KAPILARI KAPATIN KAÇMASINLAR
28 Şubat yargılansın mı,yargılanmasın mı tartışmaları başladı. Bunun çok sağlıklı ve hayra alemet bir gelişme olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Artık Türkiye’yi gelmiş olduğu bu noktadan kimsenin geri çevirmeye mecali yoktur.
28 Şubat yargılanmadığı, eylem faillerinin ortaya koydukları dosyalar "kozmik" odalardan bir bir çıkarılmadığı ve bu arada Devlet hazinesinin uğradığı kayıpların nelerden ibaret olduğu fahşedilmediği takdirde, bugünün yargılamalarının gerçek sebebini anlamamız mümkün olmayacaktır.
28 Şubat sürecinde Başbakanlığını Erbakan’ın yaptığı Refahyol Hükümeti İş başında idi.
Bu hükümetin ve doğal olarak Türkiye’nin anasından emdiği süt burnundan getirildi.
Ekonomik anlamda o hükümet gelmiş geçmiş en başarılı hükümetlerden birisidir.
Özellikle Devlet gelirlerinin bir havuzda toplanması, hazinenin toparlanmasını sağlamıştı.
Devletin kendi parası var ve bu para çok düşük faizlerle çeşitli özel bankalarda korunur!!! iken,hükümetler memur maaşlarını ödemek için yine özel bankalardan ve belki de Devletin parasının yattığı o bankalardan çok yüksek faizlerle borçlanmasının akıl karı olmadığı hemen ortaya konmuştu.
Şöyle bir plan yapıldı.
Devletin dolaylı,dolaysız vergi gelirleri,bankalarının kazançları, kurum ve kuruluşlarının elde ettikleri mevduat bir havuzda toplanmış böylece ekonomimizin en büyük açmazlarından birisi olan borçlanma esnasında kabullendiğimiz,yüksek faiz ödemelerinden büyük çapta kurtulmak mümkün olmuştu.
Yani Devletin parası var iken durduk yere finans çevrelerine borçlanarak yüksek oranlarda faiz ödeme devri
sona ermişti.
Fıkara/mazlum/ Erbakan Devletin yükselen bu kazançları sayesinde memuralarına ve işçilerine % 135 oranında zam yapmış, bunun iki katı kadarını belki memnun ederim diye Askerlere vermişti. Alınan yüksek maaşı da kimse elinin tersi ile itmemişti.
Ama hiçbir şey onları memnun etmedi.
Onlar kafalarında bir düzen kurmuşlardı ve bu düzenin devam etmesi için varlarını yoklarını ortaya koydular.
Bu sürecin iki önemli kişisinden Tümgeneral Erol Özkasnak sürekli olarak Asker adına brifingler vererek tüm insanlarımızın zihnini manüple etti.
Erol Özkasnak’ın özellikle Yüksek Yargı organlarının başkanları ve üyelerine Genelkurmay Başkanlığı salonlarında verdiği brifingleri hiç kimse unutmuş değidir.
Bu esnada yüksek yargı organları temsilcilerinin Erol Özkasnak’ı ayakta alkışlamaları, bu kurumlar adına kara bir leke olarak yerli yerinde duruyor.
Ve sürecin kuvvetli paşası olarak hep isminden söz edilen Orgeneral Çevik Bir’in 21.Aralık.2008 günü gecesi idareye el koyma kararı Genelkurmay Kozmik odasının bir yerlerinde muhakkak yerini muhafaza ediyor.
Refah Yol hükümeti gitmeyip, görevine devam etseydi, yapılacak ihtilalde TOBB başkanlığını yapan Yalım Erez’in sağ cenah adına Başbakan, Prof Dr Mümtaz Soysal’ın sol cenah adına Başbakan Yardımcısı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’in de Cumhurbaşkanı olması kararlaştırılmıştı.
Bu belgelerden bir tanesi şu anda Ergenekonda sanık olarak yargılanan Adnan Akfırat’ta ele geçti.
Gemi azıya alan ve kendilerine biçilen rolden/aldığı görevden/ hiç rahatsız olmayan dönemin Trabzon Tugay Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek/tümgenerallikten emekli oldu/ Başbakan Erbakan’a Suudi Arabistan’a yaptığı gezi sebebiyle küfretmiş ve hakkında hiçbir işlem yapılamamıştı. (Şimdi ise Sayın Başbakan kendisi ile ilgili o küfür içerikli sözlerden ötürü şikayet etmeden, Askerler şahıslardan birisini tutukladılar bile.)
Geçen geçmişte kaldı diyemeyiz.
Aksi takdirde 2003 yılında yapılan/hazırlanan/ balyoz eylem planı ile ilgili soruşturmanın bir anlamı kalmaz.
28 Şubat sürecinde planlananlarla , balyoz darbe planı arasında zerre kadar fark yoktur. Balyoz darbe planı gizli idi, delilleri ile birlikte Savcılara intikal edince soruşturmalar ve tutuklamalar geldi.
Oysa 28 Şubat sürecinde yapılanların gizli ve saklı bir yanı yoktu. Bu eylem planına ait belgeleri ŞİKAYET ÜZERİNE VEYA DOĞRUDAN DOĞRUYA ERGENEKON DAVASINA BAKAN SAVCILARIN HAREKETE GEÇEREK SORUŞTURMAYA BAŞLAMASI AN MESELESİDİR.
Bu süreç 1000 yıl sürecek diyen Kıvrıkoğlu’nun
Başbakana alenen küfreden Osman Özbek’in,
Geceli gündüzlü toplumu ajite edici brifingler düzenleyen Erol Özkasnak’ın
Ve
Dönemin güçlü!!!paşası Çevik Bir’in soruşturmaya alınması için şikayet gerekiyor ise, işte ben buradan şikayetimi yapıyorum.
Ve de o meşum sürecin en güçlü ismi olan eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in fötr şapkası elinde olduğu halde ifadeye çağrılması çok şık olacak.
Kapatın kapıları, kaçmasınlar.
İMZA IPISLAK
Dursun Çiçek’in hazırlamış olduğu İrtica eylem planınındaki imzanın ıslak değil, ıpıslak olduğu ortaya çıktı.
Bildiğiniz üzere önceleri bu belgenin fotokopisi ele geçmiş, mırın kırın yapılınca ıslak imzalı aslı Ergenekon Savcılarına ulaştırılmıştı.
Gerek fotokopi ve gerekse ıslak imzalı metin üzerinde en üst düzeyde yapılan teknik incelemeler sonrasında bu metnin Dursun Çiçek’e ait olduğu saptanmıştı.
Ancak Askeri Makamlar kendi denetimlerinden geçmeyen bu metne bir türlü inanmamışlardı. Belgeyi bir de biz görelim,inceleyelim dediler.
Dediklerini yaptılar ve belgenin IPISLAK olduğunu anladılar.
Bu aşamadan sonra Dursun Çiçek’in yargının elinden kurtuluş şansı var mı? Çekirge iki kere sıçradı zaten.
Ergenekon davasının Savcıları bir de Kozmik Odada arama yapan Hakim Kadir Kayan beye resmi yazı yazarak, bu konuya ilişkin bilgi ve belgelere ulaştınız ise, gönderin derse ne olacak?
Askeri Savcıların imza ıslak tespitinden sonra Dursun Çiçek hakkında bir de Askeri Makamlar inceleme başlatmak zorundalar.
Gülelim mi? tabi tabi gülelim.
Dava bir iken iki oldu.