KİMİN NE HAKKI VAR?

Bakara suresinin 256. Ayeti kerimesinde Yüce Allah(celle celaluhu) şöyle buyuruyor.

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tağutu(sınırı aşanı) tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir”

Bir kitapta bu ayeti kerimenin nüzul sebebini şöyle okumuştum.

Medine yakınlarında bulunan Hayber kalesinde Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza Yahudileri ikamet ediyordu.

Ehli kitap olan bu insanlarla Peygamberimiz bir anlaşma yapmıştı. Müslümanlar mecburiyet karşısında ve çoğu da nefsi müdafaa şeklinde gelişen harplere girmek zorunda kaldıklarında, Hayber kalesinde oturan Yahudiler, Medine’de kalan yaşlı, kadın ve çocuk durumundaki kişilere hiçbir şekilde zarar vermeyecekler, İslamın düşmanları ile Müslümanlar aleyhine bir anlaşma yapmayacaklar, buna mukabil Yahudiler de kendi mekanlarında serbestçe yaşayacak, bir saldırıya maruz kaldıklarında Müslümanlardan yardım talebinde bulunabilecekler ve aynı zamanda Müslümanlar ile Yahudiler ticari ilişkilerinde tamamen serbest olacaklardı.

İlk zamanlar Hayber Yahudileri bu anlaşmanın şartlarına riayet ettiler. Ama zamanla Müslümanların girişmek zorunda kaldıkları savaşlardan başarı ile çıkmaları ve İslama tabi olanların sayısının her geçen gün artması, Hayber Yahudilerini çileden çıkarmaya başladı.

Yahudiler Medine anlaşmasının hükümlerini çiğnemeye ve İslam Ordusunun şehir dışında olduğu günlerde, düşmanlarla Müslümanlar aleyhine işbirliği yapmaya, Müslümanların mallarını yağmalayamaya ve hatta kimi yaşlı Müslümanları katletmeye varan eylemlerde bulundular.

Liderleri Kab bin eşref kırk atlı ile Mekkeye giderek Ebu Süfyan ile Müslümanlar aleyhine anlaşmalar yaptı.

Durumdan haberdar olan Allah Resulü Muhammed Bin Meslemeyi göndererek Kab Bin Eşref’i öldürttü.

Allah Resulüne Hendek Harbi sonrası şu ayet nazil oldu “O kitap ehlinden inkâr edenleri ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarındır. Siz onları çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini koruyacağını sanmışlardı. Ama Allahın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri ibret alın”

Bu ayet üzerine Hz.Peygamber ve sahabileri Medineye uğramadan doğrudan doğruya Hayber Kalesini kuşattılar.

Kuşatma uzun sürdü ve en son sancak Peygamber tarafından Hz.Ali efendimize verildi.

Kale Hz.Ali efendimizin kumandasında fethedildi.

Sıra Hayberde ikamet eden Yahudilerin bulundukları yerlerden çıkarılmasına geldi. Onlar kendi sebebiyet verdikleri haksızlıklar sebebiyle yurtlarını terk eder iken eşyalarını taşımak bahanesi ile evlerini kendi elleri ile yıkıyorlardı.

Ancak buradan ayrılmakta olan Yahudiler ve Müslümanları ilgilendiren bir sorun vardı.

Medine Müslümanları henüz İslama girmeden önce erkek çocuklarına büyük ehemmiyet verirlerdi. Erkek çocuğa geç kavuşma söz konusu olunca kendilerince şöyle yemin ederlerdi.

“Bu defa doğacak çocuğum erkek olsun, isterse Hayber Yahidilerine bağışlayayım” derlerdi.

Hakikaten de dediklerini yaparlardı.

Medineliler daha sonra Müslüman oldular, ama Yahudilere bağışladıkları çocukları Hayberde yaşamaya devam etti. Şimdi onlar da Hayberden çıkıp uzak diyarlara gidecekler ve Müslümanlar Yahudilere bağışlamış oldukları erkek çocuklarını bir daha göremeyeceklerdi.

Durumu Allah Resulüne sordular, onlara bağışlanmış olan çocuklarının akibetinin ne olacağını, çocuklarını geri alıp alamayacaklarını kendilerine bildirmesini istediler.

Peygamber bu konuda kendi fikrini ifade edemedi ve hemen akabinde yukarıda mealini yazdığım ayet nazil oldu.

Dinde zorlama yoktur, iyilik ve kötülük biri birinden kesin olarak ayrılmıştır.

Bunun üzerine Hz.Peygamber Medineli Müslümanlara, Hayber Yahudilerinde bulunan çocuklarını zorla almaya hakları olmadığını bildirdi.

Çünkü iyilik ve kötülüğün biribirinden artık kesin olarak ayrıldığı, insanların akıllarını kullanarak hak dine gelebilme imkanlarının olduğu anlatılmış oldu.

İslam en son semavi dindir.

Onun Allah tarafından gönderilen bir din olduğu, bugüne kadar bir tek harfi bile değişikliğe uğramayan Kur’anı Kerim, en büyük ispatıdır. Çünkü Allah “onu biz indirdik ve “kıyamete kadarda biz”  onu biz koruyacağız” diyor. Ve dünya üzerinde şimdiye kadar yazılan hiçbir kitap Kur’anı Kerime benzemiyor.

“İnneddiyne İndallahil İslam” ayeti kerimesi Allah yanında gerçek dinin İslam olduğunu ifade etmektedir.

Ve Kur’anı Kerimin son nazil olay ayeti “Elyeyvme ekmeltu lekum diynikum ve etmemtu aleykum nimeti ve radiytu lekumul İslame diyna- Bugün sizin dininizi tamamladım ve sizin üzerinize olan nimetlerimi de tamamladım ve size din olarak İslamı seçtim” şeklindedir.

En son din ve en ekmel nizamın sahibi Yüce Allah Kafirun suresinde “lekum diynikum ve liye din-sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” demektedir.

Biz Müslümanlar İslam dinine inanıp, onun emirlerini yerine getirmekle sonsuz güzellikleri içeren bir cennet hayatı yaşayacağımızı biliyor ve inanıyoruz.

Böyle olduğu halde bu dinin salikleri hiç kimseyi zorla kendi dinlerine çekmeye hakları olmadığını yukarıda asıllarını ve meallerini yazdığım ayetlerle biliyorlar.

Din konusunda bile başkalarına herhangi bir dayatmaya hakkımızın olmadığı ortada iken, nasıl oluyor da ondan daha alt meselelerde şöyle düşüneceksin, böyle hareket edeceksin, şunu konuşacaksın, bunu konuşmayacaksın, onu yazamayacaksın, şunu çiziktiremeyeceksin diyoruz, diyebiliyoruz?