KİMİLERİNİN ELİNDEKİ KALEM SİLAHTAN BETER

“Üç aşamadan oluşan kapsamlı bir proje var. İlki, çatışmanın durması ve silahlı PKK’lıların çekilmesi. İkincisi, anayasa değişikliği. Şimdi Türkiye’de, bütün milletleri kucaklaması gereken asıl anayasayı oluşturma çabaları var. Türkiye’de pek çok millet var ve yeni anayasa bütün milletlerin haklarını ve kimliklerini garanti altına almalı. Anayasa onları tanımlamalı. Bu olur da gerçek demokrasi gerçekleşirse, Kürt halkı kendi diliyle konuşabilir ve kendini yönetebilirse bölgesini geliştirebilir, özgür ve Türk kardeşi ile eşit olabilirse, üçüncü aşamaya gireriz. Bu da normalleşme aşaması olur. Toplum daimî barışı inşa eder ve düşüncesinde değişiklik meydana gelir, birlik ve eşitlik düşüncesi olur. Bu durumda PKK, Türkiye’de normal bir hâl alır. O zaman silahı tartışırız. Aslında o zaman silaha ihtiyacımız kalmaz. Türk yetkililer silahın derhâl bırakılması gerektiğini söylüyorlar. Öcalan ile anlaşmamız böyle değil. Silahı bırakmak son aşamada olacak” diyor Karayılan.

El Cezire Televizyonuna uzun bir mülakat veren Karayılanın görüşlerinin özeti sayılan konuşmalar yukarıdaki cümlelerde.

Karayılan temel dayanaklarının nelerden ibaret olduğunu hiç sektirmeden, zihinlerde bir takım yanlış algıların oluşmasına fırsat vermeden açıkça ifade ediyor.

Buna göre PKK nın Türkiye içerisindeki Silahlı Militanlarının ülke topraklarından çekilişi ve çatışmasızlık ortamının oluşturulması, bunun karşılığında Türkiye’deki bütün ırkların kendilerini ifadede zorluk çekmeyecekleri Anayasal Vatandaşlık hakkına kavuşturulması, Kürtlerin haklarının güvenceye alınması, ardından Anadilde Eğitim ve kendini yönetme, geliştirme iradesinin önündeki engellerin kaldırılması… Karayılan bundan sonra silahların tümden bırakılmasını gündeme alabileceklerini ve zaten o aşamada silahlara gerek kalmayacağını söylüyor.

Bu görüşlere bakıldığında, bu hamurun daha çok su kaldıracağını görmezden gelemeyiz. Hani Türkiye’nin Avrupa Birliğine giriş sürecinde, bu alanda çok önemli çabalar göstermiş olan başta Rahmetli Özal olmak üzere, tüm Türk yetkilileri uzun ince bir yoldayız demişlerdi ya, bu meselede aynen onun gibi. Evet gerçekten uzun ince bir yoldayız, gece gündüz demeden yola devam edersek, mesafe alabiliriz.

Görünen o ki, her şey gelip gidip yeni bir Anayasa ve bu Anayasanın “kimliğinde” şekillenecek.

Türkleri kırmadan, küstürmeden, başka ırktan insanlarında bu ülkenin eşit vatandaşı olduğunu beyan edecek düzenleme nasıl olacak?

Bunun formülü üzerinde en çok Ak Partinin çalışması gerekiyor. Evet Ak Parti zaten çalışıyor, onun sayesinde bu meseleler gün yüzüne çıktı, ret ve asimilasyonun bu partinin politikaları sayesinde varlığı kabul edildi. Şimdi yaşanan mağduriyetleri ortadan kaldıracak formülleri de en çok bu partinin bulması isteniyor. Türkiye’de yaşayan insanların yarıdan fazlası partinin geliştirmeye çalıştığı çözüm sürecine destek veriyor.

İşte o sebeple Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay bey, bu desteğin devam ettiği süreci, herkesin çok iyi değerlendirmesi lazım, şimdi değilse ne zaman demekte ve muhalefet partilerinin desteğini haklı olarak talep etmektedir.

Ama görünen o ki Türkiye muhalefetinin bel kemiğini oluşturan CHP ve MHP sırf iktidar hırsı ile sürece destek vermek ne kelime, her türlü engeli çıkartmakta biri birleri ile adeta yarışıyorlar. İnsanın aklı almıyor. Bu ülkede salim akıl sahibi herkesin şikayet ettiği 30 yıllık düşük yoğunluklu savaşın sona ermesi için, hiçbirimizin tahmin etmeyeceği bir imkan ele geçmiş iken, bunu adeta tekmelemenin şuurla, izanla bir alakası var mı?

CHP liler, MHP liler bu işten zarar görmediler mi?

Onların yakınları da bu olaylarda hayatını kaybetmedi mi?

Maddi kayıplarımız hepimizi, manevi kayıplarımız arşı alayı titretecek hale gelmedi mi?

Evet bu ülkede çok küçük bir zümre olan bitenden madden kazanç sağlamış ve sağ, sol terör örgütlenmeleri sayesinde çeşitli mekanlarda yer tutmuş oldular, bunları biliyoruz.

Ama şu son on yıla alınan kararlar, atılan adımlar sayesinde, ülkeyi terör belasının cenderesinde tutmak isteyen sergerdelerin vesayetleri kırıldı, o sayede terörle mücadelede önemli başarılar elde edildi.

Örgüt ülkeyi bölemeyeceğini anladı, sorun ile ilgili görüşlerini revize etti,

Türkiye halka mal olan sorunu öldürme ile çözemeyeceğinin farkına vardı. Tarafların birer adım geri gitmeleri, sorunu barışçı yöntemlerle çözme iradesini ortaya koydu. Şimdi bu yapılıyor.

Ancak,

Barış adımlarına en çok destek vermesi beklenen inançlı insanlardan birisi olan Sabah Yazarı Hasan Celal Güzel’in salvoları bitip tükenmek bilmiyor. Geliştirmiş olduğu kerameti kendinden menkul ulusalcı söylem, öylesine irrite edici bir hale geldi ki, ona bakılacak olur ise, sanki Türk ve Türklükle ilgili her şeyin, yasalardan çıkarılacağı, Türk dilinin ve kültürünün yasaklanacağı, Al Yıldızlı Bayrağın gönderden ineceği, ülkenin bölüneceği korkusunun yaratılmasına sebep oluyor. O, iddia ettiklerinin hiçbirisinin pratik hayatta asla gerçekleşmeyeceğini bildiği halde, ergenekonvari korkuları salmanın gayretine giriyor.

Ben o yüzden Murat Karayılan’ın Kürtlerin kendi kendilerini idare etme/özerk yönetim/ hakkının sağlanması, bunun Anayasal güvenceye alınması, ondan sonra silahın bırakılmasının gündeme geleceği yolundaki fantezilerinin de, Hasan Celal Güzel’in sorunun çözümünde Hükümetin atmış olduğu adımlarla, Türklük ile ilgili her türlü değerin ret ve inkarına sebebiyet verileceği yönündeki yersiz kaygı ve kuşkularının da törpülenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Diyelim ki, Ak Partinin başka partilerden katılacak M.Vekillerinin desteği ile yapacağı Anayasa, Hasan Celal’in dediği gibi “bilfarz” kabul görmesin. Ne olacak yani, Kürtler yeniden silaha mı sarılacaklar, elbette hayır, bu olmayacaktır, olmamalıdır. Bir kere Kürtler artık bir daha reddedilemeyecek biçimde tarih sahnesine çıktılar, Kürt siyaseti ve siyasetçileri dünya ölçeğinde birikim kazandılar. Gelir Türkiye Parlamentosunda mücadelelerini verirler ve hiç kimsenin kuşkusu olmasın eskisinden daha fazla rağbet görür, fikirlerini kabul ettirebilirler.

Yeter ki, artık insanlarımız ölmesin

Ve,

Yeter ki, Türk insanında bu ülkenin bölünmesi korkusu kalmasın.