O ATEŞ BİZE DÜŞER
Türkiye’nin kazanımlarına göz diktiler. Komşuları ile çok iyi dost olmasını, ticari ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesini, nerede ise kabinenin bütün bakanlarının katılımı ile toplantılar düzenlemesini kendi içlerine düşen bir kurt gibi gördüler.
Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün’ün imzaladıkları vizesiz geçişler ve serbest ekonomik iş birliği anlaşmasını, İslam Şenghen’i için atılmış önemli bir adam olduğunun farkına vardılar.
Başta ABD olmak üzere batı dünyası söz konusu gelişmeleri açıktan karalamak yerine, ilmek ilmek örülen dostluk ve işbirliğini nasıl parçalayacaklarının hesabına yapmaya başladılar.
Tunusta başlayan Arap baharının Mısır rejimini alaşağı etmesinden sonra Suriye’yi de etkileyeceği bir sır değildi.
Ama doğrusunu söylemek gerekirse, Mısır halkının Hüsnü Mübarek yönetimine karşı geliştirmiş olduğu tavır ile, Suriye halkının Esed yönetimine karşı takındığı davranış arasında dağlar kadar fark var.
Mısır halkı, Tahrir meydanında sayıları milyonlarca ifade edilen her kesimden insanların katılımı ile tam bir halk devrimine imza attılar.
Tahrir meydanını günlerce dolduran ve bir milim geri adım atmayan milyonlarca Mısırlı, hep bir ağızdan diktatörlüğün sona erdirilmesini istedi.
Eylemin ilk günlerinde yönetim yanlısı kimi Mısırlılar, aktivistlere, karşı eylem hareketine giriştilerse de saman alevi gibi yanıp gitmekten kendilerini kurtaramadılar.
Bu gelişmelerde bir de Mısır Ordusunun, tedhişe varmadığı, halkın güvenliğini tehlikeye düşürmediği sürece, olaylara müdahale etmeyeceğini açıklaması, Hüsnünün Gayrı Mübarek rejiminin kısa sürede çökmesini sağladı.
Mısır ordusu yönetimi geçici olarak üstlenmiş, son baharda yapılacak seçimlerle iş başına gelecek olanlara yönetimi devrederek, kışlasına çekileceğini açıklamıştır.
Halkın Mısır’da elde ettiği başarıyı, Suriye’lilerin kısa sürede yakalayacağını düşünmek ham bir hayal olur.
Çünkü Suriye’de % 10 dolayındaki Nusayri azınlık, Suriye Devletinin yönetim kademelerinin tamamını elinde tutuyor.
Başkanlık onlarda, Adli ve İdari yönetimin başında onlar ve hepsinden önemlisi, bizdeki askeri yapılanmaya benzer bir Ordu idaresi tümü ile Nusayri azınlığın elinde bulunuyor.
Suriye halkı Nusayri, Şii, Kürt, Türk, Sünni Arap gibi birçok etnik ve dini katmanlara ayrılmış durumda.
Yüzde doksanını Sünni Müslüman halkın temsil ettiği Suriye halkının arkasında ne devlet, ne polis ve ne de yönetim desteği olmadığı için, Mısır halkı gibi bütünlük içerisinde meydanlara dökülemiyor, faşist Esed yönetimini protesto edemiyor.
Suriye’nin değişik illerinde meydana gelen ufak çaplı halk hareketleri, yönetim tarafından "terörizm" olarak değerlendiriliyor ve hemen her gün onlarca masum Suriyeli Müslüman, hiçbir inanç ve değere sahip olmayan Suriye ordusunu oluşturan Nusayri alçaklar tarafından katlediliyor.
Üç yüz kişilik, beş yüz kişilik protestocu gurupları, Esed’in terörist olarak suçlamasının sebebi bu.
Korkularından büyük topluluklar oluşturup, meydanlara dökülemeyen halkın, küçük guruplar halinde yönetimi protesto eylemleri, Esed’i yüreklendiriyor.
Suriyedeki gelişmeler ile ilgili olarak görüşmelerde bulunmaya gidenlere, "bakınız bizde kitlesel bir eylem yok, bu durum Suriye halkının yapılanları tasvip etmediği anlamına geliyor, o sebeple biz terörist gurupları takip edip, yok etme hakkına sahibiz" gibi absürd, kerameti kendinden menkul değerlendirmeler yapıyor.
Esed akıllara durgunluk verecek katliamını gerçekleştirir iken, Ramazan El Buti gibi din adamlarından da yararlanmayı göz ardı etmiyor. Esed, Ramazan El Butiye, Emeviyye Camiindeki Cuma vaazında, teröristlerin Suriyeyi bölmeye çalıştığı, o açıdan yönetimin aldığı tedbirleri herkesin desteklemesi gerektiği yönünde açıklamalar yaptırıyor.
Esed son olarak bu türden bir değerlendirmeyi Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’na yapmış/yaptı.
Ama eminim Ahmet Bey, Esed’in 300-500 kişilik terörist guruplar dediği aktivistlerin ne yapmak istediklerini ve bu taleplerin SURİYE HALKININ BÜTÜNÜNÜN TALEPLERİNİ KAPSAYIP KAPSAMADIĞINI, büyük bir açık yüreklilik ile muhatabına izah etmiştir. Ahmet Bey, Halep de burada Arşın da, BM lerin gözetim ve denetiminde seçimler yap, Suriye halkının yönetime ne kadar destek verdiğini gör demiştir.
Bütün bunlardan sonra bizim, Suriye yönetiminin eylemlerini desteklemediğimizi açıkça görüyorsunuz.
Amma hiç kimsenin Suriye’ye bomba yağdırmasına da tahammülümüzün bulunmadığını bilmesini isteriz.
Biz, hilesiz, hud’asız, kansız bir biçimde Suriye yönetiminin gerçek bir Demokrasiye evrilmesini canı gönülden arzu ediyoruz.
Ama Türkiye’den kopuşundan sonra nerede ise 100 yıldır kendi rejimini oluşturan, buna göre bir sistem geliştiren, mal, mülk, makam, menal elde eden, Asker, sivil yönetim kademelerinin nerede ise tamamını elde eden kişilerin bir çırpıda, kendileri için her şeyin alt üst olmasına sebep olacak bir rejimi benimsemeleri veya isteseler bile böyle bir rejimi 3-5 aylık bir sürede getirmeleri asla mümkün değildir.
Bize düşen sonbaharda yapılacak seçimleri beklemek değil mi?
Burada en büyük görev Türkiye’ye düşüyor. Türkiye, peşin peşin Esed’in iş başından gitmesini isteyen veya bu anlama gelen bir değerlendirme içerisinde olmamalıdır. Suriye’de gerçek bir demokrasiye geçişte Türkiye, bütün desteğini vermeli, yeni bir Anayasa yapılması hususunda bilgi ve becerisini aktarmalı, yani Suriye’nin her hal ve şartta yanında olduğunu açıklamalıdır.
Yoksa bıçağın kemiğe dayandığı biçiminde Suriyelileri korkutacak açıklamalar, bize yanlış bakmalarına ve Suriye’deki iç karışıklığın sebeplerinden birisinin de biz olduğumuza hükmetmelerine sebep olur ki, gerçek tehlike budur.
Türkiye’nin Esed ile olan diyaloğu, Irakın devrik lideri Saddam ile olmadığı kadar iyi. Üstelik Saddam ile Esed arasında dağlar kadar fark var.
Adam reformları yapacağını söylüyor, gerekli adımları atmak için zamana ihtiyacı olduğunu açıklıyor. Dışişleri Bakanından sonra Sayın Başbakanımızın veya Cumhurbaşkanımızın Suriye’ye bir gezi düzenlemesi/her şeye rağmen/ çok iyi olacaktır.
Suriye’nin biz içerisinde olmasak bile BM lere aldırılacak bir karar ile NATO v.s herhangi bir güç tarafından vurulmasının en büyük ateşi hiç kuşkusuz bize düşecektir.
Batılılar Suriye’yi vurmaya bayılıyorlar. Bunu hepimiz biliyoruz.
Onların amacı Suriye’ye Demokrasi gelsin, Suriye halkı yeni bir rejime kavuşsun v.s değildir. SUUDİ ARABİSTAN DA DEMOKRASİ Mİ VAR Kİ, ABD liler onları en yakın müttefikleri olarak görüyorlar.
Esas amaç Türkiye’nin bu coğrafyada gelişen rolünün sona erdirilmesi ve İsrail’in daha da güçlenmesini sağlamaktır.
Türkiye, Suriye’nin vurulmasında bırakın rol almayı, böyle bir işe kalkışanları durdurmak için var gücünü kullanmalıdır.
Dünkü yazımda da belirttim, Türkiye adeta Suriye’ye kamp kurmalı, gerektiğinde muhalif guruplarla görüşmeli ve en kısa zamanda, parlamenter demokrasi usulleri içerisinde, serbest seçimlerin yapılması için Suriye’ye desteğini sürdürmelidir.
Suriye’ye düşecek her top, asıl ateşini içimizde yakar. Aman gözünüze kurban olayım.
Ak Parti Komplonun farkındamı?