğini söyledi. Neden ise, uçaktan indiğimizde bu bey de bana mültefit bir tavır sergiledi.
Çevremdekilerin uçaktaki eşyalarını almalarına yardımcı oldum. Yanımdaki beyin kol değneklerini verdim.
Çok ama çok memnun oldular.
Anladım ki, İzmirli zor insan değil, ilgilenilmek ve anlatılmayı bekliyor.
Kartımı verdim.
İnşallah sizi Mecliste bir daha görürüz dediler.
Nasip dedim.
Ak Parti keşke bütün vekillerini, İzmir’e götürüp esnafla, halkla buluştursa ve yaptıklarını bire bir anlatsalardı. Halk bu temastan çok haz duyuyor.
İzmir’i kazanmak zor değilmiş.