SA’YİNİZ MEŞKUR OLSUN

Sınıfımızda da Melle eğitimi aldıktan sonra okumaya gelen arkadaşlarımız vardı.

Aynı sınıfta olmamıza rağmen, yaşları sebebiyle biz onlara Abe derdik.

Ömer Yıldız, Hamit Eker gibi.

Bu kişilerle hem İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü ve hem de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini birlikte okuduk.

Diyarbakır İmam Hatip Okulunu da sınıf atlayarak, süresinden önce bitirdik.

Diyarbakır İmam Hatip Oklunu okurken, gerek orta kısım bitirmelerine ve gerekse lise kısmı bitirmelerine Melleler dışarıdan imtihana girerlerdi.

Biz onlara Fen(Fizik, Matematik, Kimya, Biyoloji, Sağlık Bilgisi, Astronomi-he-ya İmam Hatipte Astronomi dersi vardı, hey gidi günler hey) ve Sosyal Bilgiler(tarih, coğrafya, edebiyat, kompozisyon, Felsefe, Sosyoloji, Mantık) derslerinde yardımcı olurduk.

Onlara bu derslerde kitap ve ders notları ayarlardık.

Mellerin büyük çoğunluğu inanılmaz derecede zeki olur, okudukları konuları bir çırpıda anlar, hatta 7 yıllık İmam Hatip Okulunu bir iki yıl içerisinde bitirirlerdi.

Zaten mesleki derslerin tümüne birden girerler ve ilk girişte bu derslerden üstün başarı ile ayrılırlardı.

Kürtçe düşünüp, Arapça okuyup yazan ve bunları Türkçe ifade etmek zorunda olan bu melleler, tabii ki inanılmaz zorluklarla karşılaşır, meramlarını ifade ederken adeta deveye hendek atlatmak mecburiyetinde kalırlardı.

Bunlardan birisinin Tabiat Bilgisi dersinde işkembeye hezar büzrük demesi ve bir türlü işkembe kelimesini hatırlamaması, aradan geçen 45 yıla rağmen hala hatıralarımdaki tazeliğini koruyor.

Biz talebeler olarak cüssemize bakmadan onların bu hallerine çok güler, ama mesleki dersler konusundaki bilgi birikimleri, ifade tarzlarına da hayranlık duyardık.

O yıllarda ben de Arapça Sarf ve Nahv bilgilerine iyice merak sarmıştım.

Ezberim de iyi olduğundan fiil çekimlerini, emsileyi-24 sıgayı, fiillerin Arapça köklerinin nereden geldiğini bugün bile iyi ifade edebilirim.

Okuduğu medreselerden icazet almış Celal Yıldız, Diyarbakır İmam Hatip Okulunu kısa sürede hariçten bitirdi.

Birlikte İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü 1970 yılında kazandık. O Türkiye dokuzuncusu, ben sıralama farkı ile Türkiye 14 ncüsü olduk.

Bir ara İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde kendi sınıf arkadaşlarımıza Arapça ders verdi Celal Yıldız. Ben de yardımcılığını yaptım.

Mardin Müftülüğünden emekli oldu.

Ben oldum olası melleleri çok severim.

Onlarda kendim için cibilli bir yakınlık hissederim.

Çok edeblidirler,

Çok terbiyelidirler,

Çok kadirşinastırlar,

Çok insandırlar,

Çok merhametlidirler.

Bu çokları daha da çoğaltmak mümkündür.

Yukarıda yazdıklarım az çok meramımı ifade ediyor.

Onların böyle özelliklere sahip olmalarının sebebi, İslami eğitimden geçmeleri, Kur’andan ders almaları, Peygamberimizin hayatını asli kaynaklarından öğrenmeleri ve peygamberanei izamın hayatlarını kendi hayatlarını düstur edinme konusunda mecburiyet içerisinde olduklarına inanmaları.

Ben hemen her ortamda bu medreselerde ders alan kişilerin ulu orta yerlerde çalışma mecburiyetinde kalmalarını zaten hep yadırgardım.

Öyle melleler var ki, eğer aileden bir gelire sahip değilse, çoluk çocuğunun rızkını çıkarmak için kapıcılık, inşaat işçiliği yapmak zorunda kalıyorlar/dı/.Kendi alanında nerede ise Üniversite seviyesinde tahsil yapan kişilerin bu durumu hepimizi derinden yaralıyordu.

Bu insanlar tevhidi tedrisat kanunu hükümleri uyarınca çok zor şartlarda, Kasabalarda, köylerin en kuytu yerlerinde inanılması güç zor şartlar altında eğitimlerine devam ettiler.

Köylülerin verdikleri “tayinlerle” kuvtu la yemut-ölmeyecek kadar bir ekmek parçası ile idare ettiler.

Devrim kanunları uyarınca canlarına ot tıkanan birçok müessese kapandığı halde, din ilimleri alanında faaliyet gösteren medreseler tümden yok olup gitmedi.

Gönül ehli insanlar her türlü zorluğu göğüsleyerek, Devletin bin bir türlü mihnetine rağmen müesseselerin kapanmasına engel oldular.

Hele 28 şubat sürecinde akla ziyan baskılara maruz kaldılar.

Altındağ tesislerinin yanındaki medrese postallar altında adeta ezildi.

Şimdi bu müesseselerden eğitim alan kişilerin bilgisinden yararlanmak ve diyanet teşkilatında çalıştırılmak üzere 1000 civarında melle alımı yapıldı.

Diyanet işleri Başkanlığı ve tabii ki bu teşkilattan sorumlu Devlet Bakanı Bekir Bozdağ bey çok iyi bir iş yapmış oldu.

Peşin peşin hepsine teşekkür etmek boynumuzun borcu.

Bakanlığın bu kararı ile Medreseler bütünü ile inkiraza uğramaktan kurtulacak ve yeniden bir yapılanmaya gideceklerdir.

Bu saatten sonra sayılarının giderek artacağını umut ediyorum.

Bu alanda Türkiye’de çok iyi örnekler var. Kulp ve Siirt Tillo’daki medreselerin çalışma biçimi bu konuda zayıf kalan yerlere iyi birer örnek teşkil edebilir.

Şunu söylemek istiyorum, Diyanet İşleri Başkanlığının sıkı denetimi yerine, istişareli ve maddi destekli Medreselerin yeniden ihyasının tüm Türkiye için büyük ehemmiyeti var.

Geçmişimizden günümüze çok zor şartlarda ulaşan, ilim ve irfan yuvalarının yeniden ihyası adına, kadirşinaslık gösterenlere çok teşekkür ediyoruz.

Sa’yiniz meşkur olsun.