METALURJİCİ VARMISIN?
Siyasilerin yanında öyle hoca moca değil, uygulamadan gelen hukukçuların olmasının büyük ehemmiyeti var. Ben nice hukuk hocaları gördüm.
Bunlardan Hukuk Fakültesinde hoca olan birisi,
Gazetenin birisinde hakkında bir takım isnatlar yapılmış, suçlamalara maruz kalmıştı.
Bir yazı yazmış getirmiş.
Bu ne dedim.
Tekzip işte dedi. A 4 kağıdına hikaye yazar gibi bir şeyler karalamış. İçerisinde hukuk tekniği yok, yasa maddesi yok, nelerin yayınlanması gerektiğine dair açıklama yok, noter aracılığı ile gönderilecek olan tekzip metninin verilen süre içerisinde yayınlanmaması halinde hangi Mahkemeye müracaat ile tekzip metninin yayınlanmasına karar verileceğine dair açıklama yok, Mahkeme kararına rağmen tekzip metni yayınlanmaz ise, ilgilileri hakkında açılacak ceza ve hukuk davasının ne olacağına dair bilgi yok.
Hocam bir vekaletname hazırla getir, sizin Üniversitedeki göreviniz sebebiyle vaktiniz olmaz. İşlerinizi ben takip edeyim dedim. Öyle de yaptık.
Sonucunu söyleyeyim, gazete aleyhine açtığımız 1 liralık tazminat davası lehimize neticelendi. 28 şubat fırtınasının estiği günlerdi. Hukuka uygun hareket etmesek, ceza ve hukuk davaları açıp sonuç olmasak, o hocamız Hukuk doçentliğine yükselemeyecek ve bugünün profesörü olmayacaktı.
Geçelim.
Şimdi cemaat, camia, vakıf isimleri ile adlandırılan ve Fethullah Gülen hocaya nisbet edilen hizmet hareketi ile ilgili olarak, resmi söylemde örgüt suçlaması getiriliyor.
Sayın Başbakanımızın da pek yerinde bir şekilde nitelendirdiği gibi bu ülkede binlerce ve bekli on binlerce örgüt vardır. Vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, meslek teşekkülleri, işçi kuruluşları, işveren teşkilatları, esnaf ve sanatkarlar birlikleri, TÜSİAD, MÜSİAD, ASKON, TUSKON, Alevi Dernekleri Federasyonu, Cem Vakf, resmi anlamda teşekkül etmemiş olmakla birlikte Süleyman Efendinin talebeleri, Mahmut Hocanın talebeleri, Nur Cemaatleri v.s. v.s bunların hepsi birer örgüttür, teşekküldür. Hem yasalar çerçevesinde kurulmuş olan örgütlerdir ve hem de birliktelikleri yasalara aykırı olmayan sosyal realitelerdir.
Bu örgütlerin hemen hepsinin bir başkanı, yönetim kurulu üyeleri, denetim kurulu üyeleri, normal statüdeki üyeleri, söz konusu kuruluşlara üye olmamakla birlikte sevenleri, sempatizanları vardır.
Avrupa ülkelerinde ve ABD de kişilerin örgütlü kuruluşlara üyeliklerinin oranı % 180-190 civarında. Yani hemen herkes bir sivil toplum kuruluşuna üye ve hatta bir kısım insanlar birden fazla sivil toplum kuruluşu üyesi. Yukarıdaki rakam bunun işareti.
Türkiye de ise bu oran % 20 ler seviyesinde. Yani ülkemizde her yüz kişiden sadece 20 si sivil bir toplum örgütünün üyesi.
Gelişmiş batı ülkeleri ile hemen her alanda kendimizi mukayese etmek adetimiz haline geldi. Ancak sivil toplum kuruluşu üyeliklerine sıra geldiğinde, aynı şeyi yapmaz isek, bulunduğumuz yer hakkında doğru bir tespit yapmış olmayız.
İnsanlar ceberrut devletlere, yönetimlere karşı ancak bu tür yollarla kendilerini korumaya almış bulunuyorlar. Bugün demokrasinin en iyi uygulandığı ülkelerin başında kabul edilen Fransa da, insanların sivil toplum örgütlerine üyelikleri bütün Avrupa ülkelerinden daha fazla oranda.
Size garip gelecek ama, bugün ABD de eyaletlerin vatandaşlarının nerede ise tamamına en az bir ve bazen iki, üç, dört, beşe kadar silah alma ruhsatı vermesinin sebebi, devlete olan güvensizliğe dayanıyor.
Yani ABD vatandaşları, devletleri ile yapmış oldukları toplum sözleşmesi uyarınca(Demokrasinin bir adı da budur) kendilerini güvenceye almak için, silahlanmalarının şart olduğuna inanmışlar ve bunun sonucunda ABD vatandaşlarının tamamı bir veya birden fazla silaha bugün sahip olmuştur. ABD de insanların bu kadar silaha sahip olmasının gerçek sebebinin bu olduğunu insanların bilmesi lazım.
Türkiye’de şu son bir ay içerisindeki gelişmelere bakıldığında ve özellikle kendilerini gazeteci sıfatını pek layık gören insanlar, hem sivil demokratik hayatı ve hem de hukuku bilmemelerinden kaynaklı olarak, iktidarı elinde tutan devlet aygıtına, şimdi tam vurmanın zamanıdır, vurun, öldürün, kırın, geçirin, davalar açın, mahkemeler kurun, tutuklayın diyorlar.
Metalurji okuyan bir gazeteci!!! şimdi demir(Fe) yumruğunu havalarda sallıyor, yapıyı teşhis ettim. Bunlar paralel yapı oluşturmuşlar, bunlar bir örgüttür, devlet içerisinde devlet haline gelmişler, sivil siyaset alternatif olmanın peşindeler, gerekli tedbir alınmaz ise 4 ncü dalganın çok çetin geçeceğini söylüyor.
O açıklamıyor ama birinci dalganın 7 Şubat’ta MİT teşkilatı başkanı Hakan Fidanın Savcılar tarafından ifadeye çağrılmasını,
İkinci dalga olarak 17 Aralık tarihinde 4 Bakanın çocukları ile birlikte, birisi hariç, çünkü onun çocuğu henüz o yaşlara gelmedi, yolsuzluk olayına karışmalarının fahşolmasını.
3 ncü dalga 25 Aralık tarihinde bazı iş adamlarına uzanan yolsuzluk soruşturmasını yapan Savcının, önemli kişilerin malvarlıklarına el konulması ve gözaltıların gerçekleştirilmesi yönündeki girişimlerinin şimdilik durdurulmasını kast ediyor.
Demir yumruklu metalürjici, her üç dalganın yasalara aykırı olduğunu ve Hükümeti devirmeye yönelik bir operasyon olduğunu söylüyor.
Eğer gerekli önlem alınmaz ise, dördüncü dalganın çok sert olacağını ifade ediyor.
Peki alınması gereken önlem nedir, bu açıklanmıyor.
Âma olmaya gerek yok.
Bütün bu yapılanları Cemaat, Camia,Hizmet her ne ise onlardan biliyor ve bunlar devlete karşı paralel bir yapıya dönüştüler, yasalar çerçevesinde haklarında işlem yapılmasını istiyor.
Hukuk işte burada devreye giriyor.
Fethullah Gülen cemaati gizli saklı bir iş yapmıyor. Onlar da yasalar çerçevesinde kurulmuş birer dernek, vakıf, kuruluş, hatta birer örgüt.
T.C Devletinin kanunları uyarınca okullar kuruyorlar, dershaneler açıyorlar, evlerde öğrencilere bakıyorlar, burs veriyorlar, mezunlarının yasalar çerçevesinde devlet kurumlarında görev almasını istiyorlar, dünyanın 160 ülkesinde okullar açıyor, Üniversiteler kuruyorlar, kurban dağıtıyorlar, Türk Vatandaşlarının verdiği paralarla özellikle Afrika ülkelerinde çok sık rastlanan ve güneşin göze olabildiğince dik gelmesinden kaynaklanan katarakt hastalığını tedavi ettiriyorlar, göz ameliyatı yaptıkları kişilerin resimli plaketlerini size gönderiyorlar, Kimse Yok mu diyenlere, biz varız, buradayız diyorlar, Türk vatandaşlarının dünyanın hemen her ülkesinde ticaret yapmasını sağlıyorlar, öğrencileri fahri elçilik görevi ifa ediyor v.s.
Bu yönü itibariyle bundan büyük bir sivil toplum kuruluşu, hatta şu anda insanları irrite eden ismi ile “örgüt” yoktur değil mi?
Hizmetin, Cemaatin veya Camianın resmi, gayrı resmi kuruluşlarında devletin kendi kanunları uyarınca bir inceleme yapması, kayıp kaçak var mı, yok mu,
milletten toplanan paralarla keyf, safa yapılmış mı yapılmamış mı, bu paralar iç edilmiş mi edilmemiş mi, buralarda kanuna, ahlaka, etik değerlere, vicdana muhalif bir iş, işlem icra edilmiş mi edilmemiş mi araştırması pek ala hakkıdır ve Devlet bunu kendi bünyesindeki hemen her kuruluş için yapmalıdır.
Devletin bunun dışına çıkıp ben senin ismine “örgüt” dedim, ceza kanununda bunun yeri var, o halde seni bir suç şebekesi gibi araştırırım, hakkında hazırlık tahkikatı başlatırım, davalar açarım demesi, hele bunu duruluğu, temizliği, hak ve hakkaniyete riayeti kendilerine dayanak edinmiş insanlara karşı yapması, maddi, manevi veren el durumundaki bu insanları karakollara çekmesini metalurji okuyan yazarlar isteyebilir.
Fakat bu tür uygulamaların yasal anlamda sonuç getirmeyeceğini bilenler asla böyle bir şeyin yapılmasını istemezler. Çünkü bu döner dolaşır haksız girişimde bulunanlara, bu gün millet önünde, yarın hakkın önünde zarar verir.
O halde son bir cümle olarak TCK’nun “örgüt” suçlaması ile ilgili maddesini burada yazalım. 220.madde şöyle. “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” diyor.
Camia hangi suçu işlemek amacıyla örgütlenmiş, bu işten kim zarar görmüş, şikayetçi kim, nasıl bir zarar görmüş? Bunlar bilinmiyor.
Camiacı bilinen polisler rüşveti ortaya çıkardılar, Banka genel müdürlerinin odalarında ayakkabı kutularında akla ziyan paralar buldular da suç işlediler diyorsanız, ülkenin çivisi çıkmış demektir, isteyen istediğini yapar.
Allah(c.c.) da istediğini.
Var mısınız?