MEŞHUR HOCA

Meşhur hoca ,hokkabaz hareketleri ile canını sıkan oğluna sen adam olamazsın der dururmuş. Oğlan kabına sığmamış, baba evini terketmiş, okumak için yaban ellere gitmiş. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz , altı ay bir güz gitmiş. Kendi menzili maksuduna ulaşmış ve okumaya başlamış. Gel zaman git zaman oğlan Hakim olmuş. Gelmiş babasının karşısına dikilmiş, ayak ayak üzerine atmış,gördünmü hep bana adam olamazsın derdin. Bak işte Hakim oldum, aha da cübbem demiş.
Meşhur hoca oğluna dönmüş,evladım ben sana Hakim olamazsın demedim, ben sana adam olamazsın dedim. Evet Hakim olmuşsun, ama adam olamamışsın. Bak karşıma geçmiş, ayak ayak üzerine atmış hava atıyorsun. Bizim örf ve adetimizde böyle şeyler var mı?  demiş.

                                       DARBE ÇAĞRISI

Adam tarihçi olduğunu söylüyor. Entel sakalları, kırk batman çeken kiloları, kırmızı kaşkolu,yerlerde sürünen paltosu ile Dolmabahçe Sarayının bahçesinde dolaşırken, kendini iyice sultanların yerine koydu.
Dolmabahçe Sarayının sorumlusu olarak, lalü güher! Beyanlarına Sultani bir renk katmaktan büyük zevk alıyor.
Ağzından her çıkanı, tarihin derinliklerinden sökün eden, ebedi hakikatlar gibi lanse ediyor.
Ama öyle değil işte.
Osmanlı’yı hepimiz çok seviyoruz. Fakat Osmanlı’nın Anadoluda eserleri hemen hemen yok denecek kadar azdır. Osmanlı Anadolunun mamur hale getirilmesinde kıskanç davranmıştır. Onun bu kıskançlığının eseri, Cumhuriyet döneminde de devam etmiş,hala devam etmektedir.
Anadolunun tamamında yer alan hanlar, hamamlar, saraylar, kervansaraylar, su kemerleri, Anadoluda kurulan beylikler tarafından inşa edilmiştir. Bu beyliklerin hangisi olduğu konusuna göz altıldığında, ilk akla gelenler Ahlatoslular Beyliği, Artukoğulları(Mardin, Harput)beyliği,Danışmendliler, Saltulular, Mengüçlüler, Dilmaçoğulları,İnaloğulları, Haloğulları,Aydınoğulları, Candaroğulları, Dukladiroğulları,Eşrefoğulları, Germiyonoğulları, Karamanoğulları, Saruhanoğulları v.s sayabiliriz.
Anadoluda ne yapılmış ise bu beylikler zamanındadır. Osmanlı yukarıda da değindiğimiz gibi Anadolu’yu hep yedeğinde tutmuş, arazileri, malları, mülkleri beylere teslim etmiş, onların zatı şahanelerine gönderdiği atiyyeler ile yetinilmiştir. Koca Diyarbakır’da şu Osmanlı’nın eseridir diyebileceğimiz ne var? Oysa ilçemiz Çermik’de bile Artukoğullarının eseri olan Şehir Hamamı, Medrese, Haburman Köprüsü, Ulu Cami hala bütün haşmeti ile ayakta duruyor. Ama Osmanlılar zamanında Anadolunun her tarafı kendi kaderine bırakıldı ve bu sebeple söz konusu eserlere bir yenisi eklenemedi. Yerinden yönetimleri tamamen Payitahta bağlayan sistem ile bölgeler kendi yatırımlarını gerçekleştiremediler ve bu sebeple gelişmelerini tamamlayamadılar. O yüzden Osmanlı, kendisi ile birlikte bütün bir Anadoluyu, Arap Yarımadasını hiç kuşku yok batağa sürükledi. 1.dünya harbi ile bütün Anadolu işgale uğradı. Çok şükür halk , müdafaai hukuk cemiyetleri sayesinde düşman istilalarını , izmihlale uğrattı.
Adam sarayda dolaşa dolaşa, geçmişte kalan,Anadolu İnsanının doğru dürüst yararlanamadığı, faydasını görmediği sistemin Anadoluda yeniden hakim olmasını istiyor.
İnsanların özgürlüğe ve barışa olan hasretini küçümsüyor.
Açılım, maçılım lafları boş şeylerdir diyor.
Bir tarafın(Türk) Milliyetinden utanacak hale geldiğini ve bu durumu ayıpladığını  söylerken, diğer tarafın(Kürt) Milliyetini ifade etmesini kınıyor.
Milletin durduk yere değil, ortaya çıkan darbeler, darbe girişimleri,light muhtıralar, toprak altına darbe için cephanelikler yerleştirme ve herkesi fişleme gibi eylemlerin Asker tarafından yapılmasının eleştirilmesine, fena halde canı sıkılıyor ve bu durumu Asker Düşmanlığı!!! olarak yutturmaya çalışıyor.
Türk toplumunun Militarist olmasından Belçika’ya, İsviçre’ye ne, diyor. Dünya medeni milletler seviyesine yükselmenin,hitlervari daha çok silah elde etme ile değil, bilim ile , kültür ile, felsefe ile, teknik ve fen ile aklı ve iz’anı bir potada mezcetmek ile meydana gelmesi gerektiğini göz ardı ediyor. Ve Militarizmimizin zararının Belçika’dan, İsviçre’den çok bizi vurduğunu, binlerce gencin faili meçhul cinayete kurban gittiğini, asit kuyularını ve don davası, sutyen davası ile Başbakan ve Bakanların idam sehpasına gitmesini umursamıyor.
Ardından bizde resim sanatı, heykel sanatı yok, musiki ile uğraşılmıyor, bizden filozof çıkmıyor, fakat bizim ölmeyen vasfımız askerliktir, sivil siyaset kendisini geliştirmez ise darbe kaçınılmazdır, diyor.
Bizde Heykeltraşlık biraz da paganizmi çağrıştırdığından çok ilerlememiş, fakat resimde, musiki de , şiir de dünya çapında insanlar yetiştirdiğimizi kimse inkar edemez. Kaplumbağa terbiyecesi Ressam Hamdi Beyi, Şairler Nef’i’yi, Baki’yi, Nedim’i, Fuzuli’yi, Nazım’ı,Necip Fazıl Kısakürek’i, bir Filozof ve Şair olarak Sezai Karakoç’u,  Cahit Sıktı Tarancı’yı, Ahmet Muhip Dranas’ı, Yahya Kemal Beyatlı’ı, Ahmet Arif’i, Musikişinaslar Udi Hırant’ı, İbnul Emin Mahmut Kemal’i, Saadettin Kaynak’ı Munir Nurettin Selçuk’u,Cem Karaca’yı, Barış Manço’yu ve isimlerini şu anda hatırlayamadığım yüzlerce sanatçıyı görmezden gelebilirmiyiz? İnce Memed’i yazarken Yaşar Kemal’in elinde Roketatar mı vardı? iç boş ta olsa.
80 sene boyunca Komünizmin esaretinde yaşayan Sovyetlerde bir tek doğru dürüst yazar, şair çıkmamıştır. Meşhur Rus yazar ve şairlerinin tamamı nerede ise Çarlık Rusya dönemine aittir.
Türkiye toplumu da Askeri vesayetten kurtulduğu gün çok daha büyük yazarları, şairleri, edipleri, romancıları, sanatçıları , filozofları ile dünya sahnesindeki yerine alacaktır. Biz, ölmeyen vasfımız olarak lanse edilen Askeri vesayetten ve militarist düşünceden kurtulur isek,"özgür" insanileşme çağına adım atma imkanı bulacağız. Yoksa ölmeyen vasfımız, öldürdüğü vasıflarımızın üzerine bir daha kaldırılması mümkün olmayan ağır bir yük bindirecektir.
Sivil siyaset kendisini geliştirmek için, batı satandartlarında bir demokrasiyi getirmeye çalışıyor. İnsan hak ve özgürlüklerinin herkesi kapsayacak biçimde geliştirilmesinin yollarını arıyor. Kişileri sahip oldukları inançları, ırkları sebebiyle ayırıma tabi tutmanın zararlarını öğretmenin peşinde.Vurma ile kırma ile bir yere varılamadığını, bunun çok vahşice bir şey olduğunu herkese anlatmaya çalışıyor. İlmi, fenni,teknolojiyi geliştirmeye, bunun için Üniversitelerin sayısını arttırmanın gayreti içerisinde. Peki başka ne yapsın.
Bu beye göre Anadolunun her ilinde Üniversite açmak "ahlaksızlık" mış.Çünkü buralarda ev sahipleri, bakkallar öğrencileri kazıklıyormuş, kimi gençler de buralarda okuyan kız öğrencilere laf atıyormuş. Bunun için Ankara’ya 20 Üniversite kuralım, o öğrencileri getirip buralarda okutalım, Medeniyet!!! Görsünler diyormuş.Şu kendisini profesör olarak gösteren şahsın değerlendirmesine bakarmısınız? Böylesine bilim haysiyetinden uzak, böylesine sığ bir değerlendirme, ancak,MİLİTARİST ZİHNİYETİN KAPIKULU OLAN insanlar tarafından yapılabilir.
Biz Anadolunun en ücra köşelerinden gelip İstanbullarda okuduk. Elbette buraların bize kattıkları oldu. Ama biz edebi, saygıyı, büyüklere hürmeti,ana babanın değerini, fırından aldığımız ekmeğin kokusu etrafa yayılıp, vatandaşların iştahını kabartmasın diye, üç beş beze sarıp eve götürmeyi,evde pişen her yemekten bir tabağı komşuya ikram etmeyi İstanbul’da değil, ilçemiz Çermik’de öğrendik. Ben bizim değerlerimiz ile batının değerleninin güzel yanlarının harmanlanmasını elbette istiyorum.
Ama bunun yolu militarizmden mi geçer?
En üst düzey Askerlerimiz Darbeler döneminin kapandığını söylerken, Kenan Evren bile , şimdiki aklım olsa,darbe yapmazdım açıklamasını yaparken, bu bey siviller kendilerini geliştirmezler ise, darbe şart olur diyor.
Yazık ki, ne yazık.
Topkapı Sarayını bu militarist düşünceden kurtarmak elbette borç oldu.