TÜRKİYE BU KADARINI KALDIRAMAZ
Evet gerçekten çok garip durumlarla karşı karşıyayız. Yargı kurumu tarihinde hiç bu kadar tartışmaya açık hale gelmemişti. 32 yıldan beri içerisinde bulunduğum kurumun bu duruma geleceğini kesinlikle aklımdan geçirmem mümkün değildi.
CHP/SHP iktidarları zamanında hukuk olabildiğince siyasallaştı.
Kurumun Hakimlik ve Savcılık kadrolarına SOL, ULUSALCI SOL,MEZHEP MENSUBU kişiler yerleştirildi.
Askeri Kadroların umumiyet itiariyle CHP tandanslı olması ve bu güne kadar niteliğinden zerre kadar taviz vermediğini hepimiz biliyoruz. Askerlerin oturdukları yerlerde seçim sandıklarının CHP ye oy verenlerle dolu olmasının makul bir izahını yapabilecek durumda değiliz.
Özellikle subay kadrosunda insanlar neden hep CHP ye oy verirler?
Bu olayı sadece Atatürk’ün kurduğu partiye onun çocuğu konumunda olan ve onu seven insanlar oy veriyorlar, bunda yadırganacak ne var sözü ile izah edemeyiz.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra din ve diyanet ile ilgili her şeyin yasaklanması üzerine bina edilen rejim 1950 seçimlerine kadar vazifesini kendince sorunsuz biçimde yürüttü.
Her şey ellerinde idi.
Koyun postundaki kurtlar, kuzuları arkalarına takmış istedikleri yöne sevkediyor, acıkınca, ihtilallerle, darbelerle, post modern ihtilal girişimleri ile/27.Nisan.2007 nin bir mağduru olarak söylüyorum/ yemekten çekinmiyorlardı.
25 yıl süren istibdat döneminde ülke insanı tam bir fetret dönemi yaşadı.
İslam ve onun değerleri aşağılandı.
Dindarlık gerçekten çok kötü bir şey olarak lanse edildi.
İnsan olmanız, dünyayı yaşamanız,hayat ve içerisindeki imkanlardran yararlanmanız için dine karşı olmanız yetmez, ayrıca düşman olmanız gerektiği kabul ettirilmeye çalışıldı.
1930 lu yılların Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt TBMM sine verdiği kanun teklifinde "İslamiyetin ilerlemeye engel bir din olduğunu, bunu aşmak için Türkiye’nin Hırıstiyanlığı seçmesi gerektiğini" iddia etti. Ancak,bunun daha ileriki aşamalarda konuşulması gereken bir husus olduğu kendisine hatırlatılarak, talebini geri çekmesi sağlandı.
Bu taleplerin etkileri hala bütün şiddeti ile varlığını devam ettiriyor.
Sivil toplum kesimlerinde nisbeten liberalleşme/bireyselleşme kendisini gösterdiğinden, yani insanlar otoritenin etkisinden sıyrıldıklarından, OTORİTE GİDEREK YIPRANIYOR, ONUN YEFGANE TEMSİLCİSİ CHP BİR BAŞINA İKTİDARA GELEMİYOR.
Fakat otoritenin hüküm sürdüğü tüm yerlerde, özellikle verilen eğitim sebebiyle, CHP ayakta kalmayı başarıyor!!!
Açık ve net söylemek gerekir ise bu halk ile millete giydirilmek istenen deli gömleği biçimindeki "resmi ideolojinin" çatışmasından başka bir şey değildir.
Halk iktidarına hakim olunca kendisine deli gömleği giydirenlerin kimler olduğuni bir bir tespit etti ve başka bir şeye göre değil, o kişilerin koydukları yasalar uyarınca, haklarında işlem yapılmasını istedi.
Asker, Bürokrat zadeganların şu anda akılları oldukça karışık. Yaptıkları suçları sebebiyle yargılanmaları, tutuklanmaları onlara çok zor geliyor.
Ama mevzii terketmemek için hempalarını bir bir yardıma çağırıyorlar ve maalesef şu anda çok başarılılar.
İlhan Cihaner, Çetin Doğan’ın yaptıklarınının yüzde birini yapmamış,insanları topluca katletme planlarının yanından geçmemiş, bu tür şeyleri aklından geçirmemiş insanlar, şu anda hapishanelerdre kendilerine reva görülen müebbet ağır hapis cezası çekiyor.
Örnek mi?
İşte size,İSLAMİ CEMAATLER VE CEMİYETLER BİRLİĞİ BAŞKANI OLDUĞU SÖYLENEN METİN KAPLAN.ELİNDE TUTTUĞU TAHTA TÜFEK SEBEBİYLE,SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK VASIFLANDIRILDI VE AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASI VERİLDİ.
Metin Kaplan hakkında 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar, Yargıtay tarafından onaylandı. Metin Kaplan’ın Laik Anayasal rejimi,elindeki tahta tüfeklerle temelinden sarsacağı suçlaması yapıldı , apar topar Demokrat Alman!!! Rejimi tarafından Türkiye’ye postalandı ve kesinleştirilen cezası sebebiyle en az 30 yıl yatmak üzere cezaevine konuldu.
Elinde tuttuğu tahta tüfek sebebiyle, Anayasa Rejimi kökünden sarsmaya kalkıştığı iddiası sebebiyle ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çarptırılan Metin Kaplan’ın bu cezasını tasdik eden Yüce Yargıtay,yetkisi ve görevi dahilinde olmamasına ve tahliyesine karar verdiği Asker , Bürokrat sanıklardan hiçbirisini huzurda dinlememiş olmasına rağmen dava dosyasını ele aldı ve tümünü tahliye etti.
Elindeki tahta tüfeği ile Metin Kaplan Anayasal Rejimi bir başına yıkmaya çalışmış, ama BAŞSAVCILAR, MİT BAŞKANLARI, ORDU KOMUTANLARININ SES KAYITLARI, RESMİ BELGELER VE TANIK ANLATIMLARI İLE YAPMAYI PLANLADIKLARI HÜKÜMETİ YIKMA EYLEMİNDE hiçbir şey olmamış…
Yargıtay 11.Ceza Dairesi, İlhan Cihaner dosyası haricinde, CUK’nun 250.madesi uyarınca kurulmuş olan Mahkemelerden verilen karar kendisine gelse , kesinlikle görevsizlik kararı vererek dosyayı 9.Ceza Dairesine gönderir. Ama ekipten birisi söz konusu olunca, kendisini görevli saydı ve tüm sanıkların tahliyesine karar verdi. Üstelik yasal görevini yapan Erzurum 2.Ağır Ceza Mahkemesi Hakimlerinin cezalandırılması için suç duyurusunda bulundu. Hem de elinde dosya olmadan, CD ler üzerinden.
T.C Hukuk tarihinde çok şey oldu ama, YASSIADA YARGILAMALARININ HARİCİNDE, bu türden bir garabet hiç görülmedi. Şimdi sıra 11.Ceza Dairesi Başkanının Yargıtay Başkanı olmasında. Çünkü verilen söz bu.
Yargıtay 8.daire üyesi Hamdi Yaver Aktan’ın telefon konuşmalarında çizilen plan aynen oynandı. Görevi ihmal, evrakta sahtecilik suçları ile T.C.Hükümetini devirmeye matuf suç örgütü kurmak isnadı aynı dosyada birleşti.Asker, sivil bir sürü insanın hiç alakası olmadığı halde Yargıtay’da yargılamalarına karar verildi.
BU BİR İLK VE BAŞKA ÖRNEĞİ YOK. ASKER 3.ORDU KOMUTANI SALDIRAY BERK’İ YARGININ ELİNDEN ÇEKİP ALDI.
Aynı Yargıtay,Ergenekon davasından sanık olarak yargılanan bir Üniversite Rektörünü niye tahliye etmediniz diye hakimleri tazminat ödemeye mahkum etti.
T.C. Hukuk tarihinde bu da bir ilk.
Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ,Ceza Davalarına bakan Hakimlere şunu yap, bunu yapma demeye hakkı yoktur. Ayrıca Hukuk Dairesi Hakimleri,Ceza Hakimlerinin yaptığı işlerin doğru veya yanlış olduğuna hangi yetkileri sebebiyle karar veriyor, bunu da kimse anlamış değil. Bari HABERAL’IN TAHLİYESİNE DE KARAR VERSEYDİNİZ.
Sıra Anayasa Mahkemesine geldi diyorlarmış.
Usulden yola çıkıp esasa gireceklermiş, o önemli iki maddenin değiştirilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vereceklermiş…
Yok yok.
Sayın Başbakanın erken seçimlere karşı olan tutumunu biliyoruz. Bu aslında hükümetin işlerine haramilerin çok müdahil olmadığı, itirazların eleştiri boyutunu aşmadığı zamanlarda doğru bir düşüncedir. Zira Ak Parti 337 Milletvekilini halkın verdiği % 47 oy ile elde etti. Bir erken seçim kararı verildiğinde, daha fazlasını mı istiyorsunuz diye halkın tepkisi söz konusu olabilir.
ANCAAAAKK.
Bunlar aldıkları karar uyarınca Ak Partinin kolu ve kanadı kırdıktan sonra seçime gidilmesini sağlamaya çalışmaktadırlar. İstedikleri CHP ,MHP ve yandan çakma bir partiyi partalentoya sokarak, Ak Parti iktidarına son vermektir.
Bu bir projedir ve üzerinde çok ciddi çalışmalar yapılmaktadır.
Dış kaynaklı olarak arttırılan terör bunların işine gelmektedir.
Bir CHP ve MHP iktidarında ülkenin bir çok bölgesi Sıkıyönetim Komutanlarının emrine verilecektir.
TERÖR AZACAKTIR.
BDP bundan nemalanacaktır.
Örgüt son hamle olarak bir halk çatışması yaratmak için zeminin stabil hale geldiğini düşünecektir.
Bu nedenle,
Anayasa Mahkemesinin 5 Temmuzda vereceği karar, bunların istediği biçimde gelişir ise, 6 Temmuz 2010 günü Parlamentoda 7.Kasım.2010 da bir erken genel seçim kararı almak, milletin arzusuna muvafık olur diye düşünmeye başladım.