TAVŞAN KAÇSIN TAZI TUTSUN AVCI YUTSUN

Suriye giderek iç savaşa doğru sürükleniyor. Bu bilgiyi BM ler Genel Sekreteri Ban Ki Mun’un Suriye Özel temsilcisi eski genel sekreter Kofi Annan söylüyor.

BM ler Güvenlik Konseyinde alınan karar uyarınca Suriye’de gelişmeleri takip etmekte olan Kofi Annan konu ile ilgili olarak bir rapor hazırlamış ve bu raporunu Güvenlik Konseyine sunmuştu.

Raporda Suriye’de çatışan tarafların bir an önce silahları bırakmaları ve bir barış masası etrafında acilen görüşmeye başlamaları gerektiği ifade edilmiş.

Burada anahtar cümle “taraflar ve silah bırakma” dır.

Bu cümlenin içeriğine bakıldığında; Suriye’de bir iç savaşın başladığını veya başlamak üzere olduğunu görüyoruz.

Evet bir iç savaşın başladığının bir başka göstergesi, Suriye’ye Rusya ve İran tarafından çok nitelikli silahların gönderildiği konusunda ABD Dış İşler Bakanı Hillary Clinton’un yapmış olduğu açıklamadır.

Hillary Clinton konu ile ilgili açıklamasında, Suriye’ye özellikle Rusya tarafından saldırı helikopterleri ve mühimmat gönderildiğini tespit ettiklerini ve Suriye ordusunun Halep civarında silah, araç, gereci ile ordu birliklerini konuşlandırmaya başladığından haberleri olduğunu belirtiyor.

Suriyeli yetkililer de Suudi Arabistan ve Katar’ın Türkiye üzerinden Suriyeli muhaliflere silah yardımı yaptığını belirtiyor.

Güya Suudi Arabistan ve Katar’ın temin ettiği silahlar, Türkiye üzerinden deniz yolu ile Suriyeli muhaliflere denizde teslimat şeklinde gerçekleştiriliyormuş.

Daha önce Suriyeli muhaliflerin Türkiye pazarında ikinci elden aldığı silahlar iş görmeyince, böyle bir yola başvurulmuşmuş.

Bütün bunlara bakıldığında; Suriye’de bir kaosun yaşandığı ve işin giderek iç savaşa doğru sürüklendiğini biz de görüyoruz.

Bu iş savaş katlanılması zor boyutlara ulaştığında, daha doğru bir deyim ile ölümler onbinleri aşıp yüzbinlere ulaştığında; dünya ne yapacaktır, olayı seyretmeye devam mı edecek, yoksa BM ler Güvenlik Konseyinden alınacak karar uyarınca, Bosna olayında olduğu gibi birlikte bir müdahale mi gerçekleşecektir, bunu henüz bilmiyoruz.

Suriye meselesinde Rusya’nın tutumuna bakıldığında; bu ülkede bir iç karışıklığın batılı ülkeler ve bu arada Türkiye tarafından, durduk yere çıkarıldığını, Esed ve yönetiminin “anarşi ve terör” olarak görülen bu olaya müdahale etmek zorunda kaldığını, Devletlerin iş isyanlara karşı kendisini koruma hakkı bulunduğunu, bu itibarla Suriye’ye bu aşamada dıştan yapılacak bir müdahaleyi benimsemediklerini ifade ediyorlar.

Sayın Başbakanın konu ile ilgili çeşitli açıklamalarına bakıldığında; batılı ülkelerin Suriye meselesinde, Libya’ya yapılan müdahalede olduğu gibi, yeterli gayreti göstermediklerini, Türkiye’nin girişimlerine sadra şifa olacak kadar destek olmadıklarını anlıyoruz.

Yani bir anlamda Türkiye bu konuda batılı ülkeler tarafından yalnız bırakılmış olduğu ve bunun özellikle hükümet çevrelerinde hayal kırıldığı yaratmış olduğu anlaşılıyor.

Batılı çevreler Suriye’de yaratmış oldukları kaosun çözümünde, Rusya, Çin ve İran’ın karşı koyması sebebiyle ne yapacaklarını, hangi adımlara atacaklarını bilemez hale geldiler.

Bu alanda özellikle ABD yetkililerinin yaptıkları açıklamalar dehşet verecek niteliktedir.

Suriye’nin Rusyadan temin etmiş olduğu silahlar, saldırı helikopterleri ile savaş mühimmatını Türkiye sınırında Halep çevresinde konuşlandırmaya başlamasını Hillary Clinton, Türkiye’nin kırmızı çizgisi olarak değerlendirmiş.

Bu açıklamanın bizdeki adı “ tavşana kaç, tazıya tut” tur.

Tavşan kaçacak, tazı tutacak, avcı yutacak.

Yok öyle yağma yok.

İran Irak savaşında olduğu gibi batılı ülkeler iki Müslüman ülkenin çatışmasına her zaman bayılmışlardır.

Türkiye’ye Halep üzerinden saldırı yapmak, Suriye’nin aklına gelecek bir “harp oyunu” değildir. Birileri, bu arada Rusya, Esed’in böyle bir tezgaha düşmesini pek ala isteyebilir.

Ama ne Suriye ve ne de Türkiye, bu tezgahı görmezden gelemezler.

İki ülkenin çatışmaya girmesi, dünya dengelerini alt üst eder.

Milyonlarca insanımızı kaybederiz.

Yüz yıl geriye gideriz.

Kolay kolay belimizi doğrultamayız.

İşin gelmiş olduğu noktaya bakıldığında; Türkiye’nin yürüteceği bir diplomasi çabası artık ufukta görülmüyor.

Yani bu aşamadan sonra ne Suriye’nin ve nede Türkiye’nin, konunun çözümü için doğrudan bir diplomasi atağı yapmaları nerede ise imkansız. Suriye’deki elçilik görevlilerimizi çektik, onlarınkini gönderdik.

Suriye’deki olay doğrudan doğruya Türkiye’yi ilgilendiriyor. 910 kilometre uzunluğunda sınıra sahibiz.

Bu ülkeye yıllık 5 Milyar dolayında ihracat yapıyorduk.

Asi nehri üzerinde ortak baraj projemiz var.

Suriye’ye elektrik sağlayan ülkelerden biriyiz.

Bu ülkenin su ihtiyacının büyük kısmını Türkiye sağlıyor.

Her iki tarafta Milyonlarca insan biri birinin gerçekten akrabası.

Liderler seviyesinde sabah akşam çat kapı görüşen iki ülke şimdi iki düşman mı oldu?

Eee sorunu herkes görüyor da, peki çözüm ne? Türkiye ne yapmalı.

Hep söylüyordum ya.

Aman Suriye ile diyaloğlar kesilmesin, Suriye’ye Türkiye bir “diplomasi çadırı” kursun. Sorun çözülünceye kadar biz buradan ayrılmayız desin. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun son gidişi, son gidiş olmasın. Sayın Başbakan Suriye’yi ziyaret etsin, ardından Sayın Cumhurbaşkanı da Suriye’ye gidip çevrilen dolaptan haber versin. Olmadı olmadı.

Peki şimdi ne yapılmalı?

Türkiye bugünden geci yok. O çok yoruluyor biliyorum ama, atılacak diplomasi ayaklarından başka çare de görülmüyor, Sayın Başbakan öncelikle Ortadoğu ve İslam ülkelerini, ardından Rusya ve Çini sırf bu amaçla ziyaret etsin, bu arada basın önünde olmamak koşulu ile Suriye ile de diyalog sürdürülsün ve daha büyük felaketlerin ne Suriye’nin ve ne de Türkiye’nin başına gelmemesi için gayret gösterilsin.