KANUNLARIN GAZABI

Dün biraz değindim, bugün biraz daha açayım. Özel Harp Dairesi 1956 yılında ABD nin isteği ve desteği ile kurulmuş.
Sovyetler Birliği Türkiye’yi işgale kalkışır ise, Türkiye kendisini birinci dünya harbi sonrasında Müdafai Hukuk Cemiyetlerine benzer biçimdeki teşkilatlanmalar ile düşmana karşı korusun, güvenliğini sağlamaya çalışsın.
Tabii bunun için araç, gereç, silah ve insana ihtiyaç var.
İşin Parasal yönünü Ecevit’in 1973 te başlayan ve 1979 lara kadar aralıklarla süren iktidarına kadar ABD karşılamış.
Kıbrıs Barış Harekatına karar veren Hükümetin başındaki Ecevit, ABD nin gözünden düşünce, hem bu türden yapılan para yardımlarından oldu, hem de iktidarından.
Ecevit bir Başbakan olarak Özel Harp Dairesinin ne iş yaptığını , para istemeye gelen Genelkurmay Başkanına sordum, yanımda Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık’da vardı, ancak tüm gayretlerime rağmen bu kurumun işlevi hakkında bilgi sahibi olmam mümkün olmadı diyor.
Kurum Kilisli Genelkurmay Eski Başkanı Doğan Güreş zamanında /sanki/ atıl vaziyette iken Özel Kuvvetler Komutanlığına dönüştürülüp, geliştirilmiş.
Yani Sovyetler Birliğinin dağılıp, parçalandığı bir sırada Genelkurmay Başkanlığı görevini üstlenen Doğan Güreş,kurumu bütünü ile işlevsiz kaldığı gerekçesi ile lağvedeceğine iyice geliştirmiş.
Sovyet tehdidine karşı teşkilatlanmış olan kurum, bu tehdidin ortadan kalkması ile varlığını niye ve kime karşı sürdürmüş.
TSK lerinin iç hizmet kanununun 35.maddesi,her türlü yoruma müsait bir biçimde düzenlenmiş olduğundan, yoksa hasım,yarat düşman mantığı ile hareket eden kimi kişiler, burayı tam bir iç düşman konseptine göre çalıştırmışlar. Bunda zerre kadar şüphe yok.
Türkiye’nin iç düşmanlarının!!! Kim olduğunu bilmek için ülema sınıfından olmak gerekmiyor.
Bunların Kürtler ve hemen tamamına mürteci denilen İslami hayat yaşayanlar olarak değerlendirildiği herkesin malumu.
Bu münasebetle Bülent Arınç beyin evi etrafında günlerce            fink atılıyor.
Olay fahşolunca, bu defa siyasilere bilgi sızdıran askeri bir personelin takip edildiği yorumu ile zihinlerimiz manüple ediliyor.
Kimmiş bu Askeri Personel, kime bilgi sızdırıyormuş. En azından bunun bilgisi kamuoyu ile paylaşılsa ya.
Dün yazımın bir bölümünde birazcık olsun bana da gönderilen sarı zarftan söz ettim. Bu zarfta bir çok Bakan(halen görevde) dahil, onlarca Milletvekilinin Jandarma İstihbarat birimleri tarafından 2004 yılından itibaren fişlendiğini gösteren bilgilerin elimde olduğunu söyledim.
Hepsi yalan, hepsi iftira dolu bir fişleme.
Peki bunlar niye yapılıyor, hangi gayeye hizmet için bu tür çalışmalar gerçekleştiriliyor, askerin ne işine gücüne Bakanları, Milletvekillerini fişlemek, biz vatan hainimiyiz, Devletin, Milletin kör bir kuruşuna tenezzül mü etmişiz, yoksa elimizdeki avucumuzdakini okul yaptırarak devletin ve milletin hizmetinemi sunmuşuz? Niye bunlar yazılmamış? İyiniyet bunun neresinde?
Hani istihbarat dedikleri şey bari doğru dürüst yapılsa , gam yemiyeceğim. İ.Ü.Hukuk Fakültesi mezunu… Peki aynı zamanda İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Mezunu olduğum nerede? İstihbarat böyle mi yapılır?
2003 yılında gözle kaş arasında Milli Güvenlik Akademisinin Kuruluş ve İşleyişini düzenleyen yeni bir kanun tasarısı TBMM sine geldiğinde şahsım hakkında söz aldım ve çıktım
"Arkadaşlar, bu kanun tasarısı ile Devletin en üst kademelerinde görevli buluan , özellikle idareci konumunda olan kişilerin 6 ay süre ile eğitime alınmaları amaçlanıyor. Hepimiz Askerliğini seve seve yapmış olan kişileriz. Yeniden üst kademe yöneticilerimizin/Kaymakam-Vali/ statüsünde olan kişilerin Silahlı Kuvvetlerce Eğitime alınmalarının makul , mantıklı, anlaşılabilir yanı yoktur. Biz 28 Şubat sürecini yaşadık ve bu süreçte Hakimlerin, Savcıların, Yüksek Yargı Organı Mensuplarının tümgeneral rütbesindeki kişilerce karargahlara çağrılarak brife edildiklerini gördük ve bunun sonucunda yargıdan sivil inisiyatifin yok olmasına müncer kararlar çıktı. Bu yasa ile yeni 28 şubat süreçleri oluşturmayalım.. Ben tüm Meclise sesleniyorum, gelin bu kanuna hayır oyu verelim" dedim. Oylama yapıldı, bir ben hayır oyu verdim, kanun geçti.(Burada hepinizin yakından tanıdığı bir kişinin kendince ince uyarısını bir gün yazarım, akan sular durur.)
Olay budur ve bu kadar basittir.
O kanun o gün TBMM sinde reddedilse idi, bugün Hükümetin en önemli kişisinin hayatına kasdı içeren hareketlenmeler olmazdı. En azından Sovyet tehdidi kalktığı için Özel Kuvvetler Komutanlığının tahsisatı kesilirdi, işlevsiz hale gelmesi sağlanırdı. Mıntıka temizliğinin önemi anlaşılırdı.
Bu gün Resul Tosun bey yazısında, Özel Kuvvetler Komutanlığında Sivil bir Hakimin İnceleme yapmasını/yapabilmesini, Demokrasinin erdemi ve ülkemizin Demokratik Cumhuriyete doğru evriminin önemli bir adımı olarak gördüğünü belirtmiş.
Buna katılıyorum.
Gelişen, değişen Hukuk ve Demokrasi anlayışımıza göre/eskiden bunlar duyulmazdı bile/ Başbakan Yardımcımızın hayatına kasdı içeren takip işlemini soruşturuyoruz. İyi de yapıyoruz.
Ama bugünlerin yarın ne getireceğini kestirmek çok zor
TSK İç Hizmet Kanunun 35.maddesi hala yerinde, 12.Eylül Anayasası bütünü ile hükmünü icra ediyor ve bütün ihtilaller, muhtıralar, süreçler, bildiriler hep bu kanunlara göre yapıldı/yapılıyor.