SARAYKAPIYI DA BAĞLARI DA GÖRDÜM
2009 yılı Ağustos ayında Diyarbakır Bağlar Cezaevinin eğitim kampüsüne çevrilmesi hususunu hükümet yetkilileri gündeme taşıdıklarında, ben aynen,
“Cezaevlerinin bu fiziki yapısının korunması yolu ile düzgün bir eğitimin yapılmasını imkansız görüyorum. Zira burası insanlığın işkenceye maruz bırakıldığı ender mekanlardan birisidir. Cezaevindeki işkence sesleri yüzlerce metre dışarıdan duyulurdu. Sabahın köründen, gecenin karanlığına kadar marşlar söyletilir, işkenceciler yorulunca, işkence de durmuş olurdu. Buralarda yatan sanıkların yapılan duruşmaları sırasında, gelmeyen sanıklar olurdu, Hakimler ilgililere sorar, nerede bu sanıklar, hastadır efendim gelemedi. Bir daha gelmeyince sanık yine gelmedi, ne oldu? Cevap olarak ya öldü, ya kendini yaktı derlerdi. Avukatları olan bizlerin çoğu zaman olan bitenden haberi olmazdı.
Bağlar Cezaevi bir eğitim kampüsüne dönüştürülecek ise, önce mevcut binalar yıkılsın, altlarındaki cesetler ortaya çıkarılsın, bu cesetlerin kimlere ait olduğu belirlensin, ondan sonra yenileri yapılsın. Zira mevcut binalar ölüm ölüm diye bağırıyor, işkence işkence diye kusuyor, buralarda yatan insanlardan birisi evladını oksun, adam olsun diye nasıl gönderir” demiştim.
Bu söylediklerimi basın imalı bir şekilde “eski vekilden müthiş iddia” diye yazdı. İlgili ve yetkililerden hiçbir haber çıkmadı. Sen ne diyorsun diye arayan soran olmadı.
Ama işte Bağlar Cezaevinin ancak küçük bir protitipi olan Saraykapı Cezaevinin bulunduğu yerde yeni düzenlemeler yapılır iken 12 insana ait kafatasları bulundu. Şimdi gerekli araştırmalar yapılıyor, kafataslarının hangi “İŞKENCE DÖNEMİNE” ait olduğu ortaya çıkarılacak.
3 sene önce söylediğim şeyler bugün aynı ile ortaya çıkıyor.
Hele bir de Bağlar Cezaevinde gerekli araştırmalar yapılsın, nelerin ortaya çıkacağını hep birlikte görmüş olacağız.
İKİ KELİME YAZINCA ELEŞTİRMEN OLDUĞUNU DÜŞÜNENLERE
Bu cümleden olarak 2011 yılının Ekim ayında Cihan Haber Ajansının TBMM muhabirine vermiş olduğum bir röportajda Zilan Deresindeki katliamını ayrıntıları ile anlatmıştım. Şu anda da internet sitelerinde en geniş biçimi ile verilen bu röportajda 1930 yılında Zilan Vadisinde 15 bin Kürdün öldürülmüş olduğunu belirtmiştim.
Diyarbakır Haber Portalı benim bu röportajımı ayrıntıları ile vermiş. Kimileri de bu röportaja kendi mesajlarını yazmışlar. O mesajların yeni farkında oldum.
Mesajların çoğunda “ vay sen niye bunları vekil iken söylemedim, şimdi neyin peşindesin, vekilliği kaybedince, ona buna şirin görünmek için gayrete gelmişsin, falan, filan” gibi değinimlerde bulunmuş kimi saftorikler.
Ben ilkokul dördüncü sınıftan beri namazını kılan, Diyarbakır İmam Hatip Okulu, Elazığ Lisesi, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 7 yıl Öğretmenlik, 33 yıldan beri de Avukatlık yapan, sırf Allah’ın rızasını gözeterek, 15 yıldan beri tek kuruş almadan birikimlerini millete aktaran Rab karşısında aciz bir insanım.
İnsanlara karşı tutumuma gelince:
Daha 21 yaşında Kars İmam Hatip Lisesinde Öğretmen iken, bu okul öğrencilerinin Üniversiteye girişlerindeki engelin kaldırılması için, öğrencilerle birlikte okulu boykot etmiş, Kars meydanlarında kürsülere çıkarak çocukların hakkını savunmuş, ardından halkı ve öğrencileri isyana teşvik etmekten yargılanmış bir insanım.
Diyarbakır’da 24 sene aralıksız yaptığım Avukatlık sırasında, ayırım gözetmeden profesyonelce hemen her kesimin davasına girmiş birisiyim.
Milletvekilliğim sırasında, 1993 yılında Kulp Şenyayladan peynir yapmaktan dönen 11 vatandaşın katlinin soruşturmasını yaptım. Konu ile ilgili olarak birçok vatandaş ve Şemdin Sakık ile görüştüm. Ardından yazdığım Kulp Raporu Uluslar Arası İnsan hakları örgütlerinin yayınlarında yer aldı.
Şırnak Uludere Andaç köyünde Jandarma tarafından öldürülen iki vatandaşın roparunu yazdım.
Gümüşhane Şiran Elmaçukuru köyünde Jandarma tarafından durduk yere katledilen iki çocuğun İnsan Hakları Komisyonu adına soruşturmasını yaptım. Çocukları jandarma yüzbaşısının öldürdüğünü tespit ettim. Yüzbaşı hakkında Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesine açılan davayı takip ettim. 30 sene ceza aldı.
Aydın Cezaevi çocuk koğuşunda, yetkililerin olanca gizleme çabalarına karşın, işkence ve fiili livata eylemlerinin soruşturmasını yaptım. Koğuşu dağıttım.
Şemdinli de Seferi Yılmaz’ın dükkanına bomba koyulması olayını yorumlar iken, İYİ ÇOCUKLARA ATIFTA BULUNARAR, “Serçe Parmak bir şeyi biliyor ise, başparmağın her şeyden haberi vardır” dedim. Lafın nereye gittiği 5 sene sonra anlaşıldı. İlgili 5-10 gün içerisinde Savcı ve Hakim karşısına çıkacak.
1 Mart Tezkeresine milletin beklediği oyu verdim.
Ebu Gureyp Hapishanesinde yaşanan vahşete karşı bir protesto metni hazırlayarak Ak Partili, CHP li 233 Milletvekiline imzalattım ve bu proteste metnini imzaları ile birlikte ABD Başkanlığına ve İngiliz Hükümetine göndererek, onlarda şafak atmasını sağladım. Dönemin ABD başkanı Bush Irak işgalini benimle görüşmek üzere özel bir temsilcisini gönderdi.
Ben yapacağımı yaptım, ömrümün her döneminde VİCDANIMLA hareket ettim.
Kendi aleyhime olan konularda bile vicdanım sesini dinledim.
Hak etmediğim hiçbir şeye talip olmadım.
Şu yaptıklarımı hayatlarında hayal bile edemeyenler, bu ne yapmak istiyor, niye o zaman değil şimdi gibi yuvarlak yaveler yumurtluyorlar.
İnsanlığın o zamanı, bu zamanı yoktur.
Son günün ilk anın gibi değilse, yandığının resmidir.