URUN DEĞİL DURUN YETER

Örgüt Demokrasisi başlıklı makalemin bir çok hususuna, bugün genişletilmiş il başkanları toplantısında konuşan Sayın Başbakan aynı ile değindi. Tabii ki aklın yolu bir.

Siiirt’te bir araya gelen genç kızlar, okumak için ilden ayrılacak olan arkadaşları ile yemek yiyeceklerdi ama, hayatlarının baharındaki bu genç kızların bedenleri, düşmanlığın, husumetin, kinin, garazın, aymazlığın, insanlık dışı vahşetin yemi haline getirildi.

Bu bir savaştır, ne yapalım, olan oldu ve maalesef arada birileri hayatını kaybediyor, bunu önlemenin imkanı yok gibi laflardan sonra Murat Karayılan, eylemi gerçekleştiren kişinin kendini imha ettiğini açıkladı.

O bu açıklaması ile kızları ölen ailelerin yüreğine su serpmeye çalıştı, ama, kimsenin bu tür pişkinlikleri sinesine çekmeye niyeti yok.

Kandilde jeneratör gazından zehirlendiler denilen kızların cesetleri üzerinde inceleme yapılmasına izin var mı?

Batman’da terör kurşunlarına hedef olan bir ailenin üç ferdi artık aramızda değiller. 10 yıl oğlum olsun diye çırpınan anne, ile 3 yaşandaki kızının hayatlarını kaybetmesinden sonra, sezeryanla dünyaya gelen yavru, daha fazla dayanamadı ve maalesef  o da hayatını kaybetti. Bu annenin ve çocukların suçu neydi. Hangi suçları sebebiyle katledildiler.

Acılı babayı ziyarete giden BDP Milletvekillerinin/isimlerini vermiyorum/ maruz kaldıkları muamele her şeyi ifade ediyor. Babanın kapıyı gösteren eli oldukça manidardı. Kim neden yana görmüyor musunuz.

1990 yıllarda yaşananları aynı ile ifade eden örgüt eylemleri iyice hız kazandı.

Medreselerde eğitim görenler bilir, eğitiminde başarılı olamayan talebeler için hocaları, bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur derlerdi.

Evet PKK örgütü eski bildiklerini yeniden yeniden sahneye koyuyor. Eğer eski bildikleri ve uygulamaya koyduklarından başarı sağlansa idi, zaten bu günlere gelinmezdi.

Öğretmenleri, sivil vatandaşları, Kaymakam adayını kaçırmak işin azıya alındığının göstergesidir.

Şunu gayet iyi bilin, insanlarımız arasındayız, bu eylemler hiç mi hiç makul karşılanmıyor.

Bu eylemlerle herkesin korkmasını ve sinmesini temine çalışıyorlar. Belki de bu kaçırılanlar Kandile götürülüp sivil kalkanlar haline getirilecek.

Öyle veya böyle, bu siviller örgütün başını iyiden iyiye ağrıtacaktır. Ayrıca da umum milletin böyle eylemlerden ne korkması ve ne de sinmesi söz konusudur.

Özgürlük mücadelesi sivil insanların katli veya dağlara kaçırılması mıdır?

Bu eylemler sebebiyle daha çok yol kontrolü, daha çok gözaltı, daha çok yakalama ve tutuklama meydana gelecektir. Zira insanlar özgürlük mü, güvenlik mi noktasına geldiklerinde, böyle bir tercih ile baş başa kaldıklarında güvenliği tercih ediyorlar.

Güvenliğin askerle veya polisle sağlanacağı bir vakıadır. Bu mu isteniyor.

Türkiye bu konuları, yani sıkıntıları çoktan aşmış ve batılı anlamda haklar ve hürriyetlerin keyfini çıkarmaya başlamıştı. Eskiye dönüşten yine bölgemiz insanı zarar görecektir.

Selahattin bey Türkiye’nin duygu düzeyinde bölündüğünü söylüyor. Buna acaba kendisi de inanıyor mu? Lütfen bir tebdili kıyafet yapsın ve halkın arasında dolaşsın. Camileri, kahveleri, esnafı gezsin, onlarla konuşsun. O zaman gerçeğin düşündüğü gibi olmadığını görecektir. Yani arkanızda silah zoru olmasın, bakalım halk nazarında desteğiniz ne kadar?

Bugün göreceli olarak da olsa, herkes BDP nin PKK ya dayandığını, Kandil ve İmralıdan gelen talimatlara göre hareket ettiğini söylüyor. Ama biliyorum BDP liler hemen buna karşı çıkıyorlar, bizim sadece dayanmış olduğumuz tabanlar aynı diyorlar. Bu açıklamadan sonra başka söze ne hacet.

Bunca kahırdan sonra bir güzel gelişme oldu. BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş, 1 Ekim 2011 de TBMM sinin açılışına katılacaklarını söyledi. Onların bu kararı çok iyi bir gelişme. Fakat inşallah TBMM si bu defa bir sinir harbine kurban gitmez. Altan Tan gibilerin bile Kurşunların adresini sorarak gitmesi lazım biçimindeki beyanı, aklın değil de kurşunun arkasından gitmek olarak algılandı. Hepimiz bölgemizin çocuklarıyız. Hangi Kurşunun hangi sorunu zararsız çözdüğünü söyleyen birisi varsa lütfen ortaya çıksın.

Ceza davalarında bazen müvekkillerime barışsanız derdim. Bu öğüdüme kızmayan insanımıza rastlamadım. Niye diye sorardım, yine o taraftan, bu taraftan onlarca insan ölecek, ama ölümlerle biri birinizi tüketmiş olmayacaksınız, sonunda yine barışmayacak mısınız derdim. Evet öyle ama başka çare yok derlerdi.

Ölümlerde çare aramak kadar anlamsız, tutarsız, inançsız bir düşünce olamaz.

Milletimiz; vurmalar, kırmalara, öldürmeler, katliamlar, köy boşaltmalar, ev, arazi, ekin yakmalar oldu, tamam artık, Edi Bese diyor. Artık bu işleri anlamayan kalmadı.

Urun değil, Durun yeter.

Hele bir Meclis açılsın, umudumuz olan yeni Anayasa görüşmeleri başlasın, herkes eteğindeki taşı döksün ve onurlu bir barış için nelerin yapılabileceği bir bir ortaya çıksın.

Olmadı, sonuç alınamadı, yine savaşırsınız.

Belli bir kurşunsuz geçiş dönemine hepimizin ihtiyacı yok mu?

Üstelik Sayın Başbakanın müzakereler devam edecektir yönündeki beyanı, olayın terör boyutundan farklı yanının olduğunun, Devlet katında kabul gördüğü, böylece Kandilin de, İmralının da muhatap alınacağının açıklaması değil mi?