SİZ ÇOCUKLARINIZIN İSMİNİ TAYYİP BIRAKIR MISINIZ?
Bundan sonra sık sık Sayın Başbakanın Müslüman ülkelerde Miting yaptığına şahit olur isek, şaşmayalım.
Bosna’yı ziyaretinde de Sayın Başbakan bir nevi miting yapmıştı. Son miting Lübnan’ın Başkenti Beyrut’ta oldu.
Osmanlı bakiyesi topraklarda "Müslümanlıklarını" koruyabilenlerin, Türkiye’ye karşı çok büyük sevgileri var.
Ak Parti hükümetleri zamanında bu sevginin giderek arttığını ve bu durumun devam etmesi halinde gelişmelerin tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşacağı anlaşılıyor.
Yeni Türk Devletinin oluşumunda İngilizlerin "büyük parmaklarının" çok işler çevirdiği biliniyordu.
Kurulan bu Devletin özellikle İslami köklerinden koparılması hedeflendi.
Devrim kanunları ile Osmanlının Ana yurdu olan bu topraklarda ne kadar İslam adına "maddi, manevi eser" var ise hepsinin üzerine birer çizik çekildi.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sonrasında ilk iş olarak Ayasofya’yı Cami haline getirmesi, İslam’ın İstanbul’a ilk damgası olmuştu.
Fakat devrimciler de ilk iş olarak bu "mührü" kazımakla işe giriştiler ve Ayasofya Camisini kapatarak müze haline getirdiler.
Ne demek müze? Müze nedir ya?
Allah adına yapılan bir eseri, O’nun adından çıkarıp başka bir hale getirenlerle ilgili olarak, Allah’ın ilencinin ne büyük olduğunu insanlar bilmiyor mu? Elbette biliyorlardı, fakat O’nu takmadılar, kendi bildiklerini "yeni din" olarak lanse ettiler.
Ayasofya Kilise olarak yapıldı, Cami olarak 6 yüzyıl hizmet verdi, yani müzeye çevrilinceye kadar burada Allah’ın adı anıldı.
Şu andaki statüsü ile neyin adının anıldığını, dünya alem biliyor.
Türkiye tüm değerlerinden kopuk bir vaziyette batı "eksenine" oturtuldu.
Bu bilinçli tercih, Türkiye’yi nesebi belirsiz bir hale getirdi.
Halk sarı sarı saçlı, mavi gözlü batılıların babası olmadığını biliyordu, ama, mecburen "sana baba diyebilir miyim" tazyikinden de kurtulamıyordu.
Halka giydirilen deli gömleğinin ömrü, tüm baskılara rağmen, çok şükür 100 yılı bulmadı.
Büyük İslam Milleti, son 30 yılda büyük uyanış gösterdi.
Halk deli gömleği içerisinde akıllı rolü oynamaktan bıktı.
Akıllı isem önce bu deli gömleğinden kurtulmam gerekir "aklılığını" gösterdi.
İslam milletlerinin basiret kanalları açıldı.
Başlarındaki batılı efendilerinin "köleliğine" alışmış sergerdelerden kurtulma kararı verdi.
O sebeple Tayyip Bey "Bosna’da da, Lübnan’da da, Şam’da da, Gazze’de de" çok rahat miting yapar gibi halklarla konuşmaya başladı.
Şimdi batı dünyası bize ekseniniz kaydı diyor.
Allah aşkına o ekseniniz kaydı diyenlere soralım bakalım, Tayyip bey size gelse Bosnada, Ürdünde, Şamda yaptığı konuşmalara benzer hitapta bulunsa dinler misiniz?
Essalamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu dese,
Ve aleykumusselamu ve Rahmetullahi ve Berekatuhu diye cevap verir misiniz?
Konuşmanın bitiminde,
Zılgıt çeker misiniz?
Siz çocuklarınızın ismini Tayyip bırakır mısınız?
Sayın Cumhurbakanımız da "Türkiye’nin ekseni kaydı diyenlere, şunu söylemek istiyorum, asıl şimdiye kadar Türkiye’nin ekseni yanlıştı, şimdi eksenine oturdu" derken bu gerçeğe çok güzel işarette bulundu.
Sayın Başbakan tüm İslam ülkelerine, SHENGEN ÜLKELERİNİN YAPTIĞINA BENZER bir münasebet kurulmasını teklif ediyor.
Yani tüm kapılarımızı biri birimize açalım, ticaret yapalım, ticaret yapmaktan korkmayalım. 70 MİLYON İNSANIN TİCARET YAPMASI GÜZEL BİR ŞEY İSE, BÖLGEDEKİ 300 MİLYON İNSANIN BİRİ BİRLERİ İLE TİCARET YAPMASI NEDEN KÖTÜ OLSUN demek istiyor. İnşallah gerçekleşir, ve
"Bir zamanlar biz de Millet, hem nasıl Milletmişiz,
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.
Kapkaranlıktan afaki insaniyetin.
Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin." Akif merhumun tarif ettiği gerçek gün yüzüne çıkar. Ayasofya dahil TÜM KAPILAR açılır.
Aklın yolu bir, hatırlarsanız Diyarbakır Söz Televizyonunda yaptığım 2004 yılındaki bir konuşmada, aynen bunlara değinmiş ve İran, Irak, Suriye ile aramızda neden kapılar var demiştim.
Türkiye eksenine oturdu,
Allah kaydırmasın.
Bosna’yı ziyaretinde de Sayın Başbakan bir nevi miting yapmıştı. Son miting Lübnan’ın Başkenti Beyrut’ta oldu.
Osmanlı bakiyesi topraklarda "Müslümanlıklarını" koruyabilenlerin, Türkiye’ye karşı çok büyük sevgileri var.
Ak Parti hükümetleri zamanında bu sevginin giderek arttığını ve bu durumun devam etmesi halinde gelişmelerin tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşacağı anlaşılıyor.
Yeni Türk Devletinin oluşumunda İngilizlerin "büyük parmaklarının" çok işler çevirdiği biliniyordu.
Kurulan bu Devletin özellikle İslami köklerinden koparılması hedeflendi.
Devrim kanunları ile Osmanlının Ana yurdu olan bu topraklarda ne kadar İslam adına "maddi, manevi eser" var ise hepsinin üzerine birer çizik çekildi.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sonrasında ilk iş olarak Ayasofya’yı Cami haline getirmesi, İslam’ın İstanbul’a ilk damgası olmuştu.
Fakat devrimciler de ilk iş olarak bu "mührü" kazımakla işe giriştiler ve Ayasofya Camisini kapatarak müze haline getirdiler.
Ne demek müze? Müze nedir ya?
Allah adına yapılan bir eseri, O’nun adından çıkarıp başka bir hale getirenlerle ilgili olarak, Allah’ın ilencinin ne büyük olduğunu insanlar bilmiyor mu? Elbette biliyorlardı, fakat O’nu takmadılar, kendi bildiklerini "yeni din" olarak lanse ettiler.
Ayasofya Kilise olarak yapıldı, Cami olarak 6 yüzyıl hizmet verdi, yani müzeye çevrilinceye kadar burada Allah’ın adı anıldı.
Şu andaki statüsü ile neyin adının anıldığını, dünya alem biliyor.
Türkiye tüm değerlerinden kopuk bir vaziyette batı "eksenine" oturtuldu.
Bu bilinçli tercih, Türkiye’yi nesebi belirsiz bir hale getirdi.
Halk sarı sarı saçlı, mavi gözlü batılıların babası olmadığını biliyordu, ama, mecburen "sana baba diyebilir miyim" tazyikinden de kurtulamıyordu.
Halka giydirilen deli gömleğinin ömrü, tüm baskılara rağmen, çok şükür 100 yılı bulmadı.
Büyük İslam Milleti, son 30 yılda büyük uyanış gösterdi.
Halk deli gömleği içerisinde akıllı rolü oynamaktan bıktı.
Akıllı isem önce bu deli gömleğinden kurtulmam gerekir "aklılığını" gösterdi.
İslam milletlerinin basiret kanalları açıldı.
Başlarındaki batılı efendilerinin "köleliğine" alışmış sergerdelerden kurtulma kararı verdi.
O sebeple Tayyip Bey "Bosna’da da, Lübnan’da da, Şam’da da, Gazze’de de" çok rahat miting yapar gibi halklarla konuşmaya başladı.
Şimdi batı dünyası bize ekseniniz kaydı diyor.
Allah aşkına o ekseniniz kaydı diyenlere soralım bakalım, Tayyip bey size gelse Bosnada, Ürdünde, Şamda yaptığı konuşmalara benzer hitapta bulunsa dinler misiniz?
Essalamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu dese,
Ve aleykumusselamu ve Rahmetullahi ve Berekatuhu diye cevap verir misiniz?
Konuşmanın bitiminde,
Zılgıt çeker misiniz?
Siz çocuklarınızın ismini Tayyip bırakır mısınız?
Sayın Cumhurbakanımız da "Türkiye’nin ekseni kaydı diyenlere, şunu söylemek istiyorum, asıl şimdiye kadar Türkiye’nin ekseni yanlıştı, şimdi eksenine oturdu" derken bu gerçeğe çok güzel işarette bulundu.
Sayın Başbakan tüm İslam ülkelerine, SHENGEN ÜLKELERİNİN YAPTIĞINA BENZER bir münasebet kurulmasını teklif ediyor.
Yani tüm kapılarımızı biri birimize açalım, ticaret yapalım, ticaret yapmaktan korkmayalım. 70 MİLYON İNSANIN TİCARET YAPMASI GÜZEL BİR ŞEY İSE, BÖLGEDEKİ 300 MİLYON İNSANIN BİRİ BİRLERİ İLE TİCARET YAPMASI NEDEN KÖTÜ OLSUN demek istiyor. İnşallah gerçekleşir, ve
"Bir zamanlar biz de Millet, hem nasıl Milletmişiz,
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.
Kapkaranlıktan afaki insaniyetin.
Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin." Akif merhumun tarif ettiği gerçek gün yüzüne çıkar. Ayasofya dahil TÜM KAPILAR açılır.
Aklın yolu bir, hatırlarsanız Diyarbakır Söz Televizyonunda yaptığım 2004 yılındaki bir konuşmada, aynen bunlara değinmiş ve İran, Irak, Suriye ile aramızda neden kapılar var demiştim.
Türkiye eksenine oturdu,
Allah kaydırmasın.
Yazarın Önceki Yazıları