MESUTMUSUNUZ
Kime sorsanız taraflar bir sene öncesini, 6 ay öncesini, hatta üç ay öncesini özlüyorlar mı özlemiyorlar mı? verecekleri cevap eğer biraz insaf, biraz merhamet var ise kesinlikle iki ay öncesin bile özlüyorlardır şeklinde olacaktır.
Camia yaptığı bütün açıklamalarda biz ilk defa açık seçik 12. Eylül.2010 referandumunda taraf olduk. Bunun için yazılı ve görsel medyamızın, sabah akşam yapmış olduğu yayınlar bir tarafa, arkadaşlarımız bütün güçleri ile ev ev dolaşarak, TBMM si tarafından kabul edilmiş olan 27 maddelik kısmi Anayasa değişikliğinde EVET oyu verilmesi için çaba harcadılar. Onun karşılığında, dershanelerimizin kapatılması kararı mı karşımıza çıkarılmalı idi diyorlar.
Pek tabii Ak Parti o günlerde yapılanları unutmuş değil. Bu konuda yapılan açıklamalara, hayır siz böyle bir şey yapmadınız, bize destek olmadınız demiyorlar. Yani hizmet hareketinin bu konuda gerçekten aktif bir rol üstlendiğini ifade ediyorlar.
Ama onlar da 07.Şubat.2012 de Hakan Fidan’ın sorguya çağrılmasını, aranın açılmasında adeta bir milat olarak kabul ediyorlar. Zira Oslo görüşmelerinde MİT teşkilatının oynamış olduğu rolün, emir ve komutasının Sayın Başbakanda olduğunu, bu itibarla Hakan Fidan üzerinden Başbakana ulaşılmaya çalışıldığını, özel yetkili Mahkemelerin ve bunlarla birlikte çalışan özel Yetkili Savcıların bir yargı darbesi ile Başbakanı bile ifadeye çağırmaya kalkışma niyetlerinin olduğunu ifade ediyorlar. Camia bunu asla kabul etmiyor, ilgimiz yok diyor.
Ve Gezi olaylarında cemaat mensuplarının üstlendiği rolden söz ediliyor. Güya ilk darbe girişiminden sonuç alamayan bu insanlar gezi olaylarını bahane ederek, yine Ak Parti hükümetini
düşürmeye çalışmışlar düşünceleri seslendiriliyor. Gezi Parkına AVM yapılmasına kamunun istekli olmamasını, cemaatin tavrına bağlıyorlar.
Ardından gelen, 17 Aralık süreci ve 25 Aralıkta bir numaraya ulaşma çabaları işin tuzu biberi oldu. Kimse bizim Oslo sürecinden itibaren bir tespit olarak karşımıza çıkan, Ak Parti hükümetini al aşağı etme konusundaki girişimleri, bir fantezi olarak algılamamızı istemesin deniliyor.
Benim aklım o kadar büyük işlere ermez. Ama bildiğim bir şey var ve onu daha işin ilk günlerinden beri ifade etmeye çalışıyorum, mutlumusunuz.
Hayır hiç kimse mutlu değil.
Ne Camia ve ne de Hükümet bu gelişmelerden memnun değil.
Sayın Başbakana dün Zaman gazetesi muhabiri hem de İspanyol Başbakanının huzurunda üç soru sordu. Her tarafımı heyecan kapladı. Şimdi ortalık karman çorman olacak diye.
Tabii ki Sayın Başbakan bu tür soruların gelebileceğini tahmin ederek kafasında belli bir şekle soktuğu sorulara cevaplar verdi.
Halkın tatmin olup olmaması elbette önemli. İşin hangi tarafından baksanız Ak Partinin bu seçimlerde yüzde 47-48 ler civarında bir oy nispetine ulaşacağı tahmin ediliyor. Tabii ki seçimlere daha çok zaman var. Meşhur politikacı Demirel’in deyimi ile siyasette 48 saatin bile çok büyük ehemmiyeti var derdi. Ancak benim kaldıramadığım şey, Sayın Başbakanın bu tür sorulara muhatap olması. Demek ki bu ülkede karnın ağrımaması için sade çiğ yememek yetmiyor, çiğin yanına bile yaklaşmamak gerekiyormuş.
GEZİ: Yok yok bu bildiğiniz gezi değil. İzmir’de duruşmam vardı. Gittim. Oooo İzmir’e bahar gelmiş. Her taraf yemyeşil. Ilık bir ilk bahar havası var. İnsanlar en fazla ceketleri ile dolaşıyor. Hatta gömlekleri ile gezintiye çıkan gençler var. Öylesine hoşuma gitti ki, aklıma o bizim gibi Arabi tedrisat görenlerin hemen hemen hepsinin bildikleri kıta geldi.
Şair öyle söylüyor.
Leyteş şebaba yevudu yevmen,
Fe uhbirehu bima Fealel meşiybu.
Keşke gençlik geri gelseydi de, yaşlık kendi halinden haber verseydi. Kendimi o kadar yaşlı hissetmiyorum. Hatta olduğumdan da genç bir havam var. Bak havan batsın demeyin. Alınırım.
Yani insanın iç dünyası hiç yaşlılığı kabul etmiyor. Hep genç kalmak hissiyatı hemen hemen hepimize hakim. Öyle de olması lazım.
Bir gün Allah Resulünün yanına yaşlıca bir hanım gelir ve “Ya Resulallah söyle bana ben ne yaparsam Cennete girerim diye sorar. Peygamberimiz Yaşlılar Cennete giremez diye cevaplayınca, hanım ağlayarak olay yerinden uzaklaşırken, demek ki ben Cennete giremeyeceğim diye hayıflanır.
Peygamberimiz efendimiz hemen hanımı çağırtır. Sen yanlış anladın. Ben senin cennete giremeyeceğini söylemedim. İnsanlar Cennete hep genç olarak girerler. Ben de senin, eğer cennete girersen, genç olarak gireceğini ifade etmeye çalıştım deyince, hanımın göz yaşları bu defa sevince inkilap eder.
Evet demek ki, hep genç kaldığımız veya kalacağımız hissinin bize verilmesinin sebebi bu. Fıtraten yaşlılığı kabul etmeyişimizi
şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi? Ahiret var, ebedi yurdumuzda rabbimizin tahmin dahi edemeyeceğimizi vaat ettiği nimetler var.
İzmir de ağaçlar çiçeklerini açmış.
Balçovada termal otelin hemen arkasında orman var.
Ama ne orman sanki cennetin biri köşesi. Öbek öbek ormanlar dağ silsilesi halinde uzayıp gidiyor. Hani resimlerde gördüğümüz, Gök kubbeyi andıran orman silsilesinin biri biter diğeri başlar ya, aynen öyle. Arada çiçek açmış olan badem ağaçlarının üstünde bülbüller, evet gerçekten bülbüller şarkılarını söylüyor ve bu arada raks ediyorlar. Yanı başımızdan bir dere şarıl şarıl akıyor. Envai çeşit bitkiler sarmaş dolaş olmuş. İlk sevgi yıllarında “Yarin” kollarının narinliği gibi ince zarif dallar biri birine geçmiş. Ne kadar da sıkı, ne kadar da rengarenk.
Termal havuzda iki saat kalıyorum, çıktığımda akşamın serinliğine sadece kuşların sesinin işitildiği koro katılmış.
Üzerimde ceket bile yok.
Yemek sonrası, dışarı çıkıyorum.
Otelin yanında tenis kortlarında genç kızlar ve oğlanlar tenis oynuyor. Oohhhh gençlik diyorum. Gülmeyin.
Ve Ay gökyüzüne adete saltanatını kurmuş bir vaziyette öylesine parlak ve öylesine yakın ki. Aaa sanki tutabilirmişim hissi uyandırıyor bende.
Evet gerçekten ay dün akşam İzmir’de yıldızları misafirliğine çağırmış gibiydi. Onların ışıltıları da bir başka alem. Çok parlak, çok candan bir ziyafete gitmişlerdi sanki.
Çocukluğumda böyle anlarda hastur, hustur koştururdum Çermikte.
Yine öyle yapayım, sek sek atlayarak koşturayım dedim. Bir iki hareket sonrasında kafayı yemiş demesinler diye yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm.
Sabah erken yine termal havuza koştum. Kimse yok. Havuz sanki bana hazırlanmış. Öylesine temiz, öylesine sıcak. Ooohhh hoopppp atladım. İyi yüzerim. Bir keresinde hazar gölünde karşıdan karşıya geçmişliğim var, tabii 6 saat suda kalma pahasına.
Termal havuzların daha küçüğü, jakuzili. Belimi verdim. Ağrıyan yanlarıma terapi oldu.
Çıktım duruşmaya yetiştim.
Sonuç mu?
Nisan ayında karara çıkacak inşallah.