NERDE KALDI BU İRTİCA

Din düşmanlığının adını irtica ile mücadele koymuşlardı. Her fırsatta dine olan düşmanlıklarını ifade etmek için buldukları sihirli sözcük “irtica” idi.

Irtica kelimesini duyanlar cin çarpmışa dönüyorlardı. İrtica ile Şeytan arasında bir fark yoktu. Her sene TBMM sinin açılısında, okulların tedrisata başladıkları anda, Adli yılın açılış törenlerinde, Kara, Hava, Deniz Harp okullarının açılışında ve bu okulların mezunlarının kılıç kuşandıkları anlarda, her Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında muhakkak “irtica ile etkin bir şekilde mücadele edileceği” konuşmaların, açıklamaların baş konusunu oluştururdu.

Dinini yaşamaya çalışan bizler bu sözlerin doğrudan doğruya muhattabı olduğumuzu bilirdik. İçki içmediğimiz, zina etmediğimiz, bizi harama götürecek yollardan sakındığımız, faiz yemediğimiz, faize bulaşmadığımız, hile yapmadığımız, yalan söylemediğimiz, hanımlarımızın başlarının örtüsü konusunda Allah’ın emirlerine karşı gelmediğimiz, çırıl çıplak cıbıldak bir şekilde hanımlarımızı denize sokmadığımız için bizler mürteci idik.

Tüm bunları yapanlar ilerici aydın ve Allah’ın haramlarından sakınanlar gerici idi.

Asker ve sivil bürokrasi ülkenin bütün yönetimini ele geçirmiş olduğunudan, sabah akşam irtica tamtamlarını çalıyor ve kimi mütedeyyin insanlar bile, ne var yani bu kadar sıkma başlığa, çalışma esnasında namaz kılmasan ne olur, sarhoş etmiyecek kadar içkinin ne zararı var, hem sindirimi kolaylaştırır, hem de gece rahat bir uyku çekersiniz aymazlığı ile irtica borazancılarının hık deyicileri olmaktan kendilerini alamıyorlardı.

Sosyal hayatta kim kimi nasıl değerlendirir ise değerlendirsin bu önemli değildi. O içki içer, ben içmem, o akşamları bara, pavyona gider, ben camiye giderim, bir anlamda bunlar önemli değildi. Ancak silah zoru ile idari, adli sistemi ele geçirenlerin kesin hakimiyeti ile örgülenen bir hayatı devam ettirmek mümkün değildi.

Zira sivil ve asker bürokrasi idareyi tümü ile elden bırakmamak için, behemehal İrtica paranoyasına insanların tutulmasını temin etmek bakımından her türlü tedbiri alıyor, her türlü yayını yapıyor ve insanların zihinleri sabah akşam manüple ediliyordu.

Insanların evlerinde dahi içki içip içmediklerini kontrol ettirmek, içkili toplantılara katılmayan memurlar hakkında idari soruşturmalar başlatmak, onların tayin ve terfileri ile oynamak, her Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında, en az 20-25 kişinin görevine son vermek ve görevlerine son verilenlere Adli ve İdari Yargı yerlerini kapatmak ilericilikti.

Insanları bu tür muamelelere tabi tutan ilericiler, intiharlara, telafisi güç acılara sebep oldular.

Başı örtülü Müslüman bir hanımın(Merve Kavakçı)halk tarafından Milletvekili seçilmesini dahi hazmedemediler. Askeri bürokrasinin sivil uzantıları, Ecevitler v.s

ler aldıkları talimat uyarınca “bu hanıma haddini bildirin” teraneleri ile Meclisi inlettiler.

Erbakan gibi mütedeyyin bir insanın Başbakanlığı döneminde Milli Güvenlik Kurulu bakın nasıl kararlar almış.

GÖRÜŞ BİRLİĞİNE VARILANLAR            

Toplantıda görüş birliliğine varılan hususlar şöyle:

'a- Ülkemizde şeriat hukukuna dayalı bir İslam cumhuriyeti kurmayı hedefleyen grupların, Anayasa'nın tanımladığı demokratik laik ve sosyal hukuk devletimize karşı çok yünlü bir tehdit oluşturduğu,

b- Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı aşırı dinci grupların laik ve anti laik ayrımı ile demokratik laik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri,

c-Türkiye'de laikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu,

d- Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalar gözardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların takipsiz kalmasının hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı.'

HÜKÜMETE TAVSİYE

Toplantıda alınan kararlar şöyle:

'a- Türkiye'de şeriat hukukuna dayalı bir İslam cumhuriyeti kurmayı amaçlayan aşırı dinci grupların, demokratik laik ve sosyal hukuk devleti olan cumhuriyetimize karşı oldukları, çok yönlü tehdidin önlenmesi amacıyla EK A'daki tedbirleri kısa, orta ve uzun vade içerisinde alınmasının Cumhuriyet Hükümeti'ne tavsiye edilmesi,

b- 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu'nun 9. maddesine uygun olarak MGK Genel Sektereterliği tarafından; ekte belirtilen tedbirlere ilişkin Bakanlar Kurulu kararları ile Bakanlar Kurulu kararı haline getirilmeyen uygulamaların sonuçları hakkında belli süreler içerisinde Başbakan, Cumhurbaşkanı ve MGK'ya bilgi verilmesi.'

Allah Rahmet etsin Erbakan hoca alınan bu kararlara itiraz etmiş, etmemiş, toplantı esnasında İslamı ve Müslümanları zemmeden açıklamalara karşı koymuş koymamış, yapılması gereken ek metindeki hususları kabul etmiş etmemiş hiç önemli değil. Önemli olan İslam dinini ve Müslümanları hedef tahtası haline getiren toplantıyı terk edip etmemesidir. Hepimizin bildiği bir husustur, Erbakan hoca o taplantıyı terketmedi, bir 4-5 ay daha direndi ve Başbakanlıkta vermiş olduğu bir iftar yemeğinde, kimi insanların cübbe ve sarığa benzer kıyafetleri ile gelmeleri bardağı taşıran!!! Damla olmuş ve ardından Erbakan hoca varılan anlaşma uyarınca iktidarı ortağı Tansu Çillere bırakacağını söyleyerek istifa etmişti.

Hoş Tansu Çiller’in o Milli Güvenlik Kurulu toplantısında söyledikleri de yenilir yutulur şeyler değildi. Ama bir kere Erbakan hocanın ortağı olmuştu ya... bunları söyleyen bizim köylümüzdü ve köyümüzü korumak namus borcumuzdu. Güleriz ağlanacak halimize.

Erbakan hocanın talebeleri olarak adlandırılan insanlar, tam 11 yıldır iktidarda. Ne oldu bu irticaya, nerede kaldı,niye gelmedi, niye toplum gözle görülür bir ayrıştırmaya tabi tutulmadı? Niye bu ülke geriye değil de ileriye gitti. Dünyanın 20 büyük ekonomisi arasında yerini aldı. Atıldıktan sonra uçarak hedefini bulan bir tonluk bombalar nasıl üretildi. Kendi helikopterini, kendi deniz altısını, kendi savaş uçağını, kendi insansız hava aracını, kendi yolcu uçağını yapan bir ülke olmayı neye borçluyuz? 20 bin kilometreye yaklaşan ikili yolları nasıl yaptık? Otoyallar, hızlı tren seferleri, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, boğazda denizin dibinden tüp geçit, Kocaeli körfezi üzerine inşa edilen dünyanın en uzun köprüsü kimler zamanında yapıldı, THY larının sağladığı büyük başarıyı neye borçluyuz... Hangi başı örtülü, hangi mütedeyyin Müslüman, hangi namazında niyazında insan, BUNLARI SİZ YAPTINIZ DA KARŞI çıktı?

Tabii insan utancından,ya bunları siz değil, biz yaptık diyemiyor.

Sevgili dostlar din düşmanlığının adını İrtica ile mücadele koymuşlardı. Tabii ki bu din düşmanlığı sadece İslam dinine yönelikti. Yoksa en paşaları gidip de ağlama duvarı önünde ibadetini yaparken, hiç yüksünmemiş, ya bana da Müslüman diyorlar, bir defa olsun gezi amaçlı da olsa, şu Sultan Ahmet Camiine gideyim dememişti.

Bilmiyorlardı ki, Müslümanlar Cin de olsalar, bu şeytanları çarpamazdı.