SİLAHIN GÖREVİ BİR YERE KADARDIR

Osman Öcalan silahın dönemi bitti dediği için örgütten tecrit edildi.

Ben fikren ve zirken hiçbir zaman aracı bir unsur olarak kabul etmesem de bugün silah bütün toplumların belli fikirleri kabul ettirme aracı olmuştur. Tabii ki silahlı eylem bir araçtır, amaç değildir. Eğer siz silahlı eylemlerde bulunmayı amaç haline getirir iseniz, bir başkasının sert duvarına çarparsınız. Eylemler sonucu ne elde edilir ise edilsin yetinmemek, sonuna kadar eylem anlayışı ile hareket etmek, bir kaostur, bir açmazdır.

Şurası unutulmamalıdır ki,bir insan bir fikri, bir eylemde bulunmayı zorla kabul etmiş ise, onu içine atar ve imkan bulur ise, gün gelir bunun hesabını sorar.

PKK Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı silahlı isyan hareketi başlattı. O bu hareketi ile Türkiye Cumhuriyetinden ayrılarak,  Marksist, Leninist temelde bir Cumhuriyet oluşturma gayretine girdi.

Marksist-Leninisit felsefenin bir başka en iyi uygulayıcısı olduğu söylenen Stalinist bir yaklaşım ile, hiçbir fikri mücadeleye girişmeden kaybettiği haklarını silahlı mücadele yolu ile elde etmeye çalıştı.

Bendeniz bu kadronun en üst düzeyinde insanlarını Diyarbakır cezaevinde ve Diyarbakır 7.Kolordu Sıkıyönetim Mahkemelerinde tanıma imkanı buldum.

Hemen hepsi canlarını dişlerine takmış, silahlı mücadeleden asla vazgeçme niyetinde olmayan genç insanlardı.

Mehmet Hayri Durmuş, Celalettin Delibaş, Yıldırım Merkit, Mustafa Karasu, Hıdır Alabalık, Ergani gurubu Ağa Bal, Bedri Karaoğlan, Birecik Gurubu Ahmet Öğretmen ve arkadaşları  v.s .

Bir ideal uğruna bu insanlardan çokları hayatlarını kaybettiler.

Ama aynı zamanda söz konusu ideale ulaşma konusunda hiçbir suçu günahı olmayan binlerce insanın da hayatına kıydılar.

PKK silahlı isyan hareketini herkesin bildiği üzere ayrı bir devlet kurma hayaline bina etmişti.

Benim bildiğim 1978 yılında başlatmış oldukları mücadelede 35 yıl geride kaldı.

Onlarla birlikte söz konusu mücadeleye kalkışan daha çok örgüt vardı. Rizgari, Ala Rizgari, Tekoşin, Kawa, Denge Kawa, Özgürlük, Özgürlük Yolu v.s.

Bunlar süreç içerisinde PKK içerisinde eridiler.

Oysa ilk ortaya çıktığında bölgeye en yabancı örgüt PKK idi.

Zira yukarıda isimlerini saydığım diğer örgütler PKK için KONTRA örgüt diyorlardı. Yani halkın içerisinden çıkmamış, yukarılarda bir yerlerde tezgahlanmış, Kürt özgürlük hareketini bölmek, parçalamak amacıyla teşkilatlandırılmış şer bir örgüt olarak telakki ediliyordu.

Hatta belki insanlar inanmayacaklar, o dönemlerde PKK dan tutuklananların davalarına bakmak üzere görev alan Diyarbakırlı Avukatlar, kendi meslektaşları arasında yana gözle süzülen kişiler konumuna sokulmuşlardı. Onlar Nebi Camii arkasındaki işhanında yazıhane açınca, orada bulunan bütün esnaf dükkanlarını boşaltmak zorunda kalmışlardı.

Öyle veya böyle işi tezgahlayanlar olayı bugüne kadar getirdiler.

PKK dahil Türkiyeli Kürtlerin kahir ekseriyetinde oluşan fikir, Türkiye topraklarında bağımsız bir Kürdistan Devleti çıkarmanın mümkün olmadığıdır.

Bunu ben söylemiyorum. Başta İmralı, Kandil ve BDP nin şu anda bağımsız bir Kürdistan kurma düşüncesinde olmadıklarını yüzlerce kez ilan ettiler. Bunlar Türkiye’yi bölme parçalama gibi bir niyetlerinin olmadığını, böyle bir düşüncenin uygulanabilir durumda bulunmadığını gördüklerini açıkladılar.

Yani Bağımsız Kürdistan hayalinin sahipleri, o düşüncelerinde muvaffak olamadıklarını zımnen kabul etmişlerdir.

Bağımsız bir Devlet kuramamak ayrı bir şeydir. PKK nın ayrı bir devlet kurmada başarılı olamaması, tümden bir yenilgi anlamına da gelmemektedir.

Zira bütün dünya öyle veya böyle PKK sayesinde Kürt realitesini kabul etmiştir.

Türkiye dağ Türkleri dediği kendi vatandaşlarından nerede ise 15-20 Milyonunun ülkenin her tarafında yaşayan ayrı bir ırka mensup Kürtler olduğunu yine bu sayede kabullenmek zorunda kalmıştır.

Zira 2005 yılı Ağustos ayında Diyarbakır’da Sayın Başbakan TOKİ konutlarının teslimi sırasında yapmış olduğu konuşmada, Kürt vatandaşlarımıza bugüne kadar haksızlık yapıldı ise ben bundan dolayı vatandaşlarımdan özür diliyorum demiştir.

1991 yılında Demirel’in Erdal İnönü ile birlikte Diyarbakır eski Belediye Binası balkonundan yaptığı konuşmada Kürt Realitesini tanıyorum sözü, Devlet tarafından ancak Sayın Başbakanın 2005 yılındaki konuşmasından sonra ete kemiğe bürünmüştür.

Başta Türkiye olmak üzere dünyada birçok ülke PKK yı bir terör örgütü olarak görüyor.

Ak Parti iktidarı ile gerçekten hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği haklara kavuşan Kürt vatandaşlarımızın elde ettiklerini burada yeniden yeniden sayıp dökmenin bir anlamı yok. Bu aynı zamanda bu insanlara yapılmış bir haksızlık olur.

PKK lılar halen dahi bu hakları silahlı mücadele sonucu elde ettik diyorlar. Bu düşünce tümden anlamsızdır, doğru değildir diyenler çok.

Ak Parti sözcüleri, mesela Hüseyin Çelik bey, biz terör devam etse de bu hakları vereceğiz, zira biz terör var diye bu hakları vermekten asla imtina etmedik, bundan sonra da verdiğimiz sözlerden dönmemiz için bir sebep görmüyoruz diyor. Bu konuda Ak Partinin samimi olduğu ortadadır. Zira bu insanlar bir Müslüman Feraseti içersinde olaylara yaklaşmışlar ve Kürtlerin sahibi oldukları hakları iade etmişlerdir.

Zaten bu sebeple değil mi ki, Osman Öcalan’dan sonra Osman Baydemir silahlı mücadelenin artık zemini kalmamıştır. Bundan sonra siyasi zeminde mücadele sürdürülmelidir demiştir. Her ne kadar Osman Bey haksız bir şekilde Abdullah Öcalan’dan azar işitmiş ise de, şimdi silahların miadını doldurduğuna dair adımları atan bizzat Abdullah Öcalandır. Kandili silahsız mücadeleye sevk etmek için adeta yırtınıp durmaktadır.

Kandilden Cemil Bayık’ın, Diyarbakır’dan Milletvekili Nursel Aydoğan’ın sürecin sona erdiği, Ak Partinin ve Sayın Başbakanın sürecin bundan sonraki aşamaları için kendilerini ikna etmesi gerektiği yolundaki açıklamaları, paketin açıklanmasından sonra yazdığım yazıda belirttiğim üzere bir bıçak sırtını ifade ediyor.

Sayın Başbakan son paketi açıklar iken, bunun bir süreç olduğunu, daha alınması gereken çok mesafe bulunduğunu söyledi. Aslında onun şimdiye kadar yaptıkları bundan sonra da yapacaklarının teminatı iken, şimdi Cemil Bayık’a ve Nursel Aydoğan’a ne oluyor ki, karanlık suda balık avlamak istiyorlar.

Hani insanlar size dönüp dese peki sen niye verdiğin sözleri yerine getirmedin, senin yeniden teröre bulaşmayacağın konusundaki garantin nedir, en geç Eylül başına kadar bütün militanlarını dağlardan çekecektin, niye bunu yapmadın, ben sana nasıl güveneyim dese, verilecek olan cevap nedir.

Acaba Türkiye dağlarındaki militanların tamamı gerçekten verilmiş olan söze uygun olarak tümden çekilmiş olsa idi, açıklanacak olan paketin sınırları daha farklı olmaz mı idi diye düşündünüz mü?

Osman Öcalan, Osman Baydemir, Abdullah Öcalan’ın silahlı mücadele dönemi sona ermiştir. Silah yapacağını yaptı, bundan sonra siyaset kendisine verilen görevi yerine getirmelidir yaklaşımı asla yabana atılmamalıdır. Bir an için örgütün bu sağduyulu sesleri dikkate almadığını var sayalım, bunca emekten, bunca gayretten, bunca iyiniyetli paketlerin açıklanmasından sonra yeniden silaha sarılmakla, başta Türkiye halkını ve Uluslar arası kuruluşlar ile Devletleri yanına alan bir Türkiye’nin bu mücadelede vereceği kayıp, sizin kaybınızın çok çok altında olacaktır.

O hep hayal ettiğiniz  Suriye misali bir halk ayaklanması bu ülkede olmaz. Hele ki bu ülkenin Demokrasisi kimi batılı ülkelere bile örnek hale gelmek üzere iken…

Ha bir de uluslar arası organizasyonlara kurban gitmek var ki, bütün imajın çizilmesine sebep olur.