OLSUN

Hz. Süleyman Camiinin restorasyonunun gerçekleşmesinden sonra, Cuma günü namazla birlikte açılışı yapıldı. Hayırlı uğurlu olsun.

Ak Parti iktidarları ile birlikte ecdat yadigarı eserlerin nerede ise tamamının yenilenmeye başladığını, yılları bulan ihmallere son verilerek eserlerin yepyeni bir tarzda ortaya çıktığını görmekten gerçekten büyük mutluluk duyduğumu burada belirtmek isterim.

Aslında iki hafta önce Diyarbakır ziyaretimde, Kurşunlu Camiinde kılmış olduğum Cuma Namazından sonra bu konuyu gündeme taşıyacak ve bu eserin de restore edilerek yeniden en güzel biçimi ile ortaya çıkarılmasında emeği geçenlere teşekkür edecektim.

Fakat güncel siyasi konular o kadar ağır basıyor ki, güzel ilimdeki gelişmeleri nazara vermem  biraz geriye kalıyor.

Evet iki hafta önce 20 yılımı geçirmiş olduğum Saraykapıdaki esnaf arkadaşlara uğradım. Şapkacı Remzi, Av.Mustafa Günşat Aksu beyler ile buluştuk. Birlikte Kurşunlu Camiine Cuma namazı kılmaya gittik.

Tabii ben Şapkacı Hacı Remziye yine  takılmadan edemedim.

Şehirde siperlikli şapka yapan bir iki insandan birisidir Remzi usta. Zaman zaman bir araya geldiğimizde ben ona “senden büyük Atatürkçü yoktur, çünkü Diyarbakır gibi bir ilde Atatürk devrimlerinden birisi olan Şapka Devrimini en güzel biçimde sen temsil ediyor ve yaşatıyorsun” derim.

Remzi Usta biraz burulur.

Ama,

Ne yapayım Cavit Bey, ekmek kapısı der ve karşılıklı olarak güleriz.

Remzi Ustanın dükkanına uğrayacak olursanız, bundan 20 sene önce bir karton parçasına yazdığım “VE EN LEYSE LİL İNSANİ İLLA MA SAA- İnsanoğlu için çalışmaktan başka bir şey yoktur” ayeti kerimesini görürsünüz.

Yani Remzi Usta şapka yapıyorum diye üzülme, sen alın terinle çalışıyor ve ekmeğini çıkarmaya gayret ediyorsun.

Ben her dükkana gidişimde Remzi Ustanın duvara astığı o ayeti kerimenin üzerinden kalemle geçer ve yılların eskimesini silmeye çalışırım.

Cuma namazına, Remzi Usta, (tabii Hacısı da var, bu sene yeni hacca gitti) Av.Mustafa Günşat Aksu ile birlikte Kurşunlu Camiine gittik. Bir eser bu kadar mı güzel olur, bu kadar mı ihtişamlı olur. Eskimiş hali gerçekten yüreğimizi burkuyordu. Vakıflar Genel Müdürlüğünün gerçekleştirdiği restorasyon sonrasında Cami adeta yeniden yapılmış. Caminin Mihrabındaki motiflerin bugün benim diyen ustalar tarafından yapılabileceğini tahmin etmiyorum. Aman Allah’ın o ne güzellik, o ne zarafet. Ya Minber! Camiye namaz kılmaya gelenleri adeta Semaya çıkarırcasına muhteşem. Halılar yenilenmiş ve Cami yanındaki Medrese öğrencilerin hizmetine açılmış. Yalnız Caminin hemen bitişiğindeki derme çatma yapının niye hala orada durduğunu anlayamadım. İnşallah o çirkinlikten kısa sürede uzaklaşmış oluruz. Vakıflar Bölge Müdürü Metin Evsen kardeşimizin konu ile yakından ilgileneceğini umuyorum.

Cuma namazı çıkışında yağmur yağıyordu. Biz de Cami avlusundaki şadırvanda biraz Av.Mustafa Günşat Aksu beyi bekledik. Gecikince çıktı mı yoksa dedik, ama beklemeye devam ettik. En son duasını yapanlarla birlikte Mustafa Bey çıkıncaya kadar onun gıybetini yapmaktan da geri durmadık. Şapkacı Remzi bir söyledi, ben bin ekledim. Mustafa beyin hali vakti yerinde niye Hacca gitmiyor? Bir gidip gelse, bundan sonra her sene bu defa Umre için kutsal mekanlara gitmekten kendisini alamaz dedik. İşte o gıybeti de burada böylece açıklamış oldum. Hakkını helal etsin.

Gelelim Hz.Süleyman Camisi ile birlikte İç Kalenin restorasyonu meselesine.

Vekilliğimin ilk yılında İçkalenin durumunu izah eden yazılı bir metin hazırladım ve dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu beye gittim. Makamına çıktım. Hoş beşten sonra yazıyı verdim. Okumaya başladı. Ben kimin bir şeyi can kulağı ile dinleyip dinlemediğini, okuyup okumadığını anlarım. Ne de olsa 7 yıl öğretmenliğim, 34 yıllık Avukatlığım var. O zaman 24 yıllık Avukattım.

 

Erkan bey yazıyı okudu, yüzüme baktı, bana bir şey söylemesine imkan vermeden, bir şey anlamadınız değil mi dedim. Birlikte güldük.

Ya Cavit bey gerçekten bu nedir dedi. Çünkü ben İç Kaleyi öyle bir yazmıştım ki, okuyan bu adam ya rüyadan yeni uyanmış veya hayal görüyor derdi.

Sayın Bakanım anlatmak ile görmek bir değil dedim. Sizi Diyarbakır’a davet ediyoruz, lütfen bir gün bu amaçla gelin, size İçkaleyi gezdireyim ne dediğimi anlarsınız dedim.

Söz, uygun bir zamanda geleceğim dedi.

28 Mart 2004 Belediye Başkanlığı seçimleri öncesinde görevli gittiği Batman’dan, Vilayete bile uğramadan doğrudan İçkalaye geldi. Kendisini orada karşıladık. Gelir gelmez büyük dut ağacının altında biraz bilgiçlik! yaptı, ama biz olgun davranarak meramımız üzüm yemek olsun diye ses çıkartmadık. Kendisine Hz.Süleyman Camisini, Osmanlı Hükümet binalarını, eski cezaevi yanında yıkık ve metruk vaziyetteki kiliseyi bir bir gösterdim. Kilisenin yanına gelince, Sayın Bakanım kiliseyi görmek ister misiniz dedim. O zaman kilisenin güney batıya bakan duvarının bir kısmı yıkılmış, taş yığınları ortalığı daha da harabeye çevirmişti. Ben taşları aşarak kilisenin ilk cemaat mahalline girdim. Erkan bey elimden tut, ben de geleyim dedi. Kilisenin, tüm müctemilatı sağlam kalan ana bölümünü görünce, ya buralar gerçekten harika sanat eserleri ile dolu dedi. Söz konusu alanın diğer kısımlarını da birlikte gezdik. Ve Erkan Bey aynen şöyle dedi. Cavit bey burası restorasyondan geçerse, dünyanın 8. Büyük harikalarından birisi olarak tarihteki yerini alır dedi. Ve Ankara’ya döner dönmez, 3 Trilyon parayı Bakanlık bütçesinden çıkararak, Diyarbakır Valiliği emrine gönderdi.

Anlayacağınız Restorasyon işi böyle başladı.

Hz.Süleyman Camiinin Restorasyon sonrası açılışını Bülent Arınç Ağabey gerçekleştirdi. Camide Tarım Bakanı Mehdi Eker bey ve Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir Bey de ilk safta yer tuttular.

Birlikte Cuma namazı kıldılar.

Bülent Ağabeyin tevazudan mahviyete geçen ve masivayı elinin tersi ile iten hali çok duygulu idi.

Osman bey de duadan sonra ellerini yüzüne iş olsun diye değil, gerçek mü’min edası ile sürdü.

İşte budur dedim ve Kur’anı Kerimin son nazil olan “Elyevme Ekmeltu Lekum Diynikum ve etmemtu aleykum ni’meti ve Lekumul İslame Diyna-Bu gün sizin dininizi tamamladım, sizin üzerinize olan nimetimi de tamamladım ve size din olarak İslamı seçtim” ayeti kerimesi aklıma geldi.

Ve “Ey yüce din, bu kadar ayrılık, gayrılık içinde yine görevini yaptın” dedim.

Ben yoktum.

Olsun, nasıl olsa her şey zabtu rabt altında.

İyilik yap, denize at, balık bilmez ise Halık bilir dedim.