SONRA AKLIMA GELDİ Kİ

İnsan bazı şeyleri niye ihmal eder, hiç anlamam. Aslında her ikimiz için de önemli bir anı olmasına ve görmek için çok yakın olmamıza rağmen, gidip de Aydın Menderes beyi ziyaret etmediğime şimdi daha fazla yanıyorum.

Evet, eski Başbakanlardan Rahmetli Adnan Menderes’in en küçük oğlu Aydın Menderes 65 yaşında hayatını kaybetti. Bir aile ancak bu kadar musibete maruz kalır.

Rahmetli Başbakan Adnan Menderes ihtilalciler tarafından maalesef idam edildi.

27 Mayıs 1960 tarihinde ihtilal yapıldığında radyolar Adnan Menderes’in kanunun elinden kaçarken, Eskişehir’de yakalandığını söylüyor ve “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu” marşını çalıyordu.

İhtilal yapılmış, hükümetin görevine son verilmiş, Bakanlar, milletvekilleri, üst düzey askeri ve sivil bürokratlar toplanmış, yani bu sivil insanlara tam bir engizisyon uygulanmaya başlanmış, ama radyolar “olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu” marşını çalıyor, böylece toplumda “düşüklerin” kardeşi kardeşe kırdırdığı imajı oluşturulmaya çalışılıyordu.

Kara propaganda ile öylesine tezvirat yapılıyordu ki, anlatılanlar herkesin kanını donduruyordu.

Güya hükümet güçleri Üniversite gençlerini okullarından, yurtlarından alarak kıyma makinelerinde çekmiş ve böylece büyük katliama imza atmışlardı.

İşte olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu tezviratı da “kıyma makinelerinde katledilen!!! Gençler için” uyarlanmış, hüzün dolu, şarkı ile marş karışığı bir ker(ev)iz uyarlamasıydı.

Benim babam Demokrattı.

Havaların iyice ısınmaya başladığı günlerde, ben babamın bir açıklama yapmasını bekliyordum. Henüz 8 yaşında idim, ama birçok şeyi kavrayacak durumdaydım. Nasıl olur da Üniversite gençlerini kıyma makinelerinde doğrayan kişileri bugüne kadar desteklemiştik. Herhalde bu konuda babam bir açıklama yapar diye bekliyordum.

Çarşıdan eve geldi, cebinden çıkardığı kuşe kağıda basılı, ama renksiz bir mecmuayı ortaya attı. Yanlış hatırlamıyorsam, Hayat Mecmuası idi. Ben ilk defa böyle bir mecmua görüyordum. Mecmuanın yapraklarını çevirmeye başladım. Baştan sona İhtilal yapan askerlerin resimleri ile dolu idi. Hızlıca yapraklarını çevirdim, tekrar başa döndüğümde, en üstekinin yüzüne tükürdüm.

O yıllarda Çermikliler birileri ile kavga ederken, bir taraftan hemen ayakkabılarını çıkarır, hasmına onunla yüklenir, diğer taraftan, ayakkabı ile vurmaya değer bulmazlarsa, yüzüne tükürürlerdi.

Benim bu hareketime babam, “bunu bir daha yapma, beni de alıp götürürler” deyince işin ciddiyetini anladım. O zaman da bu zamana “alıp götürme” lafı bende şafak attırır. Aman ne yaptım, ya babamı da götürürlerse diye iç geçirdim. Sonraki gelişmeleri içime attım.

Ben babamla her gece kısa dalga bilmem kaç kilo hers’ten yayın yapan radyodan Yassıada yargılamalarını dinlerdik. Radyodan Yassıada yargılamalarını dinlerken, sebebini çok iyi bilmiyorum, evimizin bütün pencere ve perdelerini kapatırdık. Benim o yargılamalardan zihnimde hep Merhum Menderesin “Reis Bey Efendi Hazretleri” cümlesi kalmıştır. Bir de bu yayınları izlerken babamın ağlamaları. O ağlarken doğal olarak ben de ağlardım.

O kadarını hatırlamıyorum ama, 17 Eylül 1961 tarihinde rahmetli Menderes İdam edildiğinde, gök yüzü kara bulutlarla kapanmış ve ardından büyük yağış gelmiş olduğunu hep duydum.

Yüksel Menderes 1972 yılında intihar etti.

Merhum Menderes’in oğullarından Mutlu Menderes 1978 yılında bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

En küçük oğul Aydın Menderes ise 23 Aralık 2011 Cuma Günü akşam 20.30 da aramızdan ayrılarak hakkın rahmetine kavuştu.

Ankara da olmamıza rağmen gidip de geçmişi yâd edemedik.

Ama Cumartesi günü hafif kar yağışı altında Kızılay’dan Ulusa kadar yürüdüm. Hacı Bayram Veli Camiine girdiğimde cenaze oradaydı. Önce Fatiha okudum, sonra Namaz kılmak üzere Camiye girdim.

Öğlen namazı bitiminde merhumun cenaze namazını da kılmak nasip oldu. Ardından cenazesine omuz verdik ve onu hakkın rahmetine uğurladık.

Pazar günü bir başka toplantıya iştirak ettim. Orada emekli Albaylar falan vardı. Her oylama öncesinde “tamam karar verilmiştir” deyince tepem attı.

Ne karar verilmiştir deyip duruyorsunuz, gereği düşünüldü Bakanların asılmasına, gereği düşünüldü başbakının idamına, gereği düşünüldü ihtilal yapılmasına, gereği düşünüldü tankların Erzincan’dan Erzuruma yürütülmesine, gereği düşünüldü tankların Sincan sokaklarını arşınlamasına, bıktık artık sizden, düşün milletin yakasından, yeter artık dedim.

Sonra aklıma geldi ki, 27 Nisan bildirisini yayınlayan adama 1 milyon dolarlık zırhlı arabayı da biz vermişiz.