TARİHİN ŞEHADETİ

Örgüt yola mayın döşüyor. Yol kontrolüne çıkmış olan asker mayına basıyor ve patlıyor. Asker şehit.

Durumu haber alan daha kalabalık bir birlik olay yerine hareket ediyor. Bir binbaşı ile birlikte 12 asker daha pusuya düşürülerek şehit ediliyor.

Bunca tecrübeden sonra maruz kalınan durumu anlamamız mümkün olmuyor.

Artık bizim gibi siviller bile şurada burada patlatılan mayınların bir ön tuzak olduğunu, esas zayiatın olay yerine gelenlerin pusuya düşürülmek suretiyle verdirildiğini biliyoruz.

Ordu yetkilileri neden bu kadar basit bir harp oyunundan habersizler, bu kadar saflıkla paldır küldür mayının patlatıldığı yere gidiyorlar, gerçekten anlamıyoruz.

Meskun yerlerde patlatılan mayınların çevresinde gerekli tedbirler alınmadan olaya müdahale edilmez iken, kırsal kesimde olayın meydana geldiği yerin çevresinde gerekli emniyet tedbiri almadan, hatta helikopterlerle o çevre bombalanmadan müdahalede bulunmak akıl karı mı?

Biri binbaşı olmak üzere 12 vatan evladı şehit düştü.

Hiç kuşkusuz PKK, Hükümeti ve Orduyu kışkırtmak, 1990 lı yıllardakine benzer bir şekilde suçlu, suçsuz demeden insanların üzerine gidilmesini sağlamak istiyor.

Bu defaki hedef çok büyük.

Hükümet ve Ordu bu tuzağa düşerse, Kürt halkına artık ne duruyorsunuz, bunlar bizi imha etmek istiyor, harekete geçin, vurun, yakın, yıkın demek, yani bir halk ayaklanması meydana getirmek ve hatta bundan da öte bir iç savaş çıkartmak istiyorlar.

Dün Sabahat Tuncel, PKK nın yaptıklarına, hain tuzaklarla onlarca kişinin öldürülmesine hiç bakmadan, mücerret Hükümeti suçlayan açıklamalar yaptı ve seçilmiş Milletvekilleri olarak TBMM sine gitmeyeceklerini, yemin etmeyeceklerini açıkladı.

PKK vurur iken, hemen her gün şehit cenazeleri ülkenin dört bir yanına dağılır iken, Hükümetten, Demokratik Özerklik, Abdullah Öcalan’ın tutukluluk durumu, Kandildekilerin silah bırakmasının alt yapısının oluşturulması gibi konularda adım atmasını bekliyorlar.

Bu duygu, bu anlayış savaşta galip gelen komutanın, mağlup tarafa isteklerini dikte ettirmesine benziyor.

Birinci dünya harbinde Osmanlı ordularının büyük kayıplar vermesi üzerine müttefikler Mondros Mütarekesini hazırlamışlar ve bu mütareke şartlarının Osmanlı Hükümeti tarafından derhal imzalanmasını istemişlerdi.

Osmanlı orduları batılı müstevlilere karşı en zor şartlarda bile böyle bir anlaşmayı imzalamadı, millet/ümmet/ büyük bir himmetle kendi öz savaşını verdi ve onları Mondros Mütarekesini değil de Lozan Antlaşmasını imzalamak zorunda bıraktı.

Türkiye’nin bölgesinde çok önemli bir güç haline gelmesinden, bölgesinde ve dünyada ürken ülkeler var.

Suriye’de meydana gelen olaylardan ötürü Türkiye’nin en üst düzeyde rahatsızlığını belirtmesi ve bıçağın kemiğe dayandığını ifade etmesi ve bu konularda sanki ABD ile işbirliği yapıyormuş havasının oluşması, İran’ı çok tedirgin etti.

Herkes Suriye rejiminin başında bulunan Nusayri azınlığın, İran Şia’sının bir kolu olduğu ve Suriye rejiminin yıkılması halinde İran’ın dini açıdan çok rahatsız olacağı bir ortamın oluştuğunu söylemeye başladı.

Oysa Suriye’deki Nusayri azınlığın, din ile diyanet ile bir ilgisi bulunmuyor.

Allah’a iman ve inanç konusunda Suriyedeki Sünni çoğunluğun İran’a daha yakın olduğu bir gerçek. Peki İran rejimi neden Suriye’de gerçekleşen katliamlara karşı Türkiye’nin tutumunu rahatsız edici buldu.

Çok saf olmaya gerek yok.

İranlılar dini hassasiyetlerle değil, milli menfaatler yönünden olaya yaklaşıyor ve Türkiye’nin Suriye konusunda ABD ile birlikte hareket edişini başat bir sıkıntı olarak görüyor. Yani PKK nın 2 numaralı adamını yakaladık diyerek, açıkça Murat Karayılan’a atıf yapılmasını sağlıyor, ardından biz onu değil de, petrol boru hattına saldırı yapan gurubun ikinci adamını yakaladık gibi absürt bir açıklama ile işi geçiştirmeye çalışıyor. Türkiye’ye, dünyanın yapamadığını biz yaparız mesajı veriyor.

İranlılar bir sürü spekülasyonun yayılmasını sağladıktan sonra, İran Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Buruceldi’nin ben Murat KARAYILAN yakalandı demedim açıklamasını yaptıktan sonra, İran resmi makamları biz petrol boru hattına baskın yapan terörist gurubun ikinci adamını yakaladık açıklaması geldi.

İran Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Beruceldinin petrol boru hattına baskın yapan gurubun ikinci adamının yakalanmasını açıklamak gibi bir görevi mi var? İranlıların dış siyasette ne kadar mahir olduklarını bilmeyenler açıkça ve üzülerek söylüyorum bu "yalana" kanabilir.

Mavi Marmara gemisinde giriştiği çılgınlık sebebi ile köşeye sıkışan ve şu ana kadar "özür" dilemekten beter hale getirilen İsrail bir başka baş ağrısı.

Süper güçlerin envai çeşit oyunlarla Türkiye’yi zor durumda bırakma çabaları unutulmaması gereken birinci gerçek olarak karşımızda duruyor.

Bu konjonktürel durumu çok iyi değerlendiren örgüt, Türkiye’yi hata yapmaya zorluyor.

Sayın Başbakanın, örgütün akıl almaz eylemlerine karşılık söylediği,bıçak kemiğe dayanmıştır sözünü, en olmaz biçimi ile allayıp, pullayıp ortada fol yok, yumurta yok iken, bakın başımıza neler yaptı, noktasına taşımaya başladılar.

Ama Ak Parti Hükümeti uluslar arası meşruiyet sınırları içerisinde kalarak, bu halkın daha fazla zayiat vermesinin önüne geçmek için, elindeki bütün enstürmanları kullanacaktır.

Türkiye’nin maruz kaldığı bu tedhiş karşısında "uluslar arası hukuk, meşruiyet ve insan hakları bağlamındaki ölçülerle mukayyet olarak" atacağı adımlara, dünyada "sen ne yapıyorsun" diyecek herhangi bir babayiğit yoktur.

Bundan 2 ay önce yazdım. TBMM si tatile giriyor, Kürtlerin hak ve özgürlükleri ile ilgili konularda atılacak adımlar, yeni Anayasa ile şekillenecek. Ancak bu çok önemli ve netameli konuda en azından Kürtçe’nin öğretilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Kürt kimliğinin Anayasal güvenceye kavuşturulacağının teminatı yerine geçecek açıklamaların Ak Parti tarafından alt düzeyde de olsa ifade edilmesi, oldukça rahatlatıcı olacaktır demiştim.

Özet:1- Tarih boyunca kendisine silah sıkanlara, gül atan hiçbir devlet görülmemiştir.

        2- Ve yine tarih, insanın yaratılıştan getirdiği hakları, hiçbir silah gücünün yok ettiğine şahit olmamıştır.