KÜRTÇENİN SEÇİMLİK DERS OLMASI
Türkiyede yaşayan önemli bir halkın dili, Osmanlı dahil, tarihinde ilk defa yaşam imkanı bulacak.
Kürtçe dilinin, tabii ki, benim bölgemin insanlarının konuştuğu Zazaca’nın Devlet katında ilk defa görünür olması, talebin belli bir sayıya(10 gibi) ulaşması halinde öğretilmeye başlanmasına karar verilmesi, kim ne derse desin bu ülkenin birlik ve bütünlüğü için çok önemli bir olaydır.
Kürtçe Radyo ve Televizyonların Devlet eli ile kurulması nasıl bu ülkenin birliğine bir zarar vermedi ise, Kürtçe dilinin öğretilmesinin de, hatta ileride eğitim dili olarak kullanılmasının da bu ülkeye zerre kadar zararı olmayacaktır.
Hele Türkler de, bu dilleri bizde öğrenelim demeye başlasınlar, siz o zaman duygu ve his dünyamızdaki değişikliğin olumlu anlamda nasıl da tavan yaptığını görürsünüz.
Üzerimize giydirilen deli gömleğini Allah nasip etsin bir çıkaralım, pırıl pırıl sevgi ve muhabbet dolu sinelerimiz nasıl da biri birimiz için çarpacak anlarsınız.
Ve o zaman biz niçin 40 bin evladımızın kanını akıttık, niçin 300-500 Milyar dolarımızı feda ettik der ve derin bir ye’se kapılmanın üzüntüsünü duyarsınız.
İşler bir bir hal yoluna girdiği halde, hala dağlardan ölüm naraları yükseliyor, şehit haberleri geliyor.
PKK kesiminden, BDP çevresinden, yapılanları umursuyoruz ve teşekkür ediyoruz, ancak bizim başka taleplerimiz de var, onların da acilen görüşülmesini ve sorunun kökten hallini istiyoruz niçin söylenmiyor?
Uludere de pisi pisine hayatını kaybedenler için, Devlet katında Sayın Cumhurbaşkanı, bu olaydan derin teessür duyduk, bizim üzüntümüz Özür dileme isteğini aşan duygu yoğunlukludur ve kimse bizim Uluderede yapılanları hoş gördüğümüzü ifade edemez, kimsenin de zaten böyle bir girişimi olmadı derken, Sayın Başbakan, Uluderedeki kayıplar bizde büyük teessüre sebep olmuştur, yargı bu konuda çalışıyor, sorumluları bir an önce Hakim karşısına çıkarmanın gayretindeyiz, bakın orada hayatını kaybedenlerin her birisine Devletin bu konularda yapığı mutad ödemenin üç mislini ödemeye karar verdik, bizim daha ne yapmamız isteniyor, Hantepeyi, Kekliktepeyi kimse unutmasın, o olaylarda da teröristler katırlarla gelmiş, köylü diye müdahale edilmemiş ve büyük can kaybına maruz kalmıştık demiş ve böylece haksızlığa asla pirim verilmeyeceğini ifade etmişti.
Uludere olayları için özür üstüne özür dilenmesini isteyenler, başka can kayıpları için kıllarını kıpırdatmazlar ise, kimse samimi olduklarına inanmaz.
Bakın hala yollar kesiliyor, hala sivil insanlar dağa kaldırılıyor, mühendisler, öğretmenler, Kaymakam adayları, iktidar partisinin ilçe teşkilat başkanı kaçırılıyor, kimseden ses seda çıkmıyor.
Türkiye bir savaşta olmamasına rağmen ülkenin her ilinde, her ilçesinde “şehitlikler” oluşmuş vaziyette. Ateş düştüğü yeri yakıyor. 40 bin can kaybı için, kaçırılarak yıllardan beri dağlarda dolaştırılan, esir tutulan insanlar için kim özür dileyecek?
Neyse işin bu yönünü şimdilik geçelim de, atılan adımlar işin içerisinden gelen bir insan olarak söylüyorum, 10 sene önce hayal bile edilemezdi.
Kimseden bir teşekkür gelmemesi, söke söke alırız havası doğru değil, insani de değil.
1993-1994 te örgüt eylemleri tavan yaptığında, nerede ise herkesin artık tamam bölünüyoruz paranoyasına kapıldığı günlerde, niye bu hakların verilmediğini herkesin düşünmesinde fayda var.
Ben sürecin olumlu yönde evrilmesinde örgütün eylemlerin etkisini elbette düşünüyorum, ama yönetimi elinde bulunduran Türkiye’nin inançlı kesiminin insanlarının “ hak uğruna, adalet uğruna” attığı adımları “korkaklık” olarak görmek basiretsizliği faydadan çok zarar getirir.
Leyla Zana bu işleri Sayın Başbakanın çözebileceği yolunda beyanda bulunmuş. Leyla aklı başında bir hanımdır. Geçmiş ile bugünü mukayese etme basireti gösteriyor ve atılan adımları kimsenin küçümsememesi gerektiğini belirtiyor.
Leyla hanımın açıklamalarından sonra içimize su serpecek bir açıklama da Gazeteci Avni Özgürel’in Kandil’de Murat Karayılan ile yapmış olduğu görüşmeden geldi.
Murat Karayılan çok önemli mesafelerin kaydedildiğini, ama atılması gereken daha çok adımın olduğunu söylüyor.
Ben onun atılması gereken adımlardan kasdının,
Yerel özerklik şartının kabul edilmesi,
Umumi bir affın çıkarılması,
Abdullah Öcalan’ın ev hapsini andıracak yeni bir cezaevine naklini,
Kürtçenin eğitim dili olarak kabul edilmesini
Ve
Kürtlerin her türlü hakkının Anayasal güvenceye kavuşturulmasını istediğini biliyorum. Zaten bunu herkes de biliyor.
Ama şimdiye kadar dünyada herkes her istediğini elde edebilmiş mi?
Mesela bunlardan Yerel Özerkliğin, yerel yönetimlerin idari anlamda yetkilerinin arttırılması ise, bunun pek ala gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum.
Fakat bu yerel özerklik talebi, ülke içerisinde federe bir devlet yapılanması ise, bu isteğin aynı zamanda yerel bir parlamentoyu, Parlamentoya hemen her konuda kanun yapma hakkının sağlanmasını, resmi kurum ve kuruluşlarda Kürtçenin kullanılmasını sağlayacak adımların atılması istemek olarak düşünüleceğinden talebi, işin yokuşa sürülmesi olarak anlıyorum, herkes de böyle anlıyor.
Onun dışındaki talepler bakımından, silahların tamamen teslim edilmesi halinde genel afta çıkarılabilir, Abdullah Öcalan’ın hapsi ile ilgili iyileştirici tedbirler de alınabilir. Bunlar olmayacak şey değil.
Genel yapıları hakkında az çok bilgi sahibi olduğum Türk vatandaşlarımız, ülke bütünlüğünü tehlikeye düşürecek, fedaratif yapılanmalarla ilgili taleplere sıcak bakmamakta ve buna yönelik talepleri absürd istekler olarak görmektedirler.
Leyla hanım da yapmış olduğu açıklamasında buna yönelik çekincelerini ifade etmiş , PKK nın ayrı bir devlet isteği ile yola çıktığını, ancak Abdullah Öcalan’nın yakalanmasından sonra bu isteğin değişime uğradığını, ayrı bir devlet kurmanın imkansızlaştığını ve Türklerle beraber , Türk Devletinin şemsiyesi altında eşit bireyler olarak yaşama isteğinin öne çıktığını, ona rağmen bu ölümlerin niye devam ettiğini, ettirildiğini ve oyunun kurucuları olan PKK yı da, Devleti de anlamadığını açıkça dile getirmiş ve herkesi yeniden düşünmeye, Sayın Başbakanın olumlu adımlarını sekteye uğratacak eylemlerden kaçınmaya çağırmış.
Kürtçe’nin okullarda öğretim dili olarak okutulmaya başlanmasına karar verilmesinin ardından, gerek Lelya hanımın ve gerekse Murat Karayılan’ın açıklamaları daha çok konuşulacaktır.