RAKI İÇMEK BU ANDI İÇMEKTEN DAHA İYİDİR BARİ TADINI BİLSEK
BDP liler Milletvlekili seçilmelerinin üzerinden 109 gün geçtikten sonra Cumartesi günü TBMM sinde "ant" içtiler.
BDP adına bağımsız olarak seçilmiş olan vekiller ant içerken yüzlerinden düşen bin parça idi.
İçtikleri andı kendileri dahil kimse alkışlamadı.
Sırrı Sakık’ın kendisinin bile duymadığı alkış hareketi, merhumu nasıl bilirsiniz andına " eh fena değildi" den başka bir anlam taşımadı.
Bu "Antı" içenler "Yemin" etmiş olmazlar.
Rakı içmek bu antı içmekten daha az günahtır.
Zira hiçbir "pagandan" putuna karşı, bu kadar büyük "kulluk" istenmemiştir.
Bu ant paganizmi sollayan deyim, beyan ve ifadelerle doludur.
Zaten dünyada bundan daha garip bir ant ne görülmüş, ne duyulmuştur.
O sebepten olsa ismine "Yemin" değil "ant" demişler.
İyi de etmişler.
YA İSMİNE YEMİN DESELERDİ NE YAPACAKTIK.
Bizim nazarımızda yemin yerine geçmese de bu ant, yine de hayırlı bir işe aracılık yapmış oldu.
BDP liler Meclise gelmemiş olsalardı, bir çok açıdan inanılması güç, katlanılması imkansız zararlara sebebiyet vereceklerdi.
Öncelikle vekilliklerinin düşürülmesine karar verilecekti.
Ardından haklarında açılmış olan davalar hızlandırılacak, kararlar verilecek ve tutuklanmaları cihetine gidilecekti.
Bu cenahta Demokrasiye olan inancın tümden ortadan kalkmış olduğu düşünülecekti.
Her zaman yaptıkları gibi kapatılan partilerinin yerine yenisini kurmak artık gerekmeyecekti.
Seçilmiş Belediye Başkanları partisiz kalacaktı.
Eline çatapat tabancası bile almayan BDP li siyasetçileri, siyaseti olumsuzlayan ve tedhişin diline teslim olan bir hale getirecek ve belki de içlerinden bazıları tası tarağı toplayıp Kandil olmaz ise, Avrupa’ya kapağı atacaklardı.
Her türlü kavganın eninde sonunda barışma ve anlaşma ile neticelenmesi mukadder bulunduğundan, BDP liler bu şansı uzunca bir süre kaybetmiş olacaklardı.
BDP nin içerisinde her ne olursa olsun, durum merkezden ne kadar kaçmış bulunursa bulunsun, siyasetin dilini hakim kılmak isteyenler, yani bu alanda iyi niyetli kişiler tedhişe kurban edileceklerdi.
Batı dünyası bu enti püften sebeplerle BDP lilerin demokrasiye çelme atmalarını hoş karşılamayacaktı.
Siyasi temsil kabiliyetini yitiren BDP liler, batılı demokrasilerdeki karşılıkları olan kişilerle görüşmelerinden siyasi sonuçlar elde edemeyeceklerdi.
Savaştan bıkan ve bir an önce onurlu bir barış olsun diye çaba gösteren Kürt anaların, babaların hevesleri kursaklarında kalacaktı.
Ant içmelerinden sonra BDP’ ye AK Partinin yapılacak yeni Anayasa da görüşlerinin ne olduğunu öğrenmek üzere görüşme teklifi yapması, itilip kakılmadıklarını, bunun bir vehimden ibaret olduğu ortaya çıkmayacaktı.
Meclise gelmeleri sırasında herkesin gözünün üzerlerinde olması, yani bu milletin onları gözleri gibi koruma niyet ve amacında olduğu, asla ikinci sınıf vatandaş olarak görülmedikleri anlaşılmayacaktı.
Çatısı altına geldikleri Mecliste, tedhişe, anarşiye, teröre, can almaya, can yakmaya karşı çıkmaları halinde, herkesin Türk ve herkesin aynı zamanda Kürt olduğunun, böylesine iç içe girmiş, böylesine biri biri ile kaynaşmış, biri birinden ayrılması imkânsız "kardeşler" olduklarının, "millet" olduklarının farkına varılmayacaktı.
Herkesin dört gözle yapılmasını beklediği yeni Anayasa’da BDP lilerin yapacakları büyük katkı ıskalanmış olacaktı.
Demokrasiye olan inanç konusunda BDP samimiyet testinden geçmemiş olacaktı.
Ve BDP meclise girinceye kadar terörü tırmandırmanın, Kandil’in aldığı bir karar olduğunun ayırdına varamayacaktık.