MARKUS ÜREK’İN ADAYLIĞINI DESTEKLİYORUM
Mardin’de doğan Ürek, Mardin'deki Mor Gabriel Manastırında eğitim gördü. Liseyi Almanya’da okudu ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun oldu. New York'taki New School Üniversitesinde yüksek lisans yaptı. ABD’de Cumhuriyetçi kongre üyesi Dan Burton'un ofisinde de çalıştı. Ürek, Almanca, İngilizce, Süryanice, Neo- Aramice, Arapça ve Kürtçe biliyor.
CHP Parti Meclisine alınmayan ve AK Parti'den milletvekili adayı olan Süryani asıllı Markus Ürekin cemaatini karıştırdığı, Süryani cemaatine mensup 15 kuruluşun Ürek’i protesto ettiği ve "arkasında Süryaniler ve manastırların desteği yoktur" açıklaması yaptıkları basına yansıdı.
İzmir, Midyat, Alagöz Süryani platformları ve kültür derneklerinin yanı sıra, İsveç, Almanya, Orta Avrupa, Diesburg ve Viyana Asuri Derneklerinin ortak açıklamasında, ‘’Arkasında bütün Süryani cemaatinin olduğunu öne süren ve kamuoyunu yanıltan AKP aday adayı Markus Ürek’in adaylığı kendini bağlar. Gelmiş geçmiş tüm iktidarlar içinde Süryani halkı en kötü dönemini AKP döneminde yaşamıştır’’ denilmiş.
Ben de Ak Partiden aday adayıyım. Sonucun henüz ne olacağını bilmiyorum. Her şeyin hayırlısı olmasını diliyorum.
Verilecek kararın iman ve inanç halitamda bir değişiklik meydana getirmesinin mümkün olmadığını herkes benden iyi biliyor.
Süryani Cemaatinin en kötü dönemini Ak Parti iktidarı zamanında yaşadığı yolundaki iddiaya gelince; eğer bu haber doğru ise, temelinden yanlış olduğunu vurgulamak istiyorum.
2004 yılının Ağustos ayının son günleri idi. Diyarbakır’dan parti teşkilatından Av. Muhammed Dara Akar aradı. Vekilim Mardin Midyat Deyrul Umur(MOR GABRİEL) Manastırının bir problemi var, gelseniz de birlikte gitsek dedi. Uçağa atladım. Diyarbakır’a gittim. Ak Parti Diyarbakır il teşkilatından 10 arkadaş ile birlikte önce Mardin’e, oradan Midyat Deyrul Umur Manastırına gittik.
Kapıda bizi Oxford Üniversitesinde öğrenim görmüş bir genç karşıladı. İsmini bilmiyorum. Önce bize manastırı gezdirdi. Sonra üst kata çıktık.
Üst katta Metropolit Timotheus Samuel Aktaş bizi karşıladı. Nerede oturalım dedi. Örfümüzce cevap verdim. Biz misafiriz, siz nereyi uygun görürseniz orada otururuz dedim.
Sayın Samuel, o zaman içeride oturalım dedi. Geçtik. Hal hatır sorduk. Cemaatin ileri gelenleri de aynı odaya geldiler.
Sorunu biliyordum. Manastır çevresinde bulunan köyler 1986 yılında göç nedeniyle boşalınca, çevre köylerde oturan korucular köye gelip yerleşmişler ve bir nevi mülk edinmişler. Ortamın stabil hale gelmesi üzerine başta SARE(şimdiki ismi SARIKÖY) olmak üzere Süryani vatandaşlara ait köylerin sahipleri, geri dönmeye başlamışlar. Ama köyleri işgal altında olduğundan evlerine gidip yerleşememişler.
Her sene yaz aylarında bulundukları ülkelerden Türkiye’ye geliyor, Manastıra yerleşiyor, köylerine gidemediklerinden ağlaya sızlaya yeniden Avrupaya dönüyorlarmış. Ve tabiî ki oralarda yeri göğü biri birine katıyorlarmış.
Bu konu köy sakinleri ve Manastır görevlileri tarafından Kenan Evren’e, Turgut Özal’a, Bülent Ecevit’e, Süleyman Demirel’e, Mesut Yılmaz’a, ve Tansu Çiller’e yazılı olarak bildirilmiş, ancak bir sonuç alamamışlar.
Ben meseleyi açmaya başlayınca, Samuel "Vekil bey biz çok uğraştık, yazmadığımız kimse kalmadı, bu iş çözülmez" dedi.
Cevap olarak "Tabii benim onlar kadar gücüm yok. Ama sorunu en iyi anlayanlardan birisiyim. Kimse buralara gelmediğinden benim kadar işi kavramış olamaz. Biz Süryanileri Hz.İsa Aleyhisselama ilk inananlar olarak biliyoruz. Hz. İsa bizim de peygamberimizdir. Hz.Meryem anamızdır. Sizin iman ve inancınız, yaşama hakkınız elbette bu ülkenin teminatı altındadır. Ama kimin neyi nasıl halledeceğini kimse bilemez. Ben konuyu Sayın Başbakana aktaracağım. İnşallah hallolur" dedim, bunun üzerine şeref defterlerini getirdiler, BİSMUHU SÜPHANEHU(Arapça olarak ) İLE BAŞLAYAN BİR YAZI YAZDIM. YAZDIĞIMI OKUDUM. HERKES ALKIŞLADI.
Yolda İsveç’ten Avukat YILMAZ KERİMO aradı. Çok teşekkür etti. Ziyaretimden büyük memnuniyet duyduğunu açıkladı.
Ben hemen Ankara’ya döndüm. Konuyu Sayın Başbakanımıza yazdım. Bir çok Başbakanın zerre kadar ilgilenmediği sorun ile Sayın Başbakan kısa sürede ilgilenmiş. Korucular karakola çağrılmış, onlar karakolda iken Manastırda yaşayan SARE KÖYLÜLERİ köylerine götürülüp yerleştirilmişler.
Metropolit Timotheus Samuel Aktaş beni aradı. Teşekkür etti. Ben "sorunu çözen Sayın Başbakan, ona teşekkür edin" dedim.
Samuel cevap olarak "zaten 12 Eylül 2004 günü Avrupa Birliğinin Türkiye işlerinden sorumlu genel sekreteri Ferhuegen Diyarbakır’a gelecek, kendisi Manastırımızı ziyaret edecek, sorunlarımızı yerinde dinleyecekti, artık gerek kalmadı, biz Diyarbakır’da sorunun çözüldüğünü kendisine söyleyecek ve Başbakanımıza orada teşekkür edeceğiz" dedi. Öyle de yaptılar.
Şimdi bütün bunlar ortada iken, Süryani vatandaşımız Markus Ürek’in Ak Parti’den Milletvekili aday adayı olmasını, Süryani cemaatinin eleştirmesini ve hayatlarının en kötü dönemini Ak Parti iktidarı zamanında yaşadıklarını söylemelerini gerçekten çok garip karşıladım. Bu kişilerin husumetleri Ak Partinin muhafazakar( İslami) kimliğine ise bu çok hatalı bir şey olur ve Allah nezdinde de sorumlu olurlar. Çünkü biz onların kimliklerini, iman,inanç ve peygamberlerini en az kendileri kadar tanıyoruz, biliyoruz, iman ediyoruz. Aynı postulat içinde hareket etmelerini kendilerinden bekler iken, iman ve inançlarının gerektirdiği hassasiyetin dışına çıkarak, biz Ak Partiden Milletvekili adayı olan Markus Ürek’in adaylığını desteklemiyoruz demelerini anlamsız buldum.
Ne yapsak boş. Ayrımcılık insanların ruhlarına sinmiş.