ÖRGÜT AĞIR YARAYI SARMAYA ÇALIŞIYOR
Son operasyonlarda Çukurca Kazan vadisinde 50, Kuzey Irak dağlarındaki kamplarda da 300 e yakın örgüt mensubunun öldürüldüğünü Genelkurmay Başkanlığı açıkladı.
Bu açıklamalar atmaca açıklamalar değildi. Hatta daha fazlasının yaralı olarak kapmalara çekildiği, kurtarılma ümidi olanlara bakıldığı, diğerlerinin ise Kandil’den gelen telsiz talimatları üzerine kafalarına kurşun sıkılarak öldürüldüğünü öğrendik.
Örgüt üst sorumlularının kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda Bahoz Kod Fehman Hüseyin için “deli manyak, kontrolsüz davranışları ile arkadaşlarımızı ateşe attı, birçok kişinin telefine sebep oldu” dediklerini de biliyoruz.
Yani son operasyon örgütte hem büyük kayıplara ve hem de büyük moral bozukluğuna sebep olmuştur. Bunu inkar etmenin hiçbir anlamı yoktur. Örgüt iyi bir darbe vurup, öyle geri çekilelim derken, telafisi imkansız darbe almıştır. Bu hep böyle olmuştur, güçler ve imkanlar mukayese edildiğinde, sonucun hep böyle olacağında kuşku yoktur.
İşte o yüzden olan biteni anlamakta güçlük çekenlere hep söylediğimiz şey şudur: Devlet 1990 lı yıllardaki hatasına düşmediği, örgüt mensubu ile halkı biri birinden ayırdığı ve hemen her konuda ileri adımlar attığı sürece, hiç kuşkunuz olmasın daha fazla kaybeden Devlet değil, örgüt olacaktır.
Genelkurmay Başkanının yaptığı şu açıklama örgütün içerisine düştüğü durumu çok iyi izah etmektedir. “Bölücü terör örgütünün sivilleri hedef alan eylemleri, şiddeti ülke geneline yayarak karar vericiler ve kamuoyu üzerinde baskı oluşturmayı, toplumda teröre karşı oluşmuş olan dayanışmayı ve direnci kırmayı, kırsal kesimde güvenlik güçlerinin yarattığı baskıyı hafifletmeyi ve uluslararası kamuoyunun dikkatini Türkiye'ye çekmeyi amaçlamaktadır. Bu eylem ve saldırılar, etkili karar ve hava operasyonları ile sıkışan bölücü terör örgütünün çaresizliğinin ve insanlık dışı bir intikam duygusunun yansımasıdır.
Bölücü terör örgütünün son dönemlerde eylemlerini şehir merkezlerine kaydırıp kolluk kuvvetleri başta olmak üzere bazı kamu görevlilerini hedef alması, devletimizi bölgede işlevsiz hale getirmek ve bölgede yönetme otoritesini kendi güdümündeki illegal yapılanmalara devretme planından kaynaklanmaktadır.”
Bir seferde 600 civarında örgüt mensubunun ölü veya yaralı olarak enterne edilmesi hiç şüphesiz çok büyük kayıptır. Örgütün bu konuda bir iç muhasebe yapması, bu milletin evlatlarının daha fazla ölümüne sebep olacak davranışlardan kaçınması, yani silahlı mücadeleyi bir tarafa bırakması bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır.
Dağdakilerin bile bu alanda bir öz eleştiri yapmasının gereği üzerinde durulur iken, BDP genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın Malatya morgunda bulunan 24 örgüt mensubu ile ilgili olarak “biz evlatlarımıza sahip çıkacağız, onları kurda kuşa yem etmeyeceğiz, şeref ve onurumuz varsa halkımızın büyük katılımı ile evlatlarımızı bulunduğu yerden alacak ve defnedeceğiz, çünkü biz neyi elde etti isek, bunlar sayesinde elde ettik” yönlü açıklamasının özellikle son cümlesi oldukça manidardır.
Bir taraftan barış barış barış diye sabah akşam nutuklar atılır iken, diğer taraftan savaşı, ölümleri kutsayan ve bu yolla mesafe alındığı yolunda inanç taşıyan açıklamalar, büyük zihni çalkantılara sebep olmakta ve güven kaybını da beraberinde getirmektedir.
Silahlar miadını doldurmuştur, silahın söyleyeceği fazla bir şey kalmamıştır, bundan sonrasını diplomasi ve politika belirleyecektir, çünkü gelinen noktada silah, ileri gidişi değil, geriye gidişi hızlandırmaktadır yolundaki düşüncelere, Selahattin bey de prim vermez ise, kim verecektir?
Biz elde ettiklerimizi, silahlı militanların özverilerine borçluyuz derseniz, bu oyunda daha da büyüyecek kayıpları göze almalısınız. Zira en azından sahip olunan silahlar bakımından bir denklik söz konusu değil. Çaplı bir operasyonda örgütün 500-600 elemanını kaybetmesini birilerinin çok iyi okuması lazım. Çukurca’daki asker kayıpları üzerine gerçekleştirilen bu operasyon daha ilk aşama. Olayın İran ve Irak tarafından gerçekleştirilmesi istenen baskısı da nazara alındığında; ileriki günler örgüt için gerçekten büyük sıkıntı kaynağı olacaktır.
Almanya’da yaşayan Kars Susuz’lu bir amca yazıhaneme geldi. Nasıl olsa işimiz gücümüz siyaset konuşmak. ROJ TV den rivayetle,/bu kanalın çok iyi bir izleyicisi olduğu anlaşılıyor/ son operasyonda Türk Askerinin büyük kayıp verdiğini, 40 civarında askerin cenazelerinin nakli için hükümetten tabut istendiğini nakletti.
Bak amca “bu son operasyon sırasında mayına basmak suretiyle birkaç asker kaybı oldu ama, bu oranda bir kayıptan kimse söz etmedi, bu haber örgütün bir propoğandası olmasın, böyle büyük bir kayıp söz konusu olsaydı, hepimizin haberi olurdu, en azından basın bu kayıpları bir yerlerden kamuoyu ile paylaşırdı, ayrıca BBC nin Irak’taki temsilcisinin 1400 civarında örgüt mensubunun öldürüldüğü veya saf dışı bırakıldığı yolunda verdiği habere, operasyon sırasında şehit düşen Asker sayısı hakkında da malumat verilirdi” dedim.
Gerçi Sayın Başbakan BBC nin haberini yalanladı ama, bu habere herkesin bir mim koymasında yarar var. Zira ROJ TV son operasyonda 40 askerin öldürüldüğü yolunda haber uçurur iken “AĞIR BİR YARAYI SARMA” peşinde olduğunu ortaya koydu.
Hal böyle iken yol kenarlarına döşenen mayınlarla, canlı bombalarla anne ve çocuk kayıplarına sebep olmak, hala nasıl geçer bir yol olarak kabul edilir? İnsanlar bunu anlamakta gerçekten büyük güçlük çekiyor.
İşte son olarak Bingöl’de bir anne, canlı bombanın hedefi oldu, kendisi ve bir çocuğu hayatını kaybetti. Bugün yarın kızını evlendirecek bir babanın alışveriş yaparken ki hevesi kursağında kaldı.
Örgüt uydurma haberlerle yarasını sarma mücadelesi verir iken, tüm Türkiye kamuoyunda sebebiyet verdiği travmayı nasıl tedavi edecek, yaralar nasıl sarılacak.
Son söz. Örgüt kayıpların büyüğüne oynuyor.
SON NOT: İç İşleri Bakanımızı 1971 yılından beri tanıyorum. Kim ne derse desin, adam gibi adamdır. Deprem sebebiyle günlerden beri Van ve çevresinde dur durak dinlenmeden dertlere çare olmaya çalışıyor. Bir çadıra girdiğinde vatandaşlar, bugün tatlı da geldi deyince, ne tatlısı diye soruyor. Baklava, kadayıf, Bülbül Yuvası cevabını aldığında, sevincini dışa vuruyor, yanında bulunan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Dönmeze “ya bir çadırda biz alıp, burada mesken tutsak” diyor. Bir başka çadıra gittiğinde de, Çadırınız saray gibi sözü ile depremzedelerin çektikleri sıkıntıya işaret ediyor ve onların sıkıntılarına ortak olduğunu ifade ediyor. Basın bu sözleri aldı, Bakanın inanılmaz gafı diye manşetlere taşıdı. Biz de basın mensubuyuz. Vekilliğim sırasında neler çektirdiler. Çaresi yok ama, yinede Allah ıslah etsin.