ŞERAFETTİN ELÇİYİ DİNLERKEN ÇOK YORULDUM
Dün akşam Haber Türk Genel Yayın Yönetmeni Erdoğan Aktaş’ın Barack Hüseyin Obama’nın Türkiye ziyareti ile ilgili olarak konukları vardı. Obamanın Türkiyeye gelişi, bu gelişinin Ortadoğu, Irak, İsrail ve Türkiye münasebetlerinde ne gibi etkiler yaratacağı ve bizim için hepsinden önemlisi bu ziyretin Kürt Sorununa nasıl tesir edeceği konuları tartışıldı.
Konuklardan birisi de Ankara’dan programa canlı katılan eski Bakanlardan Şerafettin Elçi idi.
Şerafettin Beyi hepimiz bu güne kadar ılımlı, kavgadan yana olmayan, sorunların silahla çözülemeyeceğini bilen ve bunu hemen her platformda ifade eden bir insan olarak biliyoruz.
Zaten bu farklı görüşleri sebebiyle kendisinin farklı bir partisi var.
Mesela bu farklı görüşlerinden birisi ve belki de en önemlisi Şerafettin Beyin marksist olmayışı. O dindar bir insan.
Şerafettin beye göre din , İnsanlar arasında ırkları, dilleri, renkleri, soyları , sopları sebebiyle ayırım yapmaz. Herkes Allah katında eşittir. Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur. Bu açıdan DTP gibi daha çok sol ve sosyalist/marksist-leninist felsefeyi benimseyen partilerin "bizim sayemizde Kürt ırkı varlık sahnesine çıktı, eğer biz bu felsefeden aldığımız ilham sebebiyle HALKLARIN varlığını öne çıkarmaz ve BAĞIMSIZLIK savaşını vermemiş olsa idik, şimdi Kürtlerin dilleri, kimlikleri, kültürlerinin konuşulması söz konusu olmazdı, eğer bu coğrafyanın dini olan İslam o özgün içeriği ile milletler arasında bir ayırım yapmıyor ise, neden Kürtlerin şimdiye kadar bir Devletleri olmadı, neden dilleri resmiyet kazanmadı, neden kültürlerini yaşama ortamını oluşturmadı" argümanlarına , bunun dinin bir emri olmadığını, daha çok HAKİM UNSURU TEŞKİL EDEN IRKIN yöneticilerinin uygulamaları ile ilgili olduğunu söyleyerek karşı çıkar.
Biraz açalım.
İslamın insanlar arasında ırklar, diller, renkler , soylar arasında bir ayırım yaptığını ve Arap olursanız iyidir, Türk olursanız daha iyidir, Kürt olmak size fazla bir şey kazandırmaz dediğini duyan,bilen, delillendiren birisi varsa hemen ortaya çıksın.
İslam bunu yapmadığı gibi sizi ırklara, kabilelere ayırdık ki, biribiriniz ile tanışasınız(biribiriniz ile daha güzel işler yapasınız) demek suretiyle, bu ayırımın kişilerin insiyatifi ile gelişmediğini, kainatı yaratan Allah’ın böyle murat ettiğini, söz konusu ayırımda Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğünün bulunmadığını, üstünlüğün TAKVA(Allah’a yakınlık) ile ilgili olduğunu görüyoruz.
Peki İslamın , Irkları yaratanın Allah olduğu, istese idik sizleri tek bir millet yapardık(ama yapmadık) demek suretiyle Irki ayırımın çok kötü bir şey olmadığını bugün herkes kaynaklardan yararlanarak bildiği halde, DTP jargonundaki partiler, neden daha çok marksist/leninist bir felsefeyi benimsemekte ve İslam ile barışık yaşamamaktadırlar.
Anladığım kadarı ile gerek Türk(Ziya Gökalp, Nihat Aksız) gibi düşünürleri ve gerekse Kürt teorisyenleri (Abdullah Öcalan ve onu takip eden DTP sözcüleri) işin başına Irkı koymakta, ırkın muazzez konumuna olumsuz etki yapacak her türlü tesirden uzak kalmayı amaçlamaktadırlar. Hele İslam gibi gittiği yerde kendisine en baş köşeyi isteyen bir felsefe/inanış ile bir arada bulunmayı asla kabul etmemektedirler.
Bu söylem SEKÜLERDİR/DÜNYEVİDİR. Böyle olduğundan bu söylem sahipleri bulundukları yerde başka hiçbir karşı /seküler de olsa/ fikrin kendisini ifade etmesine fırsat vermez, bu onun hoşuna gitmez.
Seküler Türk Devletinin karşısına Seküler Kürt İsyancıları çıktı. Ve biz son 30 yılımızı bu iki seküler/dünyevi fikri putlaştıranların karşılıklı varoluş/yokoluş savaşı ile geçirdik.
Seküler olmayan, Allah inancına sahip, hatta bu inancı yaşadığını herkesin bildiği, hatta bu sebeple DTP polikitalarına uzak duran Şerafettin Elçi gibi bir insan , 1000 yıldan beri birlikte yaşanan insanlar arasında DTP ye benzer bir ayırım yapılmasını neden ister?
Önce Şerafettin Beyin Erdoğan Aktaş’ın programında söylediklerine bakalım.
Biz bu ülkenin bölünmesini , parçalanmasını istemiyoruz, sadece her ırk kendi bölgesinde , kendi devletini kursun, kendi kendisini idare etsin, ama üst çatıda ülke yine tek bir devlet halinde idare edilsin gibi şeyler söyledi.
Yani Şerafettin Bey Türkiye’nin federasyonlara ayrılmasını, her federe devletin kendi iç işinde bağımsız, ancak dış işlerinde ve savunmada ortak bir devlet oluşturulmasını istiyor.
Böyle bir yapılaşmaya gidildiğinde, Güneydoğu için ,doğal olarak karşımıza şunlar çıkacaktır.
Devletin ismi:Türkiye Kürdistanı Federe Devleti.
Resmi dili: Kürtçe.
İkinci dil(seçmelik): Türkçe.
Bayrağı Sarı , Kırmızı Yeşil renklerden oluşan bir kompozisyon.
Federe Kürt Devletinin Başşehri:Diyarbakır.
Buralardan başlayan ayırım Federe Kürt Devletinin Parlamentosunun , Hükümetinin , Başbakan ve Bakanlarının teşkiline, sınırlarının korunmasına, uluslar arası ilişkilerde tanıkınalacak tavra, iç kolluk güçlerinin teşkiline varıncaya kadar adım adım devam edecektir.
Yanı başımızda Kuzey Irak olayı var, orada bu söylenenlerin tamamı hayata geçti, niye Türkiye’nin Güneydoğusunda bu istekler yerine gelmesin diyerek kimse düşüncelerini keskin sirke küpüne koymasın.Iraklı Kürtlerle Araplar arasında evlilik hemen hemen sıfır.Oysa Türkiye bu açıdan karma karışık bir hale gelmiş. Iraklı Kürtler Irak’ın sadece kuzeyinde yaşıyorlar.Ama Türkiye Kürtleri Türkiye’nin her yerindeler.
Çünkü Türkiye’nin Güneydoğusu ile münasebetlerini bu oranda keskin sirke küpüne koyanların biraz empati yapmalarında fayda var.
Diyelim ki, Türkiye 1000 yıldan beri Kürdistandı, Güneydoğunun bütününde olmasa da büyük çoğunluğunda Türkler yaşıyordu. 1000 yıldan beri topraklarım diye baktığı Kürtlere Türkler isyan bayrağını çektiler ve arada 40 bin insanın ölümüne sebep oldular. Sonucunda Kürtler insafa geldi, seküler bir zihniyetten uzaklaştı ve onlara bir televizyon kanalını tahsis etti, Türkçe yayınlara izin verdi, dahası Üniversitelerinde Türkoloji bölümlerinin açılması çalışmalarını başlattı, Türkçenin seçimlik ders olarak verilmesinin yollarının açılacağı belli oldu denildiği sırada , çıkıp ülkenin bölünmesine sebep olacak taleplerde birisinin bulunmasını Kürtler kabul edermi idi.
Dünya uluslarının giderek birleştiği, Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi, sınırlarını biribirlerine sonsuza kadar açtığı, ayrılık ,gayrılıklarını gidermek için mücadele içerisine girdiği bir dünyada Türklerden Ülkelerinin bölünmesini isteyecek duruma gelmek ve bunu bir anlamda siz yapmaya mecbursunuz noktasına taşımak, bana göre "bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur" noktasına bizi getirmekten başka bir işe yaramaz.
Hele Şerafettin beyin "batılı ülkeler insanlarının bir kısmı silahla eylem yapmaya başladıklarında, demokrasinin kuralları gereği, ya bunlar ne istiyor, neden böyle işlere kalkışıp adam öldürüyorlar diye bir sorar ve silahlı eylemin gerekçelerini ortadan kaldırmaya bakarlar"sözü aşırı iyimserlik olarak göründü bana.
Haklar ve Hürriyetlerin genişletilmesi konusunda hiç birimizin hayal daha edemediği düzenlemelerin ardı arkasına gelmeye başladığı bir sırada Şerafettin Bey gibi ılımlaların federatif ayrımcılığı gündeme taşıması korkuları körüklemekten başka bir işe yaramaz.
Çünkü bu durum Türk sertlik yanlıların ekmeğine yağ sürer ve bakın "onu da ver, bunu da ver, işte görüyorsunuz sonu yok" diyenleri haklı çıkarır. İşler kızışır, adımlar geriye atılır.
Bu defa Şerafettin beyi dinlerken gerçekten yoruldum.
O öyle söylerse…
Bu yazı 2009 yılında yazıldı ve Diyarbakır Söz Gazetesinde yayınlandı.
Yarın Devam edelim.