YA BÖYLEDİR İŞTE

Suriye olayları patlak verdiğinde Suriyeli Kürtler kendi bölgelerinde suya sabuna dokunmadan yaşamaya başladılar.

Zaten o ana kadar herhangi bir varlıkları söz konusu değildi Suriye’de. Adam yerine konulmuyorlar, kimlikleri de yok sayılıyordu.

İlk dönemlerde Kürtler, biz hiçbir şeye karışmıyoruz, Suriye’de olan bitenin tarafı değiliz diyorlardı. Çünkü onlar Esed’in gücünden haberdardı ve muhalif bir tavır sergilemeleri halinde başlarına nelerin geleceğini az çok tahmin ediyorlardı.

Camilerden çıkan Suriyeli muhalif gurupların protestoları bir anda Esed güçleri tarafından silahla bastırılmaya çalışıldı.

Aslında Suriyeli muhalifler de böyle biri şeyin olması için fırsat kolluyorlardı. Esed güçlerinin silah kullanması karşısında onlara gün doğdu ve sanki yılların silahlı muhalefeti, örgütlü yapılarının bulunduğu yerlerden çıkmaya ve Esed güçleri ile çatışmaya başladılar.

Çok güçlü bir silahlı kuvvete sahip olan Esed güçlerine karşı silahlı muhalefete kalkışmak sanıyorum sizlerde kabul edersiniz ki, günü birlik bir iş değildir. Dış destek olmasa idi Suriye muhalefetinin Esed güçlerine karşı ayaklanmaya kalkışmaları akıllarının ucundan bile geçmezdi.

Dış destek muhaliflere silah ve para yardımında bulunur iken, savaşçıların yakınları da komşu ülkelere sığındılar. Yani savaşçılara siz görevinizi yapın, çocuklarınız emniyet altında garantisi verildi.(Oysa “dahilde” Müslüman’a silah çekilmez, salim akıl sahibi Müslümanların vazgeçilmez “ilahi” bir kuralı idi. Dahilde silah kullanmanın nelere mal olduğunu Müslümanlar tarih boyunca çok iyi görmüşler, biri birlerine karşı güçlerini tüketen Müslümanların başına küffarın nasıl da yüklendiğinin farkına varmışlardı.)

Suriye’de böylesine büyük bir operasyon gerçekleşir iken, kendi evlerinde oturmakta olan Kürtlere de, siz niye ÖSO ya destek olmuyorsunuz mesajları iletildi. Yarın bir gün ÖSO Esed güçlerini yenerek iş başına geçer ise, elini taşın altına koymayan siz Kürtler, pastadan hangi payı isteyeceksiniz denildi.

Bu zokayı yutan Kürtler oturdukları yerden kalkarak ÖSO birlikleri içerisinde Esed güçlerine karşı savaşmaya başladılar yakın zamana kadar. Esed orduları tarafından sınırlarımıza çekilmeye zorlanan muhalifler bir anlamda hem Türkiye’ye ve hem de Kürtlere sığınmış oldular.

Ancak dün dündür, bugün bugündür felsefesinin, yani Determinist anlayışın ortaya çıkmasını gerektiren gelişmeler oldu.

Esed ordularına karşı ÖSO’nun, iddia edildiği gibi öyle kısa sürede değil, dıştan en büyük devletlerin silahlı desteği olmadan muvaffak olamayacağı anlaşılınca, Kürtler faydacı bir anlayışa sürüklendiler. ÖSO ile birlikte Esede karşı silahlı mücadeleyi bırakıp, biz kendi bölgemizi koruyoruz, El Kaidenin kolu olduğu söylenen En Nusra gitsin Esed ile savaşını sürdürsün, artık biz işin içerisinde değiliz dediler. Açık ve net söyleyeyim, En Nusra’yı tabir caiz ise boşadılar. Başka bir tabiri var da yazmak canımı acıtıyor.

Rivayetler o ki, Suriyeli Kürtler, Esed ile anlaşmaya varmışlar, Esed onlara, siz kendi bölgenizi korumaya alın, En Nusra’ya Türkiye’den yardım falan gelmesin, görüyorsunuz işte biz En Nusra’yı kısa sürede mağlup edeceğiz. Hem zaten sizin Türkiye ile de problemleriniz var. Eğer kendi bölgenizde hâkimiyet tesis ederseniz, gün gelir Türkiyeli Kürtlerin de içerisinde olduğu birlikteliği sağlama imkanına kavuşursunuz, bu doğu, güney ve batı Kürdistan’ın birlikteliğine giden önemli bir kavşak olur, dört parçaya ayrılmış Kürdistan’ın bağımsızlığına giden yol olur mu bilmiyoruz, ama en azından bizde yöresel özerklik hakkınız olacak dedi ve onlar da bunu kabul ettiler. Dönüp bu defa daha birkaç gün öncesine kadar birlikte Esed ordularına karşı mücadele ettikleri En Nusra başta olmak üzere ÖSO ları ile çatışmaya başladılar. Bu durumda En Nusra ve ÖSO iki yanlı preslenmiş oldu. Aşağıdan Esed onları vurur iken, yukarıdan da PYD güçleri Suriye muhalefetini silahla sıkıştırmaya başladı.

Suriye meselesinde tavrım belli. Büyük güçler, Üllümnatinin Soros denetimli uşakları bölgemizi allak bullak etmenin kararını verdiler ve bunda muvaffak oldular. Ben bir abdi aciz, bir fakir ve bir yerel gazetede yazan kişi olarak, daha ilk gün olan bitene karşı çıktım.

Suriye’de Türkiye’nin bir demokrasi çadırı kurmasını, Sayın Başbakanın burası benim meskenim demesini, dur durak bilmeden Suriye’nin bugünlere gelmemesi için çaba harcamasını yazdım. Olmadı, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu işi yabancıların umuduna bırakmadan dost zor

günde belli olur düşüncesi ile Suriye’yi ziyaret etmesini ve kardeşlerimizin bir iç savaşa sürüklenmesine fırsat vermemesini yazıp durdum.

“Biz Suriye’deki bütün taraflara dostuz” cümlesi şimdilerde söylenip duruyor ama “Ba’de Harabul Basra-Basra harap olduktan sonra”.

Rojovadaki Kürtlerin takınmış oldukları pragmatist tavır, Türkiye’nin Suriye’de izlemiş olduğu politikayı da zora soktu. Suriye muhalefeti ve dolayısıyla ÖSO ile sık görüşen Türkiye, araya Kürt barajı girince, PYD lideri Salih Müslim’i Türkiye’ye getirdi. Şimdi kapalı kapılar ardında onunla görüşmeler yapılıyor ve En Nusra ile daha fazla çatışmaya gidilmemesi kendisinden isteniyor. Re’sül Ayn’dan PYD bayrağı indirildi, yerine Ulusal Kürt Konseyi bayrağı çekildi. Şimdilik ha Ali Veli, ha Veli Ali. Mühim olan PYD nin askeri kanadı YPG nin lideri Sipan Hemo’nun bu karara uyup uymayacağı, yani Esed ile varmış olduğu ittifakı kesip kesmeyeceği. Rojavadaki gelişmeler sebebiyle bir açıklama yapan Sipan Hemo, Türkiye’nin bizden çekinmesine gerek yok, biz onlar için tehdit oluşturmuyoruz deme gereğini duydu.

Görüyorsunuz işte, işin neresinden tutacağını kimse bilmiyor. Ortadoğuyu(sahi hiç düşündünüz mü biz kimin orta doğusuyuz, bize kim Ortadoğu ismini verdi, biz İngiltere miyiz ki, kendimize Ortadoğu diyoruz, Cavit Torun sen de daha neler icat edeceksin göreceğiz) arap saçına çevirenler, Suriye’ye karşı bizi İsrail ile aynı potanın içine soktu. Ne stratejik derinlik değil mi, helal!!!Olsun.