KEKO ÇIK ORADAN
Maişet derdi işte. Bazen oradan oraya savrulup duruyoruz. İki gün içerisinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, ardından Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmalarıma girdim. Sabahın erken saatinden gecenin geç saatlerine kadar yollarda olunca , gündemi değerlendiremedim. Yazılarımı size ulaştıramadım. Ama inşallah kısa sürede buna bir çözüm bulacağız.
Elazığ depreminde 51 vatandaşımız hayatını kaybetti. Onlara Allah’tan rahmet ,yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Elazığ ilimizi çok iyi bilirim. Deprem kuşağındadır. Eskiden çok daha fazla depremler olurdu. Ama son zamanlarda durulmuştu. Bu ilde bir keresinde biz de depreme yakalandık. İnanılacak gibi değildir. Dipten vuran deprem ve ardı arkasına devam eden dalgalar, sanki beyninize çivi çakılır gibi bir his uyandırır insanda.
Evet Elazığ’ın Karakoçan ilçesi Başyurt Mezrası depremin merkez üssü olarak kaydedildi. Burada mezar evlerde yaşayan!!! Vatandaşlarımızdan 51 i bir daha hayata gözlerini açamadılar.
Ben zaten bundan iki ay kadar önce Muş ili Bulanık ilçemize giderken gördüğüm manzarayı yazılarımda size anlatmıştım.
"Muş çıkısından itibaren Bulanık’a doğru yol alıyoruz. Ana yoldan sonra ilçe yoluna doğru ilerledikçe , yollar daha niteliksizleşiyor, kıvrılıyor, yer yer çöküntüler yolculuğunuz için ciddi manada tehlike yaratıyor. Yollarda tek tük arabalar var. kimi yerleşim yerlerinin yola yakın olması sebebiyle insanlar yollarda bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyorlar. Hava soğuk. Arabanın camını biraz açınca, soğuk iliklerimize işliyor sanki. Boyunlar iyice içe çekilmiş, başlar "çin"lerine/omuzlarına/ düşmüş.Fukaralık diz boyu.Evler inanılmaz kötü durumda. Hepsi toprak ve hiçbirisinin üzerinde çatı yok.Maalesef Türkiye’nin bir çok yerinde aynı manzara hakim.Ama insan biraz şehirde yaşayınca olan biteni unutuyor. Gözden Irak olan gönülden de uzak olurmuş meselesi. Damların üzerinde naylondan poşetler serilmiş ve uçmasınlar diye üzerlerine taşlar konulmuş. Taşların her birisinin ağırlığı en az 10 kilo var diye düşünüyorum. İçimden ya buralarda deprem falan olsa bu taşların her birisi bomba gibi evin içine düşecek diye geçiriyorum. Varto depremeni düşünerek. Buralar tarihin derinliklerinden fırlamış çıkmış yerler diyorum. Hala böylesi bir manzaraya tanıklık etmemiz gerçekten içimi acıtıyor. Evlerini betonarme hale getirmeye bu insanların imkanı mı yok, yoksa buralarda yüz yıllardan gelen kültür onları hala bu türden evler yapmaya mı itiyor? Aslında ilk defa bu manzara ile karşılaşıyor değilim. Bölgemin yüzde doksanında ki bu çarpıklığı bu vesile ile nazara vermeye çalışıyorum. Olmaz diyorum. Buna bir çare bulunması gerekir diye ikaz ediyorum"
İşte bu yazının yazılışının üzerinden çok değil iki ay geçtikten sonra Elazığ ilimizin Karakoçan ilçesinin bazı köyleri çok değil , 6 büyüklüğündeki bir deprem ile yerle bir oldu. Çöpten ,kerpiçten mezar evlerin tonlarca ağırlığı altında 51 canımızı yitirdik. Kimisi annesini, babasını, kardeşlerini, kimisi yavrularını kaybetti. Hiç beklenmedik anda gelen kayıplar gerçekten canımızı yaktı. Birde dünya aleme rezil olduk. Artık dünyanın bir çok ülkesinde 8 şiddetindeki derpremlerde bile bu kadar can kaybı olmuyor. Hele 6 büyüklüğündeki derpemler eşya ve insanların kılını bile kıpırdatmıyor. Ama bizim mezar evlerimizin görüntüleri dünya televizyonlarında yayınlandığında kim bilir insanlar neler söylemişlerdir. Eğer dünyanın izlenen ülkelerinden birisi isek, herhalde söyledikleri ilk cümle, TÜRKİYE GERÇEKTEN!!!LAİK , DEMOKRATİK, SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİYMİŞ" sözü olmuştur. Anlıyorsunuz değil mi? Hele sosyal hukuk devletinden bugüne kadar anladığımızın!!! ne olduğunu,bu depremler bize daha iyi gösteriyor.
İşte tam da bu ortamda annesini, babasını ve kardeşlerini kaybeden 8 yaşındaki Keko Çiçek, tedavisinden sonra köyüne ,evine döndüğünde gözlerine inanamış. Enkaz yıkıntılarının , toprak yığınlarının üzerine yatarak, annesine, babasına , kardeşlerine sesleniyor, "KEKO ÇIHIN ORADAN".
Evet Keko, onlar bir daha oradan çıkamayacaklar.
Sen annesiz, babasız,kardeşsiz ,
Yani ki kimsesiz Keko, yoluna devam edeceksin.
İşin zordur Keko,
Yolun uzundur Keko,
Yolun dardır Keko,
Bundan böyle etrafın ıpıssızdır Keko.
Bu hayatta Keko, artık kimseye ANO, BABO, EDO diyemiyeceksin.
Ama sen Keko,
Önce Allah’ın , sonra şefkatli insanların merhameti sayesinde okuyacaksın, mühendis olacaksın, çalmadan, çırpmadan, harama hileye karışmadan her türlü depreme dayanıklı evler yapacaksın.
Evleneceksin.
Bu evlerden birinde inşallah Keko, mutlu bir yuva kuracaksın.
Çocuklarına ananın,babanın, kardeşlerinin ismini koyacaksın.
Bala iken Baba olacaksın.
Ama ben çok iyi bilirim, Baba da olsan Keko, babasızlık çok zordur.
Kimse oralı olmuyor ama,bize düşen bu münasebetle dürüstçe ilimizin halini de nazara vermek.
Diyarbakır ilinin bu yazılanlardan zerre kadar farkı yok. Hatta eksisi var.
Bu büyüklükte bir deprem , Diyarbakır’ın yüzde otuzunu yerle bir eder. Daha büyüğünü düşünmek bile istemiyorum. Bütün köy evlerimiz, bütün ilçe evlerimiz kerpiçten, çerden ve çöpten yapılma. Bu tür bir deprem katlanılması güç acılarımıza yol açar. Allah korusun onbinlerce insanızı kaybederiz.
Bir de betonarme olduğu halde "HİCRET" APARTMANI gibi göçmeye hazır binlerce bina yapıldı Diyarbakır’da.
Şehrin Elazığ girişini bundan bir ay kadar önce nazara vermiş ve ilgililerine birlikte hareket edelim, TOKİ Başkanı ile görüşelim, bir Master Plan yapılsın,yeni bir yapılaşmaya gidilmesi için tedbir alalım diye seslenmiştim. Kimseden en küçük bir ses çıkmadı.
4 ayaklı minarenin göçmek ve bir faciaya yol açmak üzere olduğunu belirittim. Tıs yok.
Yarın bir gün bizim de "Keko oradan çıhın" diye bağırmamız mı lazım.
Veya Keko oradamısın diye bağırırlarsa, halimiz nice olur.