KİMSENİN DARBESİ DİĞERİNDEN DAHA İYİ DEĞİLDİR
27 Nisan bildirisinin üzerinden 5 sene geçti. Yaşar Büyükanıt tarafından bizzat kaleme alınan ve ordunun hassasiyetlerinin ifade edildiği bildiri 27 Nisan 2007 günü gece saat 23.20 de Genelkurmayın internet sitesinde yayınlandı.
Aslında bildirinin biraz öncesindeki günlere gitmekte fayda var.
12 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığının tertiplemiş olduğu basını bilgilendirme brifinginde kimin Cumhurbaşkanı olması gerektiğine dair açıklamalar yapılmıştı.
Genelkurmayın tertiplemiş olduğu brifingte çok önemli gazetelerin! genel yayın yönetmenleri ile ünlü! Köşe yazarları davet edilmişti.
Ak Parti çevrelerinden Sayın Abdullah Gül’ün aday gösterileceği konusunda bilgiler basına sızınca, laikçiler ve tabii ki Genelkurmay hemen gardını aldı ve 12 Nisan günü bir brifing düzenledi.
Bu brifingte Cumhurbaşkanı olacak kişinin nitelikleri sayılıyor ve kimlerin Cumhurbaşkanı olamayacağı da bir anlamda tasrih ediliyordu.
Cumhurbaşkanı olacak kişinin sözde değil, özde laik olması gibi ne idüğü belirsiz bir takım tanımlamalar yapılıyor, açıkça hanımının başı örtülü birisinin asla laik olamayacağı ve Cumhurbaşkanlığı köşküne de çıkamayacağı adeta deklare ediliyordu.
Bu brifingin ardından 22 Nisan günü, 23 Nisan bahane edilerek laikçi yürüyüşler tertiplendi ve bu kesim insanları Ak Partinin göstereceği laikçiliği sağlam olmayan birisinin Cumhurbaşkanlığı köşküne çıkamayacağını bas bas bağırarak anlatmaya çalıştılar.
Fakat yapılan tüm bu adımların sadra şifa olmadığı görülünce, dönemin Genelkurmay Başkanı yaşar büyükanıt 27 Nisan 2007 e muhtırasını yayınladı.
Mutırada isnatlar, hakaretler ve darbe tehdidi vardı.
Tüm bu alçak basınç ortamının oluşturulduğu bir günde TBMM si Cumhurbaşkanını seçmek için toplandı.
Ama adamlar gardlarını çok sağlam bir şekilde aldıklarından, hemen ortaya Yargıtay Onursal Başsavcısının seslendirdiği 367 ucubesi atıldı ve TBMM sinin bu sayı ile toplantıyı açmaması halinde, Cumhurbaşkanını seçmesinin imkansız olduğunu belirttiler.
İlk oylamada Abdullah Gül bey 361 oy almış, böylece 367 sayısına ulaşılmamış denildi.
Oysa o günü çok iyi hatırlıyorum. Oturumu yöneten Meclis Başkanı Bülent Arınç bey içeride bulunan CHP lileri ve daha başka partilerden insanları saydırmış ve oylamaya katılmasalar bile Mecliste bulunan bu kişiler ile 367 sayısına ulaşıldığı anlaşılmıştı. Bülent bey bunu açıklayınca, CHP liler, biz buradayız, ama bizi yok sayın diyerek, sınıfı kırmış ve haşa min huzur kendilerini Meclisten zor dışarı atmışlardı.
27 Nisan bildirisini hükümet üzerine aldı ve Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek bey isnatların bir anlamda iftiradan başka anlamı olmadığını belirtti, ardından TBMM sinin üzerine düşen bütün görevleri eksiksiz yerine getirmede kararlı olduğunu vurguladı.
Bu bildiri üzerinden çok geçmeden, yani bir hafta sonra Dolmabahçe Sarayında Sayın Başbakan ile yaşar büyükanıt bir toplantı yaptılar.
Toplantıda konuşulanların içeriği bugüne kadar açıklanmadı, hatta bu bilgiler kıyamete kadar bizimle beraber gidecek denildi.
27 Nisan bildirisine rağmen Anayasada kısmı değişiklikler yapıldı, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, Milletvekili seçimlerinin 4 yılda bir, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ise 5 yılda bir yapılması hükme bağlandı.
27 Nisan bildirisinde, Genelkurmayın hassasiyetleri 12 Nisan günü yapılan toplantıya atıfta bulunarak tekrar edildi ve Laiklik söz konusu olduğunda Türk Ordusunun taraf olduğu ve üzerine düşen görevi yerine getirmekten kaçınmayacağı açıklandı. Genelkurmayın düzenlediği 12 Nisan Brifingine katılan anlı şanlı gazeteciler ile CHP nin ileri gelenleri askeri var güçleri ile alkışladılar ve bunun gereğini Hükümetin yerine getirme zorunda olduğunu, yani şapkayı alıp gitme zamanının geldiğini ferah fahur ilan ettiler.
Bu bildiri tam anlamı ile TBMM sini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini görevini yapmaktan men’e yönelik çok önemli bir adımdı.
Türkiye bu badireyi Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği yolunda yaptığı Anayasa değişikliği ile atlattı.
Aslında askerler 11. Cumhurbaşkanının artık halk tarafından seçileceğini inanmışlardı ve Ak Partiye karşı diğer partiler bir araya gelirlerse, Ak Partinin bir başına Cumhurbaşkanını seçemeyeceğine inanmışlardı.
Fakat 22 temmuz seçimleri yapılıp, Ak Parti tek başına iktidara gelince, ilk görevlerinin, boş durumda olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna birisini seçmek olduğu ortaya çıktı ve MHP nin yardımı ile 23 dönem parlamentosu Abdullah Gül beyi Cumhurbaşkanı seçti.
Ak Partinin aldığı oyun yüzde 42 lere dayanması ve MHP nin 11.Cumhurbaşkanını seçme konusundaki desteği, muhtıracıları şaşkına çevirdi, ama yapacakları bir şey kalmamış Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Dün hükümeti yıkmak, millete karşı kara propaganda siteleri kurmak, halkı kin ve düşmanlığa sevk suretiyle biri birine düşürmekten sorgulanan Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri tutuklandı.
Eğer programı seyretti iseniz, Pazar günü Diyarbakır Söz/Uzay Tv de bu şahsın, dönemin KKK nı, sonraki Genelkurmay Başkanı yaşar büyükanıt tarafından görevlendirilmek suretiyle, Bakanları, Milletvekillerini fişlediğini beyan etmiş ve buna ait belgeleri televizyon ekranlarından göstermiştim. Şahıs hakkında ilk büyük suçlamayı ben yapmıştım.
Tabii ki Fevzi türkeri’nin davasına müdahil olacağız. Ama esas onu bu işlere sevkeden, daha sonra 12 nisan 2007 günü basın toplantısı ile TBMM sinde seçilecek Cumhurbaşkanının niteliklerini dayatan, ardından Ak Partinin Cumhurbaşkanı adayı belli olunca, bu kişinin seçilmemesi için 27 Nisan bildirisi ile muhtıra tanzim eden yaşar büyükanıt hakkında yapılacak olan işlemdir.
Türkiye 1960 yılından itibaren süregelen darbeler, muhtıralar dönemini TBMM sinde sorgulamaya almış, bu sürecin insanları hakkında bir bir davalar açmış iken, 27 Nisan e muhtırasını dikkate almayacak, sorumluları hakkında işlem yapmayacak mı?
Olay bütünselliğinden koparıldığında, benim darbem seninkinden iyidir noktasına gelmiş oluruz ki, yara kanamaya devam eder.