MECLİSİN BARIŞ ANNESİ OLSUN

3 sene önce Diyarbakır’da bir dershana önünden geçmekte olan Askeri araca saldırı düzenlenmiş ve bu saldırıda 3 ü öğrenci, 5 kişi hayatını kaybetmişti.
Onlardan Rıdvan Süer’in babası Şemsettin Süer oğluna olan özlemini dile getiren bir şiir yazmış.
Benim bu şiirden yeni haberim oldu.
Okudum çok duygulandım.
Hüzünlendim.
Üzüldüm.
Hiçbir suçu günahı olmayan insanların pisi pisine hayatlarının baharında yok olup gitmeleri, doğrusu hep içimi acıtmıştır.
Hiçbir din, hiçbir düşünce, hiçbir felsefe, hiçbir akide, hiçbir inanış durduk yere insanları öldürerek isteğine ulaşamamıştır.
Ulaşamayacaktır.
Ülkemizde siyaseten katlin konusu maalesef gençlerimiz.
Buna karar verip uygulayanların bir defa değil, bin defa düşünmeleri gerekir.
O meşum olayda hayatını kaybedenlerden birisi de Eren Şahin’di.
Eren’in Annesi Oya hanımı Ak Parti Yenişehir İlçe Başkanlığını ziyaret ettiğim sırada tanımıştım.
Konuştuk, sohbet ettik.
Ben kendisini gıyaben tanıyordum, o da beni gıyabi olarak ve yazılarım sebebiyle tanıyormuş.
Onu tanıdığımda edindiğim ilk intibayı nasıl anlatayım.
Memleket hanımefendisi dersem yeter herhalde.
Oya hanımın o masum, o mahzun, o mükedder hali hiçbir zaman hatırımdan çıkmayacaktır.
İhsan beyin oğlunun düğününde Ankara’da gördüm.
Hanımla tanıştırdım.
Hazırladığım yemek tabağını kendisine ikram ettim.
Şimdi Ak Partiden 6 sıra adayımız.
İnşallah kazanır.
Geçen hafta Diyarbakır’dan döndükten sonra önce Cuma İçten bey, sonra Oya Hanım aradılar.
Cuma bey görüşmek istediğini, Oya hanım bir isteğimin olup olmadığını sordu.
Allah nasip ederse 27 Mayıs akşamı Diyarbakır’a giderek bu arkadaşlarıma elimden gelen yardımı yapacağım.
Diyarbakırlılar olarak bizim Oya Hanıma karşı büyük vefa borcumuz var.
O meşum saldırı sonrası bütün insanlarımızın yaşadığı hüznü, evladını kaybeden bir  Anne olarak Oya hanım nasıl yaşadı, nasıl yaşıyor, nasıl yaşayacak, bir Allah ve bir de kendisi bilir.
Bu münasebetle yapmış olduğu konuşmaları izliyorum.
Hiç kimseye husumet beslemiyor.
Kin ve nefret duyguları ile kimseye saldırmıyor.
Hayattaki tek varlığını kaybeden Diyarbakırlı bir anne olarak , dağda da, ovada da hayatını kaybeden gençlerin anneleri gibi konuşuyor.
Acıların daha fazla katmerleşmemesini, bunun için üzerine düşeni yapmak için yola çıktığını söylüyor.
Biliyorsunuz İstanbul Galatasaray’da her Cumartesi günü toplanıp, evlatlarını faili meçhul cinayetlere kurban veren Cumartesi anneleri vardı.
Bu anneler her Cumartesi günü bir araya gelip, avuçlarından yitip giden evlatlarının fotoğraflarını taşıyor ve sessizce dağılıyorlardı.
Onların bu toplantıları basında her hafta yer edince, bunlar siyaset için sahnedeler, örgüt propagandası yapıyorlar deniliyordu.
Kar kış, yağmur, çamur, yakıcı güneş sıcağı demeden yıllarca bu mekana gelmeleri birilerinin canını sıktı. Ve tabii canı sıkılan copu eline aldı, saldırdı.
Saçları, başları yolundu. Yaka paça araçlara bindirilip "mahsus mekanlara" götürüldüler.
Ama bir gün, evet bir gün Cumartesi annelerini dinlememiz lazım diye bir ses çıktı ortaya.
O ana kadar,hemen herkes bu insanlara bir "anne" gözü ile değil de örgüt aktivisti gözü ile bakıyordu.
Ama birileri bunları bir dinleyelim deyince, yani Sayın Başbakanın bu anneleri Dolmabahçe Sarayında kabul edeceği bildirilince, birden fırtınalar dindi.
Evet tabi ya bunları dinlememiz lazım, niye dinlemedik ki, durun bakalım işin içinden ne hüzünlü hikayeler ortaya çıkacak demeye başlandı.
Ve o görüşmelere Berfo Ana damgasını vurdu.
Berfo Ana 103 yaşındaydı.
Tam 30 yıldır evimin kapısını açık tutuyorum.
Oğlum Cemil Kırbayır’ın gelmesini bekliyorum diyordu.
Sayın Başbakan bu anaları dinleyince, Cumartesi annelerinin "ANNE" oldukları bir kez daha ortaya çıktı.
Kimseye acı çektirmek için ortaya dökülmemişlerdi.
Evlatlarının en azından mezarını görmek istiyorlardı, o kadar.
TBMM si İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu araştırma yaptı ve Cemil Kırbayır’ın katledildiğine inandıklarını ortaya koydu.
O taraf , bu taraf fark etmiyor. Annelerin sağcısı, solcusu olmaz.
Oya hanım evlat acısını iliklerinde hisseden bir anne olarak "barışı sağlayacağız" diyor da, başka bir şey demiyor.
Bir "BARIŞ ANNESİNİ"   TBMM sine göndermek hem Meclise ve hem de Diyarbakır’a çok yakışır.