MÜTTEFİK

Türkiye’nin Irak’a ihracatı 2003’ten bu yana her yıl ortalama yüzde 25 artış gösteriyor.

2012’de Türkiye’nin Irak’a ihracatı 10.8 milyar doları bulmuş.

Böylece Irak, Almanya’dan sonra Türkiye’nin ikinci büyük ihracat pazarı olmuş. Irak normale döndükçe petrol gelirleri artıyor ve bu durum  her yıl yaklaşık 2 Milyar dolar ihracatımızın artmasını sağlıyor.

Yalnız burada bir sorun var. Türkiye’nin Irak’a ihracatının yüzde 70 i Kürt bölgesine yapılmış. Yani Güneye doğru inildikçe Türkiyenin ihracat payının azaldığı görülüyor.

Bunun sebebini tabii ki hepimiz biliyoruz. Irak Başbakanı Şii Nuri El Maliki ile Türkiye’nin yaşamış olduğu problemler.

Nuri El Malikinin Türkiye’ye karşı neden cephe aldı?

Bunun görünür iki sebebi var.

Bunlardan birincisi Kürt yönetimi ile kurulan iyi ilişkiler ve bu ilişkiler sonrasında Kuzey Irak’ın nerede ise bölgesi ile ilgili, tüm kararları bir başına alacak yetkinliğe kavuşması.

İkincisi ise Sünni Başbakan Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin, şii Başbakana karşı suikast düzenleme iddiası ile Irak’ta yargılanmasından sonra Mahkum olması üzerine, Irak’tan kaçarak Türkiye’ye gelmesi ve iadesi istendiği halde Türkiye’nin buna yanaşmaması.

Irak Kürdistan’ı ile iyi ilişkiler kurmanın Nuri El Malikinin işine neden gelmediğini anlamak çok zor değil.

Nuri El Maliki Irak Kürdistan yöneticilerinin Avrupa veya bölgeye daha uzak yerlerden ticari ilişkiler içerisine girmesnei pek ses çıkarması söz konusu olmadı/olmaz. Zira bu ticari ilişkilerin bölgenin siyasi geleceğinin belirlenmesinde başat rol oynaması söz konusu değildir ve bu sebeple Irak yönetimi için korkulacak bir husus yoktur.

Ama bunu Türkiye yaparsa, durum Malikinin işine gelmez. Zira ticari ilişkilerin son derece yüksek seviyede seyretmesi, ardından bölgenin alacağı siyasi kararlarda, en büyük muhalefet gücü olarak görülen Türkiye’nin olumsuz bir tavır takınmaması Malikiyi pek tabii tedirgin eder.

Zira Kuzey Irak Kürdistanının Türkiye tarafı, hem ırki ve hem de Mezhebi bakımından biri biri ile aynı statüyü paylaşmakta, hatta bunun ötesinde biri birleri ile akraba pozisyonunda bulunmaktadırlar.

Maliki yeni bir siyasi şekillenmede Türkiye’nin kendi tezlerine pozisyon değiştirerek uzak durmasını hazmedemedi ve Türkiye ile olan münasebetlerinde maraza çıkaran taraf durumuna düştü.

Türkiye kırmızı çizgiler v.s gibi söylemlerini devam ettirse idi, bu pek ala Malikinin işine gelir, ama güdük siyaset anlayışının getirdiği açmazdan Türkiye’nin kurtulması mümkün olmazdı.

Bendeniz 2005 yılında Diyarbakır’da sorulan bir soru üzerine Türkiye Barzani ile görüşüyor, görüşmeye de devam edecektir, bizim komşuları ile kavga eden bir ülke olmaktan çıkmamız lazımdır. Yoksa kendi Mahallemizde huzuru bulmamız mümkün değildir demiştim.

O günlerde kimi mahfillerde görüşüm eleştirilere sebep olunca, ben geri adım atmadım ve “bize ne Barzani Kürdistan’ı kuracak ise kursun, bundan biz ne zarar görürüz, sanki bir parçamız mı kopar, bizim yapmamız gereken şey, karşılıklı saygı içerisinde iç işlerine fazlaca müdahil olmadan medeni ilişkiler kurmak ve olabildiğince ticareti geliştirmektir” diye üsteledim ve,  aslında taraflar kalkınır ve çok zenginleşir ise, zaten sınır diye bir şey kalmaz ki, bakın İsviçre AB liğine üye değil, ama sınırları 24 saat açık, siz bana mal satarsanız, ben beş fazlasını satarım, buyurun yarışalım dedi ve dünyanın en zengin, aynı zamanda bağımsız ülkesi olma konumunu devam ettirdi görüşlerini dile getirmiştim. Şimdi Kuzey Irak’ta bunlar gerçekleşti/gerçekleşiyor.

Bir arkadaş özel bir toplantıda ifade etti, gelişmeler bizi siyasi birlikteliğe bile götürebilir, o açıdan PKK meselesine çözümüne bir de bu açıdan bakmakta yarar var dedi.

Irak Başbakanı Maliki bunlara sinirleniyor ve Sünni Başbakan Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin alel acele yargılanıp idama mahkum edilmesini sağladıktan sonra, dönüp İdam Hükümlüsünü hadi iade et diyor. Onun bu durumu elbette kendi siyasi pozisyonuna uygun düşüyor.

Söz konusu iade işlemini Türkiye gerçekleştirmeyeceğini defaatle ifade etti haklı olarak. Zira Başbakan Yardımcısı gibi bir sıfata sahip olan birisini gönder asayım diyenlere, o kadarını bilmiyorum ama,Türkiye herhalde “ya şu idam dosyanı bir gönder de, içerisindeki delillere bakayım” demiştir.

Türkiye’nin Nuri El Malikiye karşı kozlarının bütünü sağlam mı, yani bu politikalarda kırılganlığa yol açacak kara delikler hiç yok mu? Sorusunu elbette soranlarınız çıkacaktır.

 Olmaz olur mu? İşte Kerkük ve Irak’lı Türkmenler meselesi.

Irak Anayasası uyarınca Kerkük’ün statüsünü belirlemek bakımından yapılması gereken seçim/referandum/ henüz yapılmadı. Yani Kerkük’ün Kürt yönetimine mi, yoksa Arapların yönetimine mi verileceği hala belirsizliğini koruyor.

Önceleri Türkiye Kerkük’ün statüsünün belirlenmesi konusunda Irak Anayasası uyarınca seçimlerin yapılmasını istemedi. Buna karşı pozisyon aldı. Kerkük Türkmenlerinin başka yerlere sürüldüğü ve buraya Kürtlerin getirilip yerleştirildiği iddialarını ortaya attı ve burada seçimlerin yapılması halinde o meşhur kırmızı çizgilerinin aşılacağını, Kuzey ile münasebetlerin tamiri imkansız bir şekilde bozulacağını söyledi.

Kerkük’te referandum yapılmadı, ama Türkiye’nin Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi ile olan münasebetlerini bu sebeple ivme kazanmadı. Türkiye değil tanımak, duymak istemediği Kürdistan lafının öyle metastaz yapma istidadında olan bir kanser olmadığına karar verince, ilişkiler geliştirildi.

 Aslında söylemek gerekir ise, Devlet veya Hükümet böyle bir politika değişikliğine düşünüp taşınarak karar vermedi.

Kuzey Irak’ta özellikle 2008 den sonra büyük işler yapmaya başlayan Türk İş adamları, böyle bir gelişmeyi Türkiye’ye adeta dayattı. Zira Türkiye bugün 12 Milyar dolar seviyesine çıkan ikinci en büyük ihracat kapısını bu iş adamları sayesinde yakaladı. Ondan sonradır ki, politika değişikliğine gitti ve Kürdistan ile münasebetler bugünkü seviyesine geldi.

Irak ister bugünkü statüsünü korusun ve Federatif yeni bir Irak Devleti oluşsun, isterse Kürdistan ayrı bir devlet yapılanması içerisine girip, bağımsızlığını ilan etsin, her halü karda KERKÜK’ÜN durumu büyük önem arzediyor.

Türkiye Irak’ta ayrı bir Türk/Türkmen devleti kurmayı sağlayacak güce sahip değilse veya Türkmenlerin zaten böyle bir gücü yok ise, Kerkük’ün statüsünün belirlenmesi için yapılması gereken seçime karşı çıkmaması lazım.

Zira şu andaki politika ile ne İsa’ya ve ne de Musa’ya yaranamıyor.

Irak Anayasası uyarınca Kerkük’te bir gün seçim yapılacağı yadsınmaz bir  vakıa ise, Türkiye’nin belirsizliğe yol açan şimdiki Kerkük politikasından vazgeçmesi gerekiyor.

Irak’ta Kürtlerin Türkmenlerle oluşturacakları yeni mozaik, Türkiye yapılanmasına çok uygun düşer. Zira Barzani bu konuda bir çok defa yaptığı açıklamada, Kerkük’ün kendi bölgelerinde kalması halinde Türkmenlerin kendi statülerini koruyacağını ve hiçbir şekilde zarar görmeyeceğini deklare etti.

Güven verici bir ülke olarak Türkiye bu açıdan çok önemli bir müttefik olabilir.