POMPALI ÖLÜM

Ak Partinin Kızılcahamam toplantılarının birinde Pompalı tüfeklerle işlenen cinayetlere değinmiş, bu silahların alımının çok ciddi manada denetime tabi tutulmasını ve birden fazla mermi kapasitesine sahip olmalarından ötürü 6136 sayılı yasa kapsamında değerlendirilmesini isteyen bir konuşma yapmıştım.
Toplantıdaki arkadaşların tepkileri olumsuzdu.
Ben aslında Türkiye’de yaşayan bütün halkların silaha olan düşkünlüklerini ve nerede ise bütün evlerde silah bulunduğunu bilmeme rağmen o konuşmayı yaptım.
Çocukluğumda çatapat tabancayı severdim. Bir de yay haline getirilmiş çelik teli çatapat mermisinin iki yanına geçirir, beş altı metre ileriye atarak bomba gibi patlatırdık, en çok da ona bayılırdım.  Her şeyden habersiz insanların ayaklarının altında booom diye patlayan sesten irkilmeleri hoşumuza giderdi.
Zamanla silahların insanların en sevdiği kişileri ellerinden almasından sonra ortaya çıkan travmalara şahit oldukça, silahlardan gerçek manada ürküntü duymaya başladım.
Kızılcahamam’daki o konuşmanın üzerinden 5 sene geçti. Şimdi üç beş günde bir pompalı tüfeklerle işlenen cinayetlere şahit oluyoruz.
Özellikle Anadolu’da çok yaygın olarak pompalı tüfekler kullanılıyor. Hemen her evde bu silahın bulunduğundan söz ediyor araştırmacılar. Tedarik edilmesi çok fazla kayda kuyda tabi olmadığından, önüne gelen bu silahtan alıyor.
Ve ne yazık ki, bu silahlarla hepimizin kanını donduran cinayetler işleniyor.
Ve yine ne yazık ki, bu silahlarla işlenen cinayetlerde bakıyorsunuz bir aileden 4-5 kişi bir anda hayatını kaybediyor. Aslında buna toplu katliam gerçekleştiriliyor dersek, hiç de abartmış olmayız.
Ben pompalı tüfeklerle işlenen toplu katliamlardan sonra, Kızılcahamam’daki o konuşmamı hatırlıyorum. Ve neden yalnız kaldığıma bir anlam veremiyorum.
İşin özüne bakarsanız o konuya değineceğimi toplantı öncesinde gurup başkan vekili Faruk Çelik beye söylemiş, örnekler vermiş ve pompalı tüfeklerle işlenen cinayetlerin "toplu katliam" özelliğine dikkat çekmiştim.
Faruk Çelik beyin yaklaşımı olumluydu. Fakat iş orada kaldı, sonuca gidemedik.
Şimdi her pompalı tüfek katliamından sonra içim cız eder. Bir aile daha yok oldu. Yazık oldu derim.
Ardından,
Siyaset kurumunun meydana gelen olaylardan "manen" sorumlu olduğunu düşünürüm.
Bu ağır bir yüktür.