KORKTUĞUMUZ BAŞIMIZA GELDİ

Dün yazımın sonlarına doğru İnşallah KCK dosyası sanıklarının tutukluluk hallerinin devamına karar verilerek, duruşma bayram sonrasına bırakılmaz demiştim. Maalesef korktuğumuz başımıza geldi.
Biz Avukatlar girdiğimiz ceza davalarında sanıkların yüzde yüz suçlu olduklarına kanaat getirmemiş isek, hep tahliye bekleriz ve bu talebimizi Mahkeme üyelerine bildirmekten çekinmeyiz.
Şüpheden sanığın yararlanacağı genel kuralını, bizim kadar, Hâkim arkadaşlar da bilir ve kararlarına bu hükmü çoğu zaman uygularlar.
KCK/TM Ana davasında sanıkların hiçbirisine vurdu, kırdı, öldürdü, yaraladı ithamı yapılmıyor. Zaten yapılan aramalarda hiçbir sanıkta bir çakı bıçağının bile yakalanmadığını biliyoruz.
KCK ana davası ile PKK ana davasını mukayese etme imkânı olan birkaç Avukattan birisiyim.
PKK ana davası Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde açıldığında, çoğumuz şoke olmuştuk.
576 kişinin yargılandığı dosyada sanıklara birçok adam öldürme, örgüt mahkemesi kurma, bu mahkemede idam kararları verme, yargılanan kişilerin bir kısmını ayaklarından tavana asma gibi isnatlar yapılmıştı.
Ana davaya ek, Siverek gurubu davası, Hilvan Gurubu davası, Batman gurubu davası, Ergani gurubu davası, Bilecek gurubu davası, Kurtalan gurubu davası, Kızıltepe gurubu davası, Mardin gurubu davası gibi davalar ardı arkasına açıldı.
Her dava diğerinden daha korkunç isnatlarla Mahkemeler önüne geldi.
Dosyada ölümlerin çokluğu herkesi hayrete düşürmüştü. Bu kadar insan kısa süre içerisinde nasıl öldürüldü. O zaman insanların çoğu PKK örgütünün çok acımasız olduğuna kanaat getirmişti.
Aradan yıllar geçti. Örgüte isnat olunan eylemlerin nicesinin DERİN güçler tarafından işlendiğine şahit olduk. 17 bin faili Meçhul cinayet bu ülkede işlendi.
Şimdi KCK/TM ana davası Diyarbakır’da görülüyor.
Bu davayı enine boyuna inceleme imkânım olmadı.
Fakat dışarıdan edindiğimiz intiba, bu dava sebebi ile yargılanan, ancak tutuklu olmayan kişilerin beyanlarına baktığımızda, sanıkların herhangi bir gürültü, patırtıya karıştıklarına dair bir isnat bulunmuyor.
İsnadın temelinde, PKK nın şehir yapılanması KCK/TM teşkil edilmiş ve bunlar çeşitli konularda biri birleri ile telefon konuşmaları yapmışlar.
Mesela bu konuşmalardan birisinde Osman Baydemir’in Sayın Başbakanı karşılamak üzere havaalanına gider iken, aldığı bir talimat üzerine yoldan döndüğü isnadı imiş.
Osman bey bu konuyu bir televizyon konuşmasında "ben Sayın Başbakanın Diyarbakır’a gelişi ile ilgili olarak ilgililerden geliş saatini öğrendim. Verilen saatte havaalanına gittim. Bir saat bekledim, fakat Sayın Başbakanın gelişi uzayınca, bir başka programa katılmak üzere alandan ayrıldım. O arada parti genel başkan yardımcılarımızdan birisi ile konuyu değerlendiren bir konuşma yaptım, meğer Sayın Başbakanın ilimize geliş saati, güvenlik gerekçesi ile doğru söylenmemiş, el insaf, Sayın Başbakanın güvenliği benim güvenliğimdir" diye cevapladı.
Nereden nereye.
PKK davasında yargılanan kişilere yapılan isnatlar ile KCK davasında yargılanan kişilere yapılan isnatlara bakar mısınız?
Yalnız hemen şunu belirtmeliyim. 1980 li yıllarda PKK dosyasından yargılanan sanıklara mücerret örgüt üyeliği suçlaması yapılmış, yani bunun yanında herhangi bir eylem isnadı getirilmemiş ise, sanıklar doğrusu bu kadar tutuklu kalmazlardı.
Ceza Muhakemesi Kanununda, çeşitli suç isnatlarına maruz kalan kişilerin azami ne kadar tutuklu kalacakları dönemimizde yeniden hükme bağlandı ve birçok bakımdan iyileştirmeler sağlandı.
Eskiden kanunlarımızda buna benzer hükümler yoktu ve iş tamamen Hâkimlerin takdirine bağlı idi.
Şimdi geçmiş ile mukayese edilmeyecek kadar yeni hükümler getirilmiş olmasına rağmen, bunlara fazlaca riayet edilmiyor, iyileştirici hükümler göz ardı ediliyor.
Burada insan unsuru yine ön plana çıkıyor.
En kötü kanunlar iyi insanlar eliyle, mükemmel uygulama alanı bulabilir.
KCK sanıkları Türkçe savunma yapmadıkları için, Avukat İbrahim Tali Usal beyin söylediği gibi iş inada bindi ve Hâkimler bir tek kişiyi bile tahliye etmediler.
Ah işte Hâkimlik burada belli olacaktı.
Hâkim arkadaşlar büyüklüklerini burada gösterecek ve birçok sanığın tahliyesine karar vereceklerdi…
Sanıkların inadına inatla mukabele etmenin kimseye bir yararı olmadığını, engin tecrübeleri ile ortaya koymuş olacaklardı.
İşin doğrusu bunu çok bekledim.
Ama Allah var, aklımdan Hâkim beyler için "hepsinin durumu biri birine benziyor, kimi tahliye edelim, kimi etmeyelim, bunlar savunma yapıp işimizi kolaylaştırabilirlerdi, ama yapmadılar, savunma yapmış olsalardı, bir iki kişi haricinde tümünün tahliyesine karar verecektik" düşüncesi geçmedi değil.
Duruşma iki ay sonraya kaldı. Artık açıkça anlaşılıyor ki, sanıklar Türkçe savunma vermeyecekler ve bu durumda da "SAVUNMA HAKKININ KUTSALLIĞI SEBEBİYLE" Mahkemeler onların savunmasın tercüman vasıtası ile alacak.
Bu durum Mahkeme üyelerinin esnek davranmasını oldukça zora sokacak…
Şu da var, Hâkimler Türkiye Milletinin tarafıdırlar, kararları da o doğrultuda olacaktır diye düşünüyorum.