KİRLİ ÇAMAŞIRLARI NİYE BİZE BIRAKTIN
Süleyman bey bildiğimiz gibi.
Dünün güneşi ile bugünün çamaşırı kurumaz diyor.
Bu bir atasözü.
Büyüklerimiz bu sözleri ile her şeyi zamanında yapmamız lazım demek istemişler.
Siz kendinize düşen işleri yapmaz, sorumluluklarınınız yerine getirmez iseniz, yeni gelen nesil bu defa sizin pisliğinizi temizlemek zorunda kalır.
Kirlenen çamaşırlar o kadar çoktur ki, yıka yıka bitmez.
Damınızda o çamaşırları kurutacak yer ve güneşi bulamazsınız.
Süleyman Demirel dün dünde kaldı, bugüne bakmamız lazım diyor. Yani eski dün dündür, bugün bugündür sözünün bir başka versiyonunu gündemimize sokmaya çalışıyor.
Dün dündür, bugün bugündür de, ne dün dünde kalıyor ve ne de bugün dünün hesabı görülmeden yaşanabiliyor.
Herkes yaptığının bir gün hesabını vermek zorundadır.
Kimse ben yaptım oldu, yine maşallah diyemez.
Onun için Mahkemeler var, onun için kitap var, onun için hesaba çekilmek var.
Kimileri yaptığının hesabını vermeden aramızdan göçüp gitti.
Peki kurtuldu mu?
Öyle şey olur mu.
Cenabı Allah “hanginizin daha güzel işler yaptığını bilmek için hayatı ve ölümü yarattık” ,
iyi şeyler yaptı iseniz Cennete, kötü şeyler yaptı iseniz cehenneme gideceksiniz.
Peygamberimiz “hasibuv, kable en tuhasibuv-hesaba çekilmeden hesabınızı verin” demiyor mu?
Demirel çıksın merhum Başbakan Adnan Menderes, Merhum Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, merhum Maliye Bakanı Hasan Polatkan kirli çamaşırdı, bugünün güneşinde onları kurutamayız desin, bu sözünü kabul edelim, susup yerimize oturalım.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan kirli çamaşırdı, onların günahını bugünün güneşi kurutamaz desin kabul edelim.
Hesabı görülmeye çalışılan dönem öylesine kötü, öylesine kalleş, öylesine alçakça idi ki, o güzel ata sözünün bu olaylar için kullanılması gerçekten büyük talihsizlik.
Cengiz Baktemur idam edilen inançlı bir gençti.
Seher vakti idam sehpasına doğru onu götürdüler.
Hoca geldi.
Karşılıklı telkinatı konuştular.
Cengiz ben her şeyi biliyorum. Rabbim Allah, Dinim İslam, Kibatım Kur’an, Peygamberim Hz.Muhammed Mustafa sellallahu aleyhi ve sellemdir dedi.
O sırada Ezanı Muhammedi okunuyordu.
Abdest alıp namaz kılmak istiyorum dedi.
İsteğini yerine getirdiler.
Cengiz iki rekat veda namazı kıldı.
Son isteği soruldu.
Bir Kur’anı Kerim ve bir de bayrak isterim dedi.
Kur’anı Kerimi getirdiler, üç defa öperek başının üstüne koydu.
Sonra bayrağı aldı.
Öne doğru uzattı.
“Ey iman ve İnancımın sembolü, seni dünyanın dört bir yanında dalgalandırmak istedim,ancak gücüm yetmedi, buraya kadarmış dedi, onu da öptü ve idamlık gömleğinin içine koydu”
Cellat geldi ayaklarının altındaki tabureye tekmeyi vurdu.
Can çekişme uzun sürdü.
Cellat tekrar ipi boğazına geçirdi ve tabureye tekrar tekme vurdu ve Cengiz Baktemur ebediyete uğurlandı.
Bu ve buna benzer binlerce ve belki onbinlerce bu ülkenin kirli çamaşırı var.
Faili mechuller var, yargısız infazlar var, Rahip Santaro, Zirve Yayınevi, Hırant Dink, Danıştay saldırı ve katliamları var.
Çamaşır denilen şey kirli olmaz ise yıkanmaz ve kurumak için bugünün güneşine bırakılmaz.
İşte o zaman bu kirli çamaşırları bugüne bırakanlara bizim de bir şey sormaya hakkımız var.
Dünün kirli çamaşırlarını niye bugüne sakladın, niye zamanında yıkamadın.
O kirli çamaşırları gününde temizlemiş olsa idin, görevini layıkı vechi ile yapsa idin onları şimdi biz temizlemek zorunda kalır mı idik.
Ben Nimet hanımın yerinde olsaydım, o kirli çamaşırları niye bize bıraktın, niye kendi payına düşeni yıkamadın diye sorardım.
Yıka yıka bitmiyor.
Ha bir de dünün kirli çamaşırlarını temizleme yükünü çekenlere, yarın birilerinin çıkıp hesap soracağını söylemiş Süleyman bey.
Aba altından sopa göstermiş.
Olsun yine de, biz işimizi yapalım
Ennezafetu Minel iyman-Temizlik imandandır.