SİYASET Mİ DİNOZORU, DİNOZOR MU SİYASETİ YENECEK
Aklı olana, vicdanı olana, birazcık insaf ve merhameti olana /hele bir de sorumluluk makamında ise/ülkemizin yaşadığı 30 yıllık savaşı görmezden geliyor, bu işin sürgit devam etmesini arzuluyor, ölen ölür, kalan sağlar bizimdir felsefesi ile hareket ediyor denilemez. Böyle bir ön kabul herkesi "kötüniyetli" saymak anlamına gelir ki, o zaman insanlar kalkar sizin "iyiniyetinizden" şüphe eder.
Sayın Baykal’ın Kürt sorununda ,Sayın Başbakanın başlatmış olduğu açılım sürecine ilişkin itirazları var. Baykal bu itirazlarını çok yüksek perdeden seslendirdi. Onun bu tarzı herkeste , Baykal bu sorunun çözümünü istemiyor, terör ile mücadele silahlı güçlerin sevk ve idaresinde sonsuza kadar devam etmeli ve bu sorun nasıl namluların tetiklenmesi ile patlak verdi ise, aynen öyle de yine namluların ölüm kusması ile neticelenebilir ve çözülebilir noktasında, oysa onun bu görüşü doğru olsa idi, 30 yıldan beri susmayan namlular , bizi /ülkeyi/ ilk günkü noktada "tutar"dı. Ama görünen o ki, Türkiye "sorunun toplumun bütünündeki siyasallaşma sürecine" bakıldığında çok gerilere düşmüş vaziyette. Demek ki, sürecin bu şekilde susmayan silahlarla sürdürülmesi halinde, bu defa 30 yılda değil, 10 senede hiç hayal edemeceğimiz bir "fatura" yı ödemek zorunda kalırız.
Sayın Baykal’ın meseleye bir de bu açıdan bakmasında çok büyük yarar var. Çünkü o,rastgele bir insan değil. Türkiye’nin en eski partisi olan CHP nin genel başkanı. Onlar kendilerini "biz devleti kuran partiyiz" diye değerlendiriyorlar. Yani madem biz devleti kurduk, onun bekası da bizi ilgilendirir diyorlar. Kamuoyunun onların bu algısana yaklaşımı "duyarsızlık ile malül" olsa idi, konu es geçilir, nerede ince ise ordan kopsun denilirdi. Ama herkes gibi Sayın Başbakan da onların bu "özel" konumunu gayet iyi bildiğinden, olayı MHP nin algılamadaki tutarsızlığına yorup CHP ye "hadi canım sende" demedi. Israrlı bir şekilde Sayın Bakyal ile görüşmenin yollarını aradı. O yol şimdi mektuplaşma ile yol almışa benziyor. Yakında yüz yüze görüşme gerçekleşecek.
Mektuplaşma ile başlayan görüşme trendinin, "görüşmeler bir televizyon kanalı tarafından kaydedilsin, sonra istediğimiz bir zamanda bu görüşme yayınlansın" biçimindeki "mağazin" boyutundan Sayın Baykal kurtulacak olursa , konuyu daha ciddi bir şekilde değerlendirir zannediyorum.
Aslında keşke bu görüşme basına açık bir şekilde yapılsa, Türkiye eni konu bu meseleyi iki önemli kişinin ağzından birebir dinlese. Tarihe çok önemli bir kayıt düşülmüş olurdu.
Fakat siz her zaman "kör"e kör diyemezsiniz. Doğrudur, kör kördür, fakat bunu onun yüzüne karşı ifade etmeye kalkıştığınızda , bu tavrınız "haraket" olarak algılanır.
Başbakanın elinde şu anda toplumun bilmesi gerçekten yararlı olmayacak , bir sürü spekülasyona sebebiyet verecek bilgiler var ve bu bilgilerin toplum ile payaşılması meseleyi daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramıyacak ise, görüşmenin belirli bir diplomatik düzeyde görüşülmesi daha faydalı olmaz mı?
Şimdi CHP nin Sayın Başbakana göndermiş olduğu mektup ve ekindeki raporlar kamuoyuna biraz yansıdı. CHP lideri soruna bakış açısını ortaya koyuyor ve işin özünde Hükümetin atacağı demokratik açılımların ülkeyi bölünmeye götüreceğini ifade ediyor.
Ama bu arada 1989 yılında kendisinin de işin başında olduğu bir komisyon tarafından hazırlanan raporu mektubunun ekinde göndermeyi ihmal etmiyor.
Yani bu rapora sahip çıkıyor.
İşte o raporda birkaç bölüm.
"Cumhuriyeti kiranlar laikliği ve etnik ÇOĞULCULUĞU temel ilke olarak benimsemişlerdir"
"Doğu ve Güneydoğu Anadolu sorunu da , Kürt sorunu da Türkiye’nin demokratikleşme ve demokratik haklar sorunu ile iç içedir. Nitekim sorunların yoğunlaşarak arttığı dönem, demokrasinin askıya alındğı dönemdir"
"Terörle mücadele elbette yapılacaktır. Ancak terör örgütünün silahlı mücadelesi ileri sürülerek halka yapılan baskı haklı gösterilemez. Bu silahlı örgütün tuzağına düşmektir"
"Demokratikleşme düzenlenesi içerisinde Anayasadan başlayarak bütün ilgili yasal düzenlemeler demokratik hukuk ilkelerine uygun hale getirilecektir"
"Kürt kimliğini kabul ederek kendine "Kürt Kökenliyim" diyen yurttaşlara , bu kişikilkerine , hayatın her alanında istedikleri gibi ve özgürce belirleme hakkına sahip olmaları olanağı sağlanacaktır. BU ÇERÇEVEDE ANADİL YASAĞI İLE İLGİLİ HER TÜRLÜ YASAL DÜZENLEME YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILACAK, YURTTAŞLARIN ANADİLLERİNDE SERBESTÇE KONUŞABİLMELERİ , YAZABİLMELERİ, ÖĞRETEBİLMELERİ, BU DİLLERDE DEĞŞİK KÜLTÜR ETKİNLİĞİNDE BULUNMALARI GÜVENCE ALTINA ALINACAKTIR. Anadil yasağının kalkması ile anadillerin yurttaşların yaşamında özgürce kullanılması ve bu dillerde yayın yapılması olanağı sağlanmış olacaktır"
"toplundaki değişik kültür ve dillerin topluma , tarihe ve kültürlere saygı anlayışı içrisinde akademik bir çalışma olarak araştırılması devlet eliyle düzenlenecek, bu amaçla araştırma birimleri , enstitüler kurulacaktır"
"Farklılıklar yasaklarla engellenemez"
Sayın Baykal bu rapora şöyle bir sunuş yazısı yazmış.
"Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin başarıya ulaşabilmesi çin tabu sayılan konuların bir bir ele alınıp açıklığa kavuşturulması gerekir. Arkadaşlarımızın ortaklaşa emeğinin ürünü olan bu çalışmada, Türkiye’nin demokratik bir toplumsal yapıya kavuşabilmesi için çözmesi şart olan Kürt sorununun, ilk defa iktidara aday kitlesel bir partinin uygulama programında yazılı bir belge ile yer veriliyor.Resmi politikaların yok saygıdığı bu konu önyargısız bir anlayışla , korkusuzca tartışılmadığı sürece toplumsal barışı sağlayacak siyasi programların ortaya çıkarılması olanaklı değildir.Türkiye insanların dil, etnik köken,gelenek, kültür farklılaşmasını toplunun bütünlüğü içinde ortaya koymaktan korkmamalıdır. Devletin bu farklılaşmaları yasaklar koyarak engellemesi de , özendirmesi de yanlıştır.Asililasyona, var olan bir etnik yapıyı inkara dönük yaklaşımlarla bu sorunun çözülemeyeceği artık anlaşılmalıdır. Bu çalışmalarla Kürt sorunu kapalı kapılar ardında konuşulan ve sözün belirsizliğine dayanan bulanıklığından kurtularak partimiz öncülünğende gün ışğına çıkmış oluyor"
Rapordaki belirlemeler ve bu rapora bir sunuş yazısı yazan Baykal’ın sorunun gerçekten kavranmış olduğunu gösteren vurucu değerlendirmelerini Sayın Başbakan Baykal ile yapacağı görüşme masasının üstüne koysun. Bu taleplerin nasıl gerçekleştireceğini sorsun. Hangi yasal adımları beraberce atacaklarını ondan öğrenmeye çalışsın. Tabii bu beyanlarımla "körü dara sıkıştırsın" demiyorum. O gün söylenenlerin bugün ilk planla yapılması mümkün olmayanları var. Ama bugün atılan adımlar, yarın /ki ona orta ve uzun vade diyorlar/atılacak adımların ön habercisi olmaya namzet olsun. Toplum bunu anlar ve eğer bu adımlar sorunu çözmede başarının anahtarı olursa, CHP sanmasın ki kaybeder.
Bu görüşmenin sonucunu merakla bekliyoruz.
Müşterek toplantıların yapılmasına akademisyenler düzeyinde devam mı edilecek? Parlamentoya hangi kanunlar en kısa sürede gelecek? CHP nin bunlara desteği ne olacak? hep birlikte göreceğiz.
Ve biz o zaman kim iyiniyetli, kim kötü niyetli deme imkanına kavuşmuş olacağız.
CHP mektubuna eklediği rapora sahip çıkar ve gereğinin ifası için adımlar atarsa, yeniden Türkiye’nin partisi olur. Yoksa bölgeden bütünü ile kopar, bölge de ondan. Ayrımcılığın adı konur. Kanla beslenmeye devam edilir.
Sonunda ortalığı dinozorlar alır.