NE DİYORSAM O AMA,
Önce nerede ise 10 günden beri niye yoktum, onu belirteyim.
Memleketteydim.
Düğünler ve taziyeler için.
Ne garip dünya.
Birileri evleniyor, birileri ölüyor, dünya bir han dolup boşalıyor.
Sevinenler, ağlaylanlar, mutluluktan uçanlar, hüzne boğulanlar, gadre uğrayanlar, hakkını alanlar, haksızlıkla mücadele edenler…
Bindik bir alamete gider kıyamete.
Dünya öylesine garip, öylesine netameli.
Benliğin tavan yaptığı bir dönemdeyiz.
Herkes vay nefsim, vay nefsim diye vaveyla edip duruyor.
Ama bize düşen Allah için işlemeli, Allah için yapmalı, Allah için hareket etmeli, Allah için vermeli, Allah için almalı, Allah için düşünmeli, Allah için hareket etmeliyiz.
Gerisi lafı güzaftır.
Bu girişten sonra ülkede muhakkak değerlendirmem gereken olaylar oldu.
Ama önce son iki yazımın kısa özetini vereyim.
Bunlardan birincisi Kürtçenin seçimlik ders olarak kabul edilmesine yönelik Hükümetin attığı adımla, ikincisi ise Suriye meselesi ile ilgiliydi.
Kürtçenin seçimlik ders olarak kabul edilmesinin ardından yazdığım yazıda, Hükümetin attığı bu adımın asla ırgalanmaması gerektiğini belirttim ve bu arada Leyla Hanım ile Murat Karayılan’ın açıklamalarının önemi üzerinde durdum.
Ve yazının özetinde birilerinin bu olumlu gelişmeleri sabote etmek isteyeceğini belirterek, aman dikkat dedim.
Suriye ile ilgili yazıda ise, Tavşan Kaçsın, Tazı Tutsun, Avcı Yutsun demiştim.
Dediklerim maalesef bire bir gerçekleşti.
Örgüt Dağlıca’da 8 askerimizi şehit etti, 16 sını yaraladı.
30 civarında kayıp vererek çekildi.
Olan Türk ve Kürt evlatlarına, yani etle tırnağa oldu.
İşler yine arap saçına döndü.
Türkiye bu olayın acısını yaşar, yarasını sarmaya çalışır iken, Malatya Erhaç hava üssünden kalkan bir keşif uçağımız, Suriye semalarına hatalı giriş yaptığı gerekçesi ile Suriye tarafından vuruldu.
Uçak iki evladımız ile birlikte denizin 1300 metre derinliğinde gömülü.
Niye denizin dibinde diyorum, çünkü, bunlar sağ olsa ve Suriye tarafından rehin olarak tutulsa idi, muhakkak işin kokusu çıkardı.
1300 metre derinlikteki uçak enkazı çıkarıldığında şehitlerimizin naçiz varlıkları da bulunur inşallah.
Şehitlerin aziz varlıklarının denizin dibinden çıkarılıp, ailelerine teslim edilmesinin ardından şanlarına uygun bir cenaze töreninin yapılması bütün milletimizin arzusudur.
Verilen haberlerde uçağın enkazının çıkarılmasının en az iki ay alacağı ve Türkiye’nin böyle bir donanıma sahip olmamasından ötürü, yabancı ülkelerden yardım isteneceği belirtiliyor. Öyle veya böyle bu emanetlerin denizin dibinden çıkarılarak vatan topraklarına tevdi edilmesinin bedeli yoktur. Bu millet o bedeli ödemeye hazırdır.
Tavşan kaçsın, Tazı Tutsun, Avcı yutsun yazımda, Türkiye ile Suriye’yi bir savaş ortamına sürükleyecek angajmanlardan kaçınılması, oyuna gelinmemesi gerektiğini belirtmiş, Rusya dahil batılı devletlerin ortadoğudaki hesaplarını Müslüman ülkeler aracılığı ile sürdürmeye çalıştıklarını anlatmıştım.
İki ülkeyi karşı karşıya getirmek için var güçlerini kullananlar, nihayet emellerine ulaştılar.
ABD nin Ortadoğuda gemlenemez emellerine karşı set çekmek isteyen Rusya, oyunda bir sıfır öne geçti.
Ve Suriye tarihinde ilk defa bir Müslüman Ülkenin, uçağını sudan sebeplerle düşürdü.
Türkiye şu anda güç bakımından tarihinin en üst düzeyinde bulunuyor.
Ama işte ona rağmen, kimliği biline biline, Türkiyenin gelmiş olduğu güç dikkate alınmadan, biraz da fiyakasanın bozulması amacı ile uçağı, Suriye!!! Tarafından vuruldu. Suriye kelimesinin önündeki ünlem işaretleri, uçağımızın gerçekten Suriye Silahlı kuvvetleri tarafından vurulduğuna dair kuşkularımı ifade ediyor.
Rusya Libyaya karşı Suriyeyi alma çabasında.
Ve batı dünyası Rusya’nın bu hamlesine karşı, Türkiye’ye bu oranda destek vermemiş, bir saldırıya maruz kaldığımız ayan beyan ortada iken, Nato müttefiklerimizden bazıları, Türkiye’nin bilgilendirme amaçlı toplantısının yapılmasına bile gerek olmadığını ifade etmişler, ama mecburiyetten yapılan toplantıda ise, Suriye sadece ve sadece kınanmıştır.
Batılı müttefiklerimiz Türkiye’nin bu türden yeni bir saldırıya maruz kalması halinde, bunun NATO anlaşmasının 5.maddesine kesin ayrılık teşkil edeceği ve tüm müttefiklere yapılmış bir saldırı olarak algılanacağı yolunda bir açıklama yapmamışlardır.
Düşünüyorum da böyle bir eylemi Suriye, Fransa, Almanya, İngiltere, ABD ve İsrail’e karşı yapabilir mi idi?
Söz konusu eylem bu ülkelere karşı yapılmış olsa idi, muhakkak bir karşılık verirler, dünya kamuoyundaki itibarlarının zedelenmesinin önüne geçmeye çalışırlardı. Suriye de zaten böyle bir halt karıştırmaya kalkışmazdı. İsrail uçakları Suriye’nin nükleer çalışma alanlarını kaç kez bombaladı, yerle bir etti de, Suriye bu ülkeye karşı kılını kıpırdatabildi mi? Hani hatırlarsanız, Suriye’ye atılan füzelerin bir kısmı Türkiye topraklarına, Şanlıurfaya düşmemiş miydi? Bırakın Suriye’yi Türkiye bile topraklarımıza düşen İsrail füze parçaları için, bizi ilgilendiren bir konu yok, bu Suriye’nin meselesi diye işi geçiştirmişti.
Mesele Suriye ile Türkiye olsa, elbette Türkiye iki gün içerisinde Suriyeyi hallaç pamuğuna çevirir. Ama iş artık öyle değil, Türkiye batılı ülkeler ile Suriye kartında ittifak içerisinde olduğunu zanneder iken, birden karşısında Rusya’yı buldu. Şimdi o ülkelerin çoğu, Suriye’deki olaylardan bize ne demeye başladılar.
Arap baharının Suriye’de mülayemetle estirilmesi en akıllı yol iken, zecri beyanlarla Suriye rejiminin alt edilebileceği hatasına bizi bile bile düşürdüler.
Türkiye bu konuda batıya çok fazla güvendi.
Sayın Başbakan zaten “Suriye’nin Petrolü yok diye mi, batılı ülkeler kıllarını kıpırdatmıyorlar” serzenişinde bulundu.
Neo Con’ların Türkiye uzantıları allem kallem edip, Sayın Başbakanın Ortadoğu liderliğini engellediler. Bu cümleyi konu ile ilgili olarak yazdığım bir çok yazımda belirttiğim için, yeniden yazmada bir beis görmedim.
Şimdi deniliyor ki, batı, ortadoğuya demokrasiyi getirme çabasında. Bundan büyük yalan olamaz.
Arap baharının esmiş olduğu hiçbir ülkede, bu ülkede yaşanan halklar için, geçmişten daha iyi bir hayat şu anda söz konusu değil.
En büyük demokrasi harekatının!!! Yapıldığı söylenen Irak’taki duruma bakmak bizim için yeterlidir.
Büyük güçler yeni bir paylaşım peşindeler.
Ve bu güçler, Türkiye’nin denklenme söz sahibi olmasını istemediler. İkinci olarak ta İsrail’in güvenliğinin kendileri için her şeyin üstünde olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldular.
Bütün bunlardan sonra:
1- Türkiye Esed rejiminin gitmesi için batıyı sıkıştırmaya devam etmelidir.
2- Suriye halkı ile Türkiye halkını karşı karşıya getirecek adımların atılmasından ve bayanlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.
3- Bosna olayında olduğu gibi, BM lerin birlikte Suriye rejimine karşı hareket edilmesini sağlayacak kararları alması için, elimizden ne geliyor ise yapılmalıdır.
4- Suriye muhalefetinin çok zor durumda olduğu, Türkiye karaborsasından silah bulmaya çalıştığı, devreye giren aracıların Suriye muhalefletinin parasını aldıktan sonra silahları vermediği veya bulduğu çatapat silahların bir işe yaramadığı hususu üzerinde ilgililer çok ciddi olarak durmalıdır. Bu bir bilgidir.