KOS KABUĞU

Suriye meselesinde baştan beri tavrımın ne olduğunu biliyorsunuz.

Ben Esedler ailesini hiçbir zaman sevmedim, sevemedim.

Zira onlarda bu coğrafyanın, bu iklimin, bu kültür ve iman havzasının eserini görmedim.

Baba Hafız Esed, tam bir Türkiye düşmanı idi. Bir diktatördü. Hama’da, Humusta, Deyr El Zurda bir gecede 20 binden fazla insanı katlettiği bilinen en yalın gerçeklerden birisi.

Bir Hırıstiyan olan Mişel Eflak’ın geliştirmiş olduğu “Baas” Partisi ve bu partinin söylemlerini pratiğe geçiren Hafız Esed, İslam’dan kopuk bir vaziyette ülkesine şekil vermeye çalıştı.

Geçen hafta üç gün üst üste yazdığım “Suriye Günlerinde Nusayri Bilginiz Olsun” başlıklı makalemde de belirttiğim üzere Baas/Beese-yeniden diriliş/ rejimi başarılı olmak için belli halk katmanlarına dayanmak zorundaydı.

Bu rejimin temel ilkeleri, İslam ve onun uygulamalarından tamamen kopuk, sekülerizmi hayatlarının dayanağı yapan bir yaşam biçimini insanlara dayatmak üzerine kurulmuştu.

Rejim, başka iman ve inanç sahiplerine, inandıklarını doğru dürüst yaşama hakkı vermeyen hükümlerle doldurulmuş vaziyette.

Baas rejimi Esed ailesinin mensubu olduğu Nusayriler üzerine inşa edildi. Bu inancın Ehli Sünnet vel Cemaat anlayışı ile bağdaşık olmayan ikeleri, sekülerizm katarında yol aldıkça ve Sovyet rejimi ile dirsek teması içerisine girdikçe, giderek İslam düşmanlığına dönüştü.

Şu anda Arap baharının esmiş olduğu ülkelerin tamamı, batı ittifakına karşı Sovyetler rejiminin korumasına sığındı.

Rejim Nusayri azınlığa her türlü hakkı tanır iken, diğer halk katmanları kutu la yemut bir hayat yaşamak zorunda bırakıldılar.

Ama, Baas rejiminin diktası altında bulunan ülkelerdeki Müslüman halklar “Kul Cael Hakku ve Zehekel Batıl, İnnel Batıle Kane Zehuvka- DEKİ HAK GELDİ, BATIL ZAİL/YOK/ OLDU. ŞÜPHESİZ BATIL YOK OLMAYA MAHKUMDUR” ayeti kerimesinin manevi korunağına sığındılar ve İhvani Müslümin şemsiyesi altında varlıklarını sürdürmeye gayret ettiler.

Tüm bunlar olur iken Türkiye Esed rejimi ile tarihinde görülmemiş biçimde sıcak ilişkiler kurdu.

Ortak Bakanlar kurulu toplantıları yapıldı.

Rejim aynı rejimdi ama komşu ülkelerle sıfır sorun prensibini iyiden iyiye benimseyen Türkiye, kendi bölgesinde bir anlamda liderliğini yaptığı yeni bir sistemin lokomotifi oldu.

Batılıların ŞENGEN’İNE karşılık, Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan’ın katılımı ile Ortadoğunun ŞAMGEN’İ oluşturuldu ve bu birlikteliğin diğer İslam ülkelerine açık olduğu ifade edildi.

Mısırı etkileyen Arap Baharının Suriye’ye uğrayacağında şüphe yoktu, ama ülkenin her tarafında kök salmış olan Nusayri azınlığın, hele ki, Askeriyeyi de ellerinde tutması sebebiyle, ne taraftan eseceği belli değildi.

Sebebini anlayamadığımız bir el “Suriye’ye de bahar geldi, hadi papatya toplamaya gidiyoruz” işareti yaptı.

Evet Suriye’ye de bahar gelmişti ama açan papatyalar kan kırmızısı idi.

Türkiye 1980 ihtilalinin sonucunda çıkarılan 1982 Anayasa’sını bir türlü değiştiremediği halde, Suriye’ye 80 yıllık despot idareler ile oluşan sisteminde bir anda değişiklikler yap demeye başladı.

Suriye’nin siyaset, ekonomi, ticaret, adli, idari yargı, emniyet ve ordusunun tamamını elinde bulunduran ve ülkenin can damarlarının nerede ise tamamını ele geçirmiş bulunan Nusayrilerin bir anda saf dışında kalmasına sebep olacak kararları, yine bir Nusayri olan Esed’den istemek ne kadar realist bir tutumdu, bunu hepinizin izanına bırakıyorum.

Aslında Türkiye Esed’e o koltuğu bırak dediği zaman, yukarıda belirtilen kurumları bütünü ile ellerinde bulunduran kitlelere de iktidardan vazgeçin, ellerinizde avuçlarınızda olanları terk edin diyordu.

Bu hususta Türkiye’nin ABD ile işbirliği içerisinde olduğu açıkça görülüyor. Zira ABD yetkilileri yaptıkları açıklamalarda Türkiye’nin Suriye konusunda takınmış olduğu tavırdan oldukça memnun olduğu ifade ediliyor.

Diyelim ki, Suriye’de bulunan Nusayri azınlığı gitti, yerine kimin geleceği açıkça görülüyor.

Müslüman Kardeşler.

Peki ABD İhvani Müsliminden gerçekten memnun mu, nerede ise laik, seküler bir yapının gidip yerine İslami kuralları hayatlarının ana umdesi haline getirecek olan Müslüman Kardeşlerin kuracağı bir rejimi mi ABD istiyor?

Elbette ki hayır.

Burada yapılan şey şudur.

Türkiye’nin ŞAMGEN sistemini oluşturma konusunda attığı büyük adım, ABD yi gerçekten korkutmuş, bunun İsrail’i bölgesinde giderek tümden yalnızlığa iteceğini görmüş ve Türkiye’nin önünün nasıl kesileceğinin hesabına itmiştir.

Yoksa ABD nin İhvani Müslimin gibi gerek İsrail konusunda ve gerekse batılıların istekleri hususunda radikal kararlar alabilecek halk çoğunluğunun yanında olduğunu kimse düşünmüyordur.

Zaten bir süre önce Sayın Başbakan Türkiye’ye attırılan ve nerede ise yılda 10 Milyar dolarlık bir zarara sebebiyet veren adımın arkasında batılılar niye durmuyor, Suriye’nin petrolü yok ondan mı açıklamasını yapmış ve bir anlamda bizi neden yalnız bıraktınız demek gereğini duymuştur.

Suriye rejimi şimdi dünyaya, bir taraftan Türkiye’nin PKK ile olan mücadelesine benzer bir mücadele sürdürdüğünü ve diğer taraftan demokratik bir takım adımlar attığını ilan ediyor. Yani kimsenin bize doğrudan bir silahlı müdahalede bulunmaya hakkı yoktur, bunun zemini de yoktur diyor. Rusya’yı, Çin’i,hatta komşusu Ürdün’ü arkasına alan Suriye rejimi, kendi bildiği kulvarda ilerler iken, olan Türkiye’ye oluyor.

Önceleri Türkiye’nin ihraç ettiği mallardan % 30 lara varan gümrük vergileri alınması, ardından sınır kapılarının kapatılması, hiç kuşkusuz Türkiye’nin Güneydoğusu için, birinci körfez harekatı sonucunda Irak ile olan sınır kapılarının kapatılması neticesine doğurmaya başladı.

Birinci körfez harekatı ile Türkiye’nin Güneydoğusu bitti.

İpek yolu kamyon mezarlığına döndü.

İnsanlar aç sefil kaldılar.

PKK kuzey Irak’a yerleşti.

Aç kalan insanlar dağa çıktılar.

Ben Ak Partinin gerçekten akılcı politikaları sonucunda Suriye ile olan sınırların nerede ise kaldırılacağını düşünür iken, alınan son kararlarla, şimdi bu rejim ayakta kalmayı başarır ise, yani Rusya ve Çin gibi iki dünya devi fikir değiştirmez ise, sınıra öylesine mayınlar yerleştirildi ki, sonraki 30 yılda zor toplanır.

Suriye konusunda, ABD ye, 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi, Irak rejimini desteklemiyoruz, ama bu savaşta bizim yer almamızın imkanı yok denilse idi kesinlikle daha doğru olurdu.

ABD nin bizi KOS KABUĞUNA koymasının sebebi nedir?