SÖZLERİM LAF OLSUN TORBA DOLSUN DEĞİL
2002 yılında yapılan seçimlerde, 363 milletvekili çıkaran Ak Parti iktidara geldi.
Ak Parti iktidarını oluşturan Milletvekillerinin seçildikleri illerden Ankara’ya geldiklerinde, ilk işlerinin, yoğun biçimde illerinin ekonomik yapısını güçlendirmeye yönelik çalışmalar yapmak olduğunu gördüm.
Ben gittiğim yerde önce iyi bir gözlem yapmaya çalışırım. Özellikle insanların davranışlarına dikkat ederim. Ne yer ne içerler, kendilerine bir şey sorulduğunda ne cevap verirler, nasıl cevap verirler, kılık kıyafetleri nasıldır. Nasıl bakarlar, nasıl konuşurlar, kendilerine olan öz güvenleri ne durumdadır, bütün bunlara dikkat ederim.
Vekil olup Ankara’ya geldiğimde de bu konuları kavramak için elimden geldiğince gayret gösterdim.
Gördüğüm ilk şeylerden birisi, doğu ve güneydoğu illeri hariç tutulacak olur ise, orta, kuzey, güney ve batı Anadoludan seçilen milletvekillerinin yatırımlar konusunda birlikte hareket ettikleri ve bu amaçla bakanlıkları gece gündüz ziyaret ettikleri oldu.
Ben de biraz bu işlere özendim. İlk üretmiş olduğum projelerden birisi olan Diyarbakır-Çermik / Adıyaman-Gerger yolunun yapılmasına ilişkin olarak, yakın arkadaşlarımla, projeyi anlatmak üzere Devlet Planlama teşkilatına gitme teşebbüsünde bulundum.
Bu amaçla Adıyaman ve Diyarbakır vekillerine almış olduğun randevu hakkında bilgi verdim.
Adıyaman’dan bir iki milletvekili benimle birlikte DPT na geldi.
Ben orada meseleyi dile getiriyorum, bazı şeyler anlatıyorum, tabii Adıyaman’dan seçilip gelen Milletvekilleri de bir şeyler anlatıyor.
Fırat nehri üzerine yapılacak olan köprü ile ilgili meseleye sıra geldiğinde, missi gibi kelimeler geçiyor.
Bu kelime üzerine ben de şafak atıyor, randevu ayarlayarak alıp götürdüğüm arkadaşlar meğer Adıyaman tarafına yapılacak köprünün yapımını öne çıkarmışlar. Ben hemen olaya müdahale ediyorum. Oraya gidişimizdeki amacın, Çermik-Gerger ilçeleri arasında yapılacak köprü ile ilgili olduğunu söylüyorum. Randevu talebinin benden geldiğini, yapılmasını istediğim yol ve köprü ile benimle birlikte toplantıya gelen Adıyamanlı arkadaşların talebi arasında fark olduğunu beyan ediyorum. Tamam Adıyaman tarafına da köprü yapılsın ama, benim esas gayem Çermik ilçesi ile Gerger ilçesi arasında yol ve köprü yapılması ve Diyarbakır ilinin Ankara ili ile irtibatının bu yol vasıtası ile sağlanması, ilçelerimizin küçe çıkmazdan çıkarılması. İşler, talepler farklı çıkıyor,
Anlayacağınız argo deyimi ile tam bir “tarrakaya” geliyorum.
Bir gerçeği artık kabul edelim. Adıyamanlılar bizden yaman çıktılar, kendi taraflarına köprü yapımını gerçekleştirdiler. Yakın zamanda ulaştırma bakanı tarafından köprünün temeli atıldı. Diyarbakır baka kaldı.
Oysa dönemimde her türlü yalnızlığa rağmen Diyarbarkır-Çermik/ Adıyaman Gerger yolu ile ilgili olarak Jeodezi ihalesi yapıldı, bu yolun ve Fırat nehri üzerine yapılacak köprünün yerlerinin tespiti işi haritalara bağlandı. İş orada kaldı. Şimdi bu yolun ve köprünün yapımı işi ile ilgilenenlere deniliyormuş ki, işte size missi köprüsü, Adıyaman tarafına geçmek istiyor iseniz gelin geçin, yeni yola ve köprüye ihtiyaç yok. Onlar da susuyormuş. Hayır iş öyle değil, Missi köprüsü ile Diyarbakırın, Çermiğin, Gergerin, Çüngüşün bir ilgisi yok. Neresinden baksanız arada 120 kilometre mesafe var. Karakaya barajı yapılmadan önce de bizim Adıyaman ve Gerger ile ilgimizi sağlayan ilkel de olsa bir köprümüz vardı. Şimdi yok. Baraj yapıldı, yollar kesildi. Yani inek öldü süt bitti. Peki barajın bu anlamda bize faydası ne oldu? Tarlalarımız, bağlarımız o tarafta, gelinler, torunlar bu tarafta kaldı. Bağırsanız seslerinizi ulaştıracağınız kişilerle görüşmek için 5 saat yol tepmeniz lazım.
Bütün bunları aklıma ne getirdi biliyor musunuz. Amacım eski defterleri karıştırıp da, borçlulardan üç beş kuruş almak değil.
Yeni defterler açılıyor, yeni hesaplar yapılıyor.
Sert olmaması için yuvarlamalı kelimelerle cümlelerimi kuracak ve bir vatandaş olarak taleplerimi yerine getireceğim.
Hızlı tren seferlerinin Diyarbakır’a gelmesi için Ak Parti il binasında ulaştırma bakanından talepte bulunmuştum. Sayın Bakan çok duygulanmış, daha önce konuşma yaptığı halde yeniden söz istemiş ve aynen şunları söylemişti.
“Ben plan ve projesini yapmadığım hiçbir şey hakkında konuşmam. Ama Cavit Beyin konuşması beni çok etkiledi. Şimdi ilk işlerimden birisi Ankara’ya döner dönmez Diyarbakır’a hızlı tren seferlerinin başlatılması, yani proje çalışması yapılması için bürokratlarıma talimat vereceğim ve bu işin özel takipçisi olacağım, herkes rahat olsun demiş” , soğuk kış gününde içimizi ısıtmıştı.
Ne oldu?
Yine o günlerde ABD lilerin Türkiye’ye dört tane Endüstri Bölgesi kuracakları ve bu konuda Hükümetin tavsiyelerini alacakları konuşuluyordu.
Ben o günlerde hem yazılarımla ve hem de üstlerime verdiğim raporlarla, Güneydoğuda ekonomik geri kalmışlığın önlenmesi için böyle bir sanayi bölgesine her bölgeden daha fazla ihtiyacımız olduğunu, Diyarbakır’ın konumu itibariyle bu açıdan bulunmaz bir örnek teşkil ettiğini ifade etmeye çalıştım. Peygamberimizin “Kadel fakru en yekuvne küfren-az kaldı fakirlik küfür olacak, İngilizlerin Hungry Man İs An Angry Man-Aç adam kızgın adamdır sözlerini aksettirmeye çalıştım. Türkiye’deki kızgınlığın temelinde yatan bu sebebin görülmemesini hayretle karşılıyorum dedim.
Diyarbakır’ın Endüstri bölgesi ilan edilmesi halinde, Türkiye’nin Ortadoğu ile irtibatının daha sağlam temellere oturtulacağını, bunun stratejik öneme haiz olduğunu belirttim.
ABD liler böyle bir şey yapmadılar, iş orada kaldı.
Ama işte haberlerde görüyorum ki, Bilim,Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Türkiye’de Zonguldak ve Konya’da iki tane Endüstri Bölgesi kurma kararı almış.
Hızlı Tren seferi Konya’dan sonra Erzurum’a, oradan da Azerbaycan’a uzatılacakmış. Konya’ya zaten yapıldı. Olsun. Erzurum üzerinden Azerbaycan ve belki de İran’a bu yollar yapılacak. Olsun. İstemeyenin iki gözü çıksın. Ama gerek Zonguldak ve gerekse Konya Endüstri Bölgesi ilan edilirken ve buralara milyarlarca dolar yeni yatırım yapılır iken, hangi ekonomik ve stratejik ihtiyaç ön plana çıktı? Konya’daki sanayileşme ve iş imkanları ile Diyarbakır’ın mukayesesi yapıldığında, karşımıza çıkacak ilmi veriler neyi işaret ediyor, bakıldı mı?
Ben bir ara TOKİ fabrikalar kurar diye manşetler atıp, yazılar yazınca, konu dönemin TOKİ başkan yardımcısına ulaştırıldığında, çok bilmiş eda ile, bir işimiz de fabrika kurmak mı, başka işimiz mi yok deme nezaketini! göstermiş gıyabımda.
2003-2004 yıllarında ABD nin bir Devlet proje ve politikası olarak geliştirdiği yatırım hamlesi akim kaldı ki, şimdi Türkiye Cumhuriyeti ülkesinin iki bölgesinde milyarlarca lira yatırım yaparak bunu gerçekleştirmeye çalışıyor.
Türkiye’nin her tarafına yapıldığı gibi bizim bölgemize de yapılan ikili yolları elbette önemsiyorum. Silvan baraj projesini start verilmesini kuşkusuz vazgeçilmez kabul ediyorum. Fakat ben olaylara değişik bir pencereden bakma gereği duyuyorum. Bize lazım olan iş ve istihdam. Bunun için de Devletin geliştireceği ve bir anlamda işin içinde “elinin” olacağı yatırımlara ihtiyaç var.
TOKİ evler yapıyor. Milletimiz Bankalardan kredi çekip bu evlerden satın alıyor. Bölgeye müteahhitler dışarıdan gelmiş ise, bu parayı alıp bölge dışına çıkıyor. Millete dört duvar ve yıllarca ödenecek borç kalıyor.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat bey, projelerin hazırlandığını, Bakanlar kuruluna sunulduğunu, özellikle Güneş Enerjisinden istifade için kolları sıvadıklarını söylemiş.
Bu yatırımlar yapılır iken, yılın 300 günü güneşli geçen Diyarbakır ile Zonguldak veya Konya’nın mukayesesi yapıldı mı acaba?
Zonguldak ve Konyada kurulacak iki Endüstri bölgesinin faaliyete geçmesi ile 60 bin kişiye istihdam sağlanacakmış. Oralarda boşta gezen bu kadar insan yok ki.
Hadi en ağır cümlem bu olsun. Kimse bana laf olsun torba dolsun diyemez.