PANDORANIN KUTUSUNUN AÇILMASINDAN KORKULUYOR
Şeyh Sait isyanından sonra çok hızlı bir biçimde eskiye ait ne varsa devrim kılıfı altında ortadan kaldırıldı. Saltanatın ilgası, yazı devrimi/harf devrimi, halifeliğin kaldırılması, Ayasofya Camiinin kapatılması hep bu dönemde gerçekleştirildi.
İstiklal Mahkemeleri çok hızlı bir biçimde işletildi. Asılan asıldı, kesilen kesildi.
Zaten yukarıda bahsini ettiğimiz devrimler, istiklal Mahkemelerince rejime başkaldırma istidadında olanların asılması, arkasından kararlarının yazılmasından sonra gerçekleştirildi ki, kimsenin başını kaldırıp yapılanlara bakacak, söz söyleyecek hali kalmamıştı.
Ortalık güllük, gülistanlık bir hale gelmişti!!!
Şeyh Sait isyanını bastıran Devletin, Kürt olmalarına rağmen mezhebi yönleri ağır basan Alevilerin ayaklanmasına göz yumacak hali yoktu.
Aslında kayıtlar ve tutanaklar bir türlü açıklanmadığından, o meşhur deyimi ile Arşivler açılmadığından, doğru dürüst hiçbirimiz ne olduğunu bilmiyoruz.
Kimileri bu insanların Devlete başkaldırdıklarını, Askerlik hizmetine gitmediklerini, vergi vermediklerini, karakol bastıklarını söylerken, kimileri de ufak tefek hadiselerin bahane edildiğini, aslında Dersimlilerin Devletin on binlerce insanı katletmesine sebep olacak bir organizasyon içerisine girmesinin söz konusu olmadığını ifade ediyor.
İşi Celal Bayar tezgahladı, İnönü yapılanları biliyordu, Atatürk’ün haberi vardı ve aslında bu eylemin gerçekleştirilmesinde bizzat talimatları vardı, olaydan CHP iktidarının sorumlu olduğunu kuşku yok gibi açıklamalar yanında, olayı CHP si içerisindeki sağcı kesim(gülmeyin Allah aşkına) planladı ve uygulamaya koydu, amaçları Atatürk’ü zor durumda bırakmaktı söylemleri gırla gidiyor.
Yaptığı akıl dışı, mantık dışı açıklamaları ile herkesi çileden çıkarmayı kendisine vazife bilen(bu husus kendisine bir arkadaş tarafından “ya sen neden böyle rast gele davranışlarda bulunuyorsun, yaptıkların sana yakışıyor mu, bak çoğu zaman komik duruma düşüyorsun” diye sorulduğunda, “ ne yapayım kardeşim benim de ekmek kapım bu” cevabını veren) Kamer Genç, hemşerisi Hüseyin Aygün’ün “70-80 sene önceki bir olayı neden şimdi dile getirdiğini bilmediğini, bunun zamanı ve zemini olmadığını, ancak Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül bey ile Başbakan Sayın R.Tayyip Eroğoğan’ın yakınlarının bu olayda görev aldıklarını söylemesi bile artık bu konudaki ARŞİVLERİN AÇILMASINI zorunlu kılmaktadır.
Onun bu açıklamalarından elbette Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Başbakanımızın haberleri olmuştur. Adam doğrudan doğruya tezvirat yapmakta, hakaret etmekte, suç işlemektedir.
Avukatları özel anlamda elbette harekete geçeceklerdir. Hakaretten ötürü ceza davası açmalarının yanında, maddi ve manevi tazminat haklarının doğduğuna şüphe yok.
Ama aslolan, CHP si iktidarında gerçekleşen ve Ankara’dan Atatürk’ün özel muhafız bölüğünün komutanları ile birlikte katıldıkları olayın, tüm ayrıntıları ile, kim ne yapmış, niçin yapmış, nasıl yapmış ise ortaya çıkarılmasıdır.
Özellikle CHP sinin geçmişinde yaşananların gün yüzüne çıkarılması söz konusu olduğunda; her zaman olan bitenin üzerine rezerv koyan CHP si, şimdi bu hadisenin ortaya çıkarılmasından yana olduğunu “güya” kabul etmiş gözüküyor.
Başbakan yardımcımız Bülent Arınç bey, Dersimde gerçekleşen olaylarla ilgili olarak bir Meclis Araştırması yapılabileceğini, bunun için Komisyon kurulabileceğini söyledi.
Sayın Başbakanın da konunun araştırılması yönünde CHP sine yaptığı bir çağrı var.
CHP sinden çeşitli guruplar ise, başta Kamer Genç olmak üzere, Haluk Koç ve arkadaşları, geçmişte yaşananların tarihe havale edilmesinin daha doğru olacağını söylüyorlar ve bunu yaparken Kamer genç gibileri iftira atmaktan da geri durmuyorlar.
Kamuoyu bu işin kıvamına geldiğini ve geçmişin hesabının görülmesi için, çalışma başlatılmasının tam zamanıdır diyor.
Bu hususun araştırılması, elbette beraberinde İstiklal Mahkemelerini, İskilipli Atıf Hocanın katlini de gündeme getirecek ve Pandoranın kutusu açılmış olacaktır.
İşte o zaman 17 Eylül 1930 tarihinde CHP sinden Adalet Bakanlığı görevini yürüten Mahmut Esat Bozkurt’un “benim fikrim ve kanaatim şudur ki, dost da düşman da bilsin ki, bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin” sözlerini söylerken hangi haleti ruhiye içerisinde olduğunu, onun bu söylemine Reisi Cumhurun ne söylediğini veya söylemediğini anlama imkanımız olacaktır.
Bu gün değilse ne zaman.