MİLLETİN SİNESİNE YENİ DERTLER DÜŞMEMESİ İÇİN
DTP sinin kapatılması amacıyla 2007 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kapatılma davası açılmıştı.
12 Aralık 2009 tarihinde parti Anayasa Mahkemesi tarafından oy birliği ile kapatıldı.
DTP nin kapatılmasının öncesinde söz ve hareketleri ile parti hakkında kapatılma davası açılmasına neden oldukları gerekçesi ile Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un Milletvekilliklerinin düşürülmesine de karar verildi.
İşin doğrusu parti içersinde yaptıkları konuşmalar ve özellikle bu esnadaki davranışları ile toplumda büyük antipati uyandıran kişiler var iken, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un Milletvekilliklerinin düşürülmesi yargı kararlarının çok tartışılmasına sebep oldu.
O güleri biraz hatırlayın, DTP nin kapatılması ve iki kişinin Milletvekilliklerinin düşürülmesi sonucu, Partinin TBMM sindeki sandalye sayısı bir anda 19 a inince parti guruptan da düşmüş oldu.
DTP nin kapatılması sebebiyle bağımsız kalan Milletvekillerinin, TBMM sinde Kürt Kamuoyunu temsil kabiliyetini kaybetmeleri, doğu ve güneydoğuda ve ülkenin diğer bölümlerinde yaşayan Kürtler arasında infial yarattı.
Parti kapatılıp, iki milletvekilinin temsil kabiliyetinden yoksun bırakılması ve partinin guruptan düşmesi yoğun tartışmaları beraberinde getirdi.
Bunlar bizim siyaset yapmamızı istemiyorlar, bizi zecri tedbirler almaya zorluyorlar, kendi aramızda toplanacağız ve bir takım kararlar alacağız dediler.
Şiddet yanlısı görüşlerin kol gezdiği bu hengamda Ahmet Türk çıktı "partinin kapatılması sebebiyle, Milletvekilliği düşürülenlerden birisi de benim, ancak bu konuyu kişisel bir ikbal konusu yapmamak, serinkanlı bir biçimde olaylara yaklaşmak lazım, arkadaşlar ile görüşüyoruz, en sıhhatli kararı alacağız" dediğinde, herkes en sıkıntılı bir anda Ahmet Türk’ün yaptığı bu çağrıyı çok olumlu karşıladı.
Ancak aynı Ahmet Türk havaalanında yaptığı bu konuşmadan bir gün sonra Diyarbakır’da DTP parti binasından çıkışta, arkadaşlar ile yaptığımız görüşmeler neticesinde gurubumuzun Parlamentodan çekilmesi ve milletin sinesine dönmesi kararı çıktı, ancak siyasi mücadelemizi meşru zeminlerde sürdüreceğiz demiş, hepimizin şaşırmasına sebep olmuştu.
O günlerde DTP ye hakim olan düşünce büyük çoğunlukla Milletvekillerinin istifa ederek sinei millete dönme konusunda yoğunlaşmıştı.
Ahmet Türk’ün "arkadaşlar parlamentodan çekilme kararı aldılar, fakat bu bizim siyasi mücadeleden çekildiğimiz anlamına gelmez, halkımız ile birlikte meşru zeminlerde siyasetimizi sürdüreceğiz" deyince, ben şu değerlendirmeyi yapmıştım.
"Bir yolunu bulun, gurup kurmaya bakın, TBMM sinden çekilme gerçek anlamda bir boşluk yaratır. Sokakta söylenecekler ile TBMM sinde söylenecekler arasında dağlar kadar fark var. Sokağın dili her zaman şiddetten yanadır. Çoğu zaman orada kurallar işlemez. Ama Parlamentonun dili öyle mi? Belli kurallar içerisinde de olsa söylenecek olan sözlerin ağırlığını kimse inkar edemez. Yasal zeminlerde siyaset yapmaya devam edeceğiz diyorsunuz. Bunun anlamı seçimlere katılacak, TBMM sine gidip fikirlerimizi söylemeye devam edeceğiz, herkes bunu böyle anlıyor. O halde Parlamentoyu bir süreliğine de olsa boşaltmak niye? Demiş ve bu konuda birkaç yazı daha yazmıştım.
DTP lilerin kesin karar verdik, parlamentodan ayrılacağız sözünün ağırlığının olmadığı geçen o birkaç günlük sürede iyice anlaşıldı. DTP liler "parlamentodan ayrılıyoruz, sinei millete dönüyoruz" sözlerinin halkta karşılık bulmadığını gördüler.
BDP isminde yeni bir parti kuruldu. Mehmet Ufuk Uras partiye katıldı ve Milletvekili sayısı 20 ye ulaşınca TBMM sinde gurup kurma hakkı elde etti.
BDP özellikle 2011 yılının bütçe görüşmelerinde çok iyi performans gösterdi. Hasip Kaplan’ın bütçenin çeşitli bölümlerinde yaptığı konuşmalar ve rakamlar vererek yaptığı açıklamalar, ülke bütünlüğüne olan bağlılıklarını ifade eden fikirler ile dolu olduğu anlaşıldı. Yani BDP nin sadece sokağın dilini değil, ülkenin dilini konuşma istidadında olduğu görüldü. Böylece temsili demokrasilerde milletinin sinesinin TBMM si olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
TBMM sinin hak, hukuk, özgürlük meydanı olduğu, burada fikri hür, vicdanı hür, iman ve inancı hür insanların büyük görevler yapabilecekleri bir kez daha kanıtlanmış oldu.
FİKİRLERİ ÖZGÜRCE BEYAN ETME VE SONUÇ ÇIKARMA BAKIMINDAN MUHALEFETTE BULUNMAK BÜYÜK AVANTAJDIR.
BU AVANTAJI EN YARALI OLDUĞUNUZ ZAMANDA KULLANIRSANIZ, DAHA TESİRLİ OLACAĞINIZ BİLİNMEKTEDİR.
İşte bütün bunlardan sonra BDP ye söyleyeceğimiz bir çift sözümüz var elbette.
Seçimler oldu ve siz büyük başarı elde ettiniz.
Seçilen vekillerden Hatip Diclenin Milletvekilliğinin düşürülmesi gerçek bir hukuk garabetidir.
Dicle’nin adaylık başvurusunu kabul ediyorsunuz,
Adaylığını kesinleştiriyorsunuz,
Daha sonra Hatip’in de içerisinde bulunduğu 6 kişinin seçilme ehliyeti yok diye veto kararı veriyorsunuz.
Sesler yükselince, yanlış yaptık, aslında biz eksik evrak istemiştik şeklinde kendi kendinize çalım atıyorsunuz,
Seçimlerden 3 gün önce kesinleşen Mahkumiyeti var bilgisi size ulaştığı halde, biz savunma istedik, sonucuna göre karar vereceğiz gibi "usul" de hiç olmayan bir başka garipliğe imza atıyorsunuz,
Seçimler yapılıyor, Hatip Dicle Diyarbakır siyasi tarihinin bir adaya verilen en yüksek bağımsız oyuna alarak Milletvekili seçiliyor.
Mazbatasını veriyorsunuz, işten elinizi çekiyorsunuz,
Sonra dönüp senin vekilliğini iptal ettim ve bir başkasını vekil tayin ettim diyorsunuz.
YSK MİLLETVLEKİLİ TAYİN ETME MAKAMI DEĞİLDİR. KİŞİLERE TEMSİL GÖREVİNİ VEREN MİLLETTİR.
YSK MİLLETİN VERDİĞİ OYLARIN TESPİTİNİ YAPAN BİR KURUMDUR. MİLLETVEKİLLİĞİ TAYİN VE ATAMA İLE KAZANILAN BİR GÖREV DEĞİLDİR.
Bütün bunlara rağmen Hatip Dicle’nin vekilliği düşürüldü. Diğer 5 Milletvekiliniz de hapiste ve tahliye edilmediler.
Bunlar Türk Hukuk ve siyaset tarihine geçecek büyük ayıplardır.
Yaralısınız. Size gönül verenler de yaralı.
İnsan/yiğit/ düştüğü yerden kalkar derler.
Dışarıda daha uzun süre kalmanızın bir yararı yok.
DTP nin kapatılması sırasında Sinei Millete döneceğiz görüşünüze karşı çıktım ve Parlamentoda kalmanızın ehemmiyetini vurguladım. Şimdi de sinei milletten gerekli oyu aldınız, TBMM sine gelin görevinizi yapın diyorum.