SIFIR MERKEZ

Şimdi Arnavutluktayız. 3 çocuğumuz var. Bilmiyorum, belki buradan ayrılırken 5 e çıkar. Allah(c.c) neyi nasip eder bilmiyoruz.

Daha önce Dağıstandaydık. Zaten ilk görev yerimiz orası idi.

Dağıstan’a gitmek üzere Türkiye’den ayrılmadan önce ailem artık evlensen diye ısrarcı olmaya başladı. Ben de nasip ne ise o olsun dedim.

Bir hanım bulmuşlar, biri birimizle görüştük. O da ben de bir evlilik birliği kurmamızın mümkün olduğuna karar verdik. Yani biri birimizi beğendik. (Bu cümleyi kurar iken utancını belli eden cümlelerdeki nahiflik insanın yüreğini burkuyor ve dönüp tüm dünyaya EDEP YAHU-EDEP YAHU-EDEP YAHU-Ey Allahım senden edepli olma talebim var, edep, edep diyesi geliyor insanın)

Nişanımız sırasında eşimin ailesine, bakın ben yurt dışına gitme durumundayım. Evlendikten sonra kızınızı da yanımda götüreceğim. Ne kadar kalırız, dönermiyiz, dönmez miyiz bilmiyorum, ben bu şartlarla evlenmek istiyorum dedim.

Sağolsunlar onlar da kabul ettiler. Allah ne nasip etmiş ise o olsun. Resulullah zamanında Mekke ve Medine de yüzbinden fazla sahabi vardı. Zira efendimizin veda haccında yüz bin sahabiye hitap ettiği söylenir. Ama Mekke ve Medine’de medfun bulunan sahabi sayısı on bin kadardır. Geri kalanlar hep ilayı kelimetullah için hicret etmişler. Sizin bu yapacağınız da bir nevi hicret. Cenabı Allah kızımıza da seninle birlikte bunu nasip etmiş ise, bizim diyeceğimiz fazla bir şey yok dediler. Öylesine mutlu oldum ki, anlatamam.

Nişanlandıktan iki gün sonra Dağıstan’a gitmek üzere ayrıldım.

Tam bir sene kaldım Dağıstan’da. Bu süre içerisinde en fazla 5 defa telefonla ya konuştum veya konuşmadım nişanlımla. O da sadece bir kaç cümle ile. Çünkü hem konuşma şartları zor, hem de çok pahalı.

Neyse bir sene sonra döndüm. Evlendik.

Önce Dağıstan’a sonra Arnavutluk’a gittik.

Zaten bizim için bir yerden bir yere gitmek o kadar kolay ki. Her şeyimiz topu topu iki bavul. Topluyoruz. Hadi Ya Allah deyip yola koyuluyoruz.

Şimdi Arnavutluk’ta öğretmenlik yapıyorum. Aslında Arnavutluk ile Türkiye’nin hemen hemen hiçbir farkı yok. Orada biraz bizi sıkan dil konusu idi. Onu da kısa sürede öğreniyor insan.

Eğer sizin çok büyük hayalleriniz, mal mülk edinme çabanız, ev araba alma iştiyakınız, köşk, yalı hevesiniz, hatta bunlardan daha basit bir şekilde yeter artık, buraları bırakayım eve, memlekete dönelim gibi bir arzunuz yok ise, her şey çok kolay.

Üç çocuğumuz oldu. Onlar zaten hepimizden daha kolay bir şekilde bulundukları yerin lisanını öğreniyorlar. Okullarda aldıkları dersler sonrasında öğrendikleri başka lisanlar da var. Ben şimdi çocuklarımın nerede ise kaç lisan bildiğini unuttum. Dağıstan da iken, Avarca, Kumukça, Lakça, Nogayca, Rusça, şimdi burada Arnavutça, İngilizce,Arapçayı öğrendiler. Diğer başka Avrupa dillerini öğrenmeye büyük iştiyakları var.

Yukarıda da söylemiştim biz gittiğimiz yerden hiçbir zaman dönmeyi düşünmedik. Gayei hayalimiz Rabbimizin rızasını kazanmak, Güllerin efendisine layık bir ümmet olmak. Şu anda ailece Arnavutluk vatandaşlığını da almış durumdayız. Yani aynı zamanda biz Arnavut sayılırız. Kendimizi öyle hissediyoruz. Arnavutluktaki her milli olay aynı zamanda bizim Milli duygularımıza hitap ediyor. Arnavutluk bir milli maçı kazandığında biz kazanıyoruz, kaybettiğinde biz kaybediyoruz gibi geliyor. Öylesine duygulanıyoruz. Türkiye ile Arnavutluk Milli maç yapsa, seyretmeye dayanamam.

(BU SON CÜMLELER BUNLAR TÜRKÇÜLÜK YAPIYOR DİYENLERE İTHAF OLUNUR. DEMEK Kİ İNSAN HAKİKİ MANADA İMAN EDİNCE, ONUN KİMLİĞİ İSLAMİYETİ OLUYOR. DİĞER HEPSİ BOŞ, HAM HAYAL. İŞTE DÜN AKŞAM HERKES ONU OKUYOR PROGRAMINDA TÜRKÇE, KÜRTÇE VE İNGİLİZCE LİSANLARINDA ALLAH RESULÜNE NAATLAR YAKILDI. SADALAR SEMAYA ULAŞTI, SONRA DÖNÜP YERYÜZÜNDE YANKILANDI. BAKTIM HEPSİ LA İLAHE İLLALLAH DİYOR)

Burada bildiğiniz gibi eğitim hizmetleri üzerine çalışıyoruz. Öğrencilerimiz var. Bulunduğumuz yerde en büyük problem, günü birlik dışında piknik alanlarının darlığı. Bilindiği üzere biz öğrencilerimiz ile ders dışında fırsat

buldukça boş zamanlarımızı piknik analarında değerlendiririz. Çevreyi çok iyi bilmiyoruz, istiyoruz ki, piknik yapacağımız yer hem deniz görsün, ama aynı zamanda deniz kenarından uzak olsun. Çünkü bu seferki planımız gideceğimiz yerde birkaç gün kalmak, dersler bakımından öğrencilerimizin noksanlarını telafi etmek ve bolca kitap okumak. Deniz kenarlarında böyle yerler var ama, bize göre değil. Zaman da daraldı. Bir öğrencimiz geldi. Hocam dedi, ben rüyamda bir yer gördüm bizim için uygun dedi. Hadi gördüğün yeri gidip görelim dedim. Gittik. Bahçeli güzel bir ev, aynı zamanda denize bakıyor. Sahibi Müslüman bir hacı amca. Selam verdik. Oturduk. Sebebi ziyaretimizi anlattık. Allah Allah dedi. Ya ben de sizleri bekliyordum. Ben de rüyamda nurani bir zat gördüm, gençler sana gelecek onlara yardımcı ol dedi. Çok az bir ücret karşılığında hem kalacağımız yer bulduk, hem de Hacı Amca bize kendi evinin yiyeceklerinden bol bol ikramda bulundu.

İşte bizim hayatımız böyle. Buralarda ne kadar kalırız bilmiyorum. Şimdi üç çocuğumuz var. Ayrılır iken belki 5 e çıkar. Ama biz bavulumuz hazır bir şekilde bekliyoruz. Buradan gidiyorsunuz, bir başka yerde size ihtiyaç var denildiğinde, yarım saat içerisinde yola çıkacak durumdayız. Öyle malımız, menalimiz yok. Veya bir gün size artık ihtiyaç kalmadı, ülkeye dönüyorsunuz dediklerinde de, içimiz burkulur ve gelir ülkemizde bize terettüp eden başka görevler var ise yapmaya çalışırız. Bu iş böyle bir iş, bu sevda böyle bir sevda.

Bu sevdanın ince tellerine M.B. gibilerin bodoslama daldığı günleri yaşıyoruz. Düşünsenize bu insanın bir gün gelip bizlere istikamet tayin edeceğini… dünyanın sonu geldi galiba.

Son söz.

Yaradan, yeri göğü yaradan.

Kan akıyor yaradan.

Herkesin ver muradın.

Bizim de ver yaradan.