KORUMASIZ ATEŞ BİZİ DE YAKAR
Bir ay önce yayınladığım yazıyı, noktası virgülüne dokunmadan dün yine yayınladım. Ve bugün o yazıya devam ediyorum.
Bir ay öncesine göre bugün Suriye’de halk hareketleri asgari düzeye indi,
ABD nin girişimi ile Suriye’ye uygulanmak istenen Ambargo, BM Güvenlik Konseyindeki oylamada, Rusya ve Çin’in vetosuna takıldı.
Rusya ve Çin heyetleri biri biri ardına Şam’ı ziyaret ediyorlar.
Dün Ak Parti gurubunda Sayın Başbakanın Suriye ile ilgili olarak sert açıklamaları vardı. Suriye halkının yönetime karşı hareketini, şanlı bir direniş olarak değerlendirdi ve onların yanında olduğunu belirtti.
Sayın Başbakanın bu açıklaması Suriye’de bakalım nasıl karşılık bulacak.
Eylemler sürecek mi, yoksa Suriye halkının direnişinde yaşanan durağanlık devam mı edecek.
Suriye’deki durum diğer Arap ülkelerine hiç benzemiyor.
Mısır’da Tahrir Meydanındaki halk hareketi sonuç itibariyle ordunun tarafsız kalması ile Mübarek rejiminin yıkılmasını beraberinde getirdi ama ordu geldi, sistemin tepesine oturdu. Ne yaptığı, bundan sonra ne yapacağı hiç belli değil.
Libya’ya NATO güçleri müdahalede bulundu. Yoğun bombardıman karşısında mevzilerini bir bir kaybeden Kaddafi, halk ve ordunun desteğini de kaybedince, yıkılıp gitti.
Ama Suriye farklı, çok farklı.
Suriye Nusayrilerinin her alandaki kontrolleri devam ediyor.
Ordu tamamen Esedlerin yanında. Bürokrasi ve Yargı ellerinde.
Yukarıda da değindiğimiz üzere Sünni Cemaatin “ayaklananlar dışındaki kesimi” rejime destek veriyor.
Cüneyt Özdemir’in yaptığı röportajı dinledim. Herkes hayatından memnun görünüyordu.
Suriye halkı, ne Libya, ne Tunus ve ne de Mısır örneğinde olmadığı kadar yönetimin arkasında yer almış bulunuyor.
Suriye halkının Esed rejimini devirecek kadar silahlı bir güce ulaşması mümkün görünmüyor.
Uluslar arası bir operasyonun ise Suriye için hiç seslendirilmediğini biliyoruz.
Şam’ı etkisi altına almayan, sadece komşu ülkelere yakın bölgelerde kimi insanların protestolarına sahne olan ve zaman zaman bazı askerlerin öldürülmesi ve Şam rejiminin ahlaksızca verdiği cevaplar ile neticelenen Suriye’deki olaylar, bu hali ile halk hareketi olmaktan çıkıp, terörist gurupların Suriye’yi bölmeye çalışan eylemi olarak Esed rejimi tarafından ifade ediliyor ve taraftar buluyor.
Hemen belirtmekte yarar var, bizim Sayın Başbakanın başkanlığında 12 Bakanımız ile Suriye hükümeti ile ortak toplantı yapmamızın üzerinden 5-6 ay gibi bir zaman ya geçti veya geçmedi.
Suriye rejimi o zaman da vardı.
Suriye’de Demokrasi o zaman da yoktu.
Arap baharı Suriye’ye uğrayınca, tamam hadi işin bitti, çekil git demeyi ve sonuç almayı hepimiz gönülden istedik. Ama buradaki rejimin farklı karakteri yüzünden bunun dünden bugüne gerçekleşmesinin mümkün olmadığını neden göremedik.
Suriye ile ilgili olarak alacağımız tedbirlerin/bunlar ekonomik tedbirler olmaktan öteye gidemez/ hiç kuşkusuz Suriye’ye zararı vardır. Ancak bu tedbirlerin zararını misli ile Türkiye ödemek zorunda kalacaktır.
Düşünün bir kere 800 kilometre uzunluğunda bir sınıra sahip olduğumuz bu ülke, bizim ürettiğimiz her şeyi almaya hazır ve alıyor. Gaziantep bu yıl 5 Milyar Dolar ihracat yapmış ise/Sayın Başbakanın açıklaması/, bunun herhalde yarısı Suriye’yedir.
Suriye’ye silah ambargosu uygulamak, Türk hava sahasını bu yüzden kontrollü olarak Suriye’ye gidecek uçaklara kapatmak, karşı tarafın çok sert, zecri tedbirlerini beraberinde getirebilir.
Unutmayalım, bizim sattığımız her şeyi Suriye, başka pazarlardan çok rahat bulabilir. Çinliler bu ülkeyi çat kapı ziyaret etmeye başladılar.
Çinliler o pazarlara bir yerleşmesinler, siz kaybettiklerinizi yirmi senede telafi edemezsiniz.
Şimdi ne diyorsun ne diye lütfen sorun.
Evet şunu söylüyorum. Suriye konusunda biraz acele ettik ve ABD nin ipi ile kuyuya indik. O kuyudan su çıkmaz.
Türkiye, Ürdün, Suriye ve Lübnan’ın iştiraki ile oluşturulmaya çalışılan İslam Şengeni gayretleri suya düştü.
Türkiye’nin Orta doğudaki bütünleştirici rolü bir anlamda ortadan kalktı.
İsrail’e karşı oluşturulan büyük koalisyonun bir kanadında hasar meydana geldi.
Bu hasarın oluşmasında Suriye’nin elbette kusuru var.
Onlara tam ağabeylik yapmaya başladığımız sırada, bir “operasyon” ile karşı karşıya kalmamızın kusurunu Suriyeliler, Türkiye’de görmekteler.
Küçükten kusur, büyükten af sözü gerçekten boşu boşuna söylenmemiştir.
Sayın Başbakanın fikri yapısındaki insanlar, Türkiye’de iktidara kavga ederek, taş atarak, cam kırarak, silah sıkarak gelmediler.
Uzun ince bir yolu sabırla aşmaya çalıştılar.
O açıdan Suriye’deki rejim muhaliflerine geçtikleri yolu anlatmaları en doğru tercih değil mi?