YALTA'DAN CENEVRE'YE
İkinci dünya harbi sonrası Yalta’da(şimdi KIRIM ÖZERK CUMHURİYETİNİN güneyinde KARA DENİZ sahilinde bir şehir) galip devletler bir konferans düzenlediler. Bu konferansa Rusyadan Stalin, İngiltereden winston Churchill, ABD den Roosevelt katıldılar.
Galip devletler Almanya, batı Avrupa ve Japonya üzerinde önemli kararlar aldılar ve savaşın galipleri olarak isteklerini bir bir gerçekleştirme imkanı buldular.
Churchill, Almanya'nın askeri işgaline Fransa’nın da katılmasını güçlükle kabul ettirdi.
Almanya’nın bölünmesi ve tazminat sorunları konusunda anlaşamayan taraflar söz konusu sorunları çözmeyi ileri bir tarihe bıraktılar. Churchill’in görüşüne karşın, Stalin ile Roosevelt Almanya aleyhinde ödünlere karşılık, Doğu Polonya’nın bölünmesi ilkesini kabul ettiler. Churchill, Polonya hükümetinin Londra’daki göçmenleri kabul etmesini sağladı.
SSCB 1905’te kaybettiği topraklarla birlikte Kuril adalarının (Çişima adaları) kendisine geri verilmesinin sağlanması karşılığında Almanya’nın teslim olmasından üç ay sonra Japonya’ya müdahale etmeye söz verdi.
4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında cereyan eden Yalta Konferansında görüşülen konular ve sonuçları özet olarak şöyledir:
Uzakdoğu: SSCB, Almanya'nın teslim olmasından kısa bir süre sonra Japonya'ya savaş açmayı ve Uzak Doğu savaşına katılmayı kabul etti. Buna karşılık SSCB birçok tavizler elde etmeyi başardı. Güney Sakhalin ile civarındaki adaların, Port Arthur deniz üssü ve Kuril adalarının SSCB'ye verilmesi; Mançurya, Çin'in egemenliği altında kalmakla birlikte, Doğu Çin demiryolları ve Güney Mançurya Demiryollarının Rusya ile Çin tarafından ortak işletilmesi; 1924'de Dış Moğolistan'da kurulmuş, ancak Çin tarafından reddedilmiş olan Halk Cumhuriyeti statükosunun korunması kabul edildi. Uzak Doğu hakkındaki bu antlaşma son derece gizli tutuldu ve hatta Chiang Kai-Sek'e dahi bildirilmedi.
Almanya: Almanya üç işgal bölgesine ayrılacak, fakat İngiltere ve Amerika kendi bölgelerinde Fransa'ya da bir kısım yer bırakacaklardı. Aynı şekilde Berlin şehri de ortak işgal altında bulunacaktı.
Tamirat Borçları: SSCB, Almanya'nın 20 milyar dolar tamirat borcu ödemesini ve bunun yarısının kendilerine verilmesini; bahse konu borcun da yarısını iki yıl içinde makina, sınai teçhizat seklinde menkul sermaye olarak; geri kalan bakiyenin de 10 yıl içinde Almanya'nın çeşitli ürünlerinden ödemesini; Alman ağır sanayiinin % 80'nin yok edilmesini teklif ettiler. Sovyet teklifi Amerika ve İngiltere tarafından çok ağır bulundu ve 20 milyar rakamı esas olmak kaydıyla ödeme şekli müteakip müzakerelere bırakıldı.
Birleşmiş Milletler: Burada bahis konusu olan veto ve üyelik meselesiydi. Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri için veto ilkesi kabul edildi. Üyelik konusunda ise Sovyetler, Türkiye başta olmak üzere SSCB ile diplomatik münasebet kurmamış olan Güney Amerika devletlerinin Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na üye olarak alınmamalarını teklif etti.
Müzakereler sonunda; l Mart 1945'e kadar ortak düşmana savaş ilan etmiş olanların üyeliğe alınmalarına karar verildi. Bu karar üzerine Türkiye, 23 Şubat 1945'de Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etti.(Tabii numaradan, yoksa o tarihte bütün gücünü kaybetmiş olan Almanya ile Türkiye’nin bir savaşa girmeleri söz konusu değildi. Üstelik Japonya’ya Türkiye’nin ilan etmiş olduğu savaşın aradaki mesafe itibariyle hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu. Zar zor BM lere üye kabul edilen Türkiye şimdi BM lerin bu statüsünün haklı olarak değiştirilmesini istiyor. C.T.)
Polonya Sorunu: Varşova'da bulunan geçici Polonya Hükümeti'nin en kısa zamanda gizli oya dayanan serbest ve demokratik seçimler yapması kararlaştırıldı. Polonya'nın doğu sınırları için, 1919 Paris Barış Konferansında tespit edilen "Curzon Çizgisi" kabul edildi. Batı sınırları için Sovyetler, Oder-Neisse nehirleri çizgisini teklif ettiler. İngiltere Polonya'nın Almanya'dan toprak ilhakına karşı olduğundan sınırların tespiti işi sonraya bırakıldı. Kısacası Polonya konusunda özellikle İngiliz ve Sovyet görüşleri farklı idi.
Kurtarılan Avrupa Hakkında Demeç: Bu demeçle, eski Nazi Almanyası peyki olan ülkelerde demokratik rejimlerin kurulacağı açıklandı.
İran'ın Durumu: Bu sırada Kuzey İran Sovyet işgali altında bulunmakta idi. Bu durumdan faydalanmak isteyen Ruslar, petrol sebebiyle bölgeyi İran'dan ayırma girişimlerinde bulundular. SSCB'nin bu tutumu karşısında İngiltere hoşnutsuzluğunu beyan etti ve meselenin görüşülmesi sonraya bırakıldı
Boğazlar Sorunu: Boğazlar statüsünün SSCB lehine değiştirilmesine, konunun Dışişleri Bakanları tarafından ele alınmasına, durumdan Türkiye'nin de haberdar edilmesine karar verildi.(1936 yılında Boğazlar ile ilgili olarak MÖNTRO Antlaşması imzalandı. Boğazlarımızdan dünyanın bütün ticaret gemileri serbestçe geçme hakkına sahip. Beş kuruş navlun ücreti alamamaktayız. Savaş gemilerinin geçişinde bile hiçbir sınırlama getirme imkanımız bulunmuyor. Ona rağmen O günün Sovyetleri bugünün Rusya Federasyonu Möntro Antlaşmasının gözden geçirilmesini istiyor. Oysa bu anlaşmanın aleyhimize olan yönleri itibariyle yeniden gözden geçirilmesini isteme bizim hakkımız iken, bunu yapamıyoruz. Bizim bu isteğimize müttefiğimiz, stratejik ortağımız ABD bile evet demiyor. C.T.)
Sonuç olarak: Yalta Konferası'ndan Stalin gayet memnun olarak, Churcill ise, düşündüklerini elde edememenin üzüntüsü içinde ayrıldı Bunun içindir ki, Churchill, hatıralarının Yalta ile başlayan kısmına "Demir Perde" adını koymuş ve Yalta'yı final olarak nitelendirmiştir Gerçekten de Yalta Büyük İttifak'ın sonu olmuş ve işbirliğinin yerini rekabet ve mücadele almıştır. ABD başkanı Roosvelt konferanstan memnun edici sonuçlarla ayrılmış, Churchill ise Yalta ile başlayan döneme "DEMİR PERDE" adını vermiştir ve bu konferans "Büyük İttifakın Sonu" olmuştur.
Birinci dünya harbinin mağlup devleti Osmanlı, nerede ise 20 Milyon Kilometre Kare topraktan 788 bin kilometre kare toprağa geldi sıkıştı. Batı Trakyayı tamamen kaybetti. Vatandaşlarını bu topraklarda bırakarak, nerede ise Anadoluya çekilme mecburiyetinde kaldı.
Doğu ve Güneydoğusundaki çok zengin petrol yataklarını içeren topraklar,durduk yere ve basiretsiz bir biçimde elinden çıktı.
Üstelik bu bölgelerde bulunan petrolden pay alma konusundaki haklarından bile zamanla vazgeçti, vazgeçirildi.
Son 10 yılda milletin/ümmetin/ kahir ekseriyetinin basiretli tutumu, iman ve inancının gereğini yerine getirmedeki kararlılığı, Arap İslam toplumlarının da gözünün açılmasına imkan verdi. Batı emperyalizmine karşı koymanın ümmetin birliğinden geçtiği fark edildi.
Bu birliktelik Türkiye’nin liderliğinde önemli bir aşama kaydettiği sırada, iki önemli engelle karşılaştı.
Bunlardan birincisi Irak Savaşına Türkiye’nin dahil olması idi.
Türkiye daha bu günlere gelmeden başına örülen çorapla tökezletilecekti.
O varta çok şükür bir kazaya sebebiyet verilmeden atlatıldı.
Fakat batılının hesabı bitmez.
Şimdi de başımıza Suriye işi çıkartıldı.
İki yıldan fazla bir zamandan beri Suriye’de devam eden iç savaş, çok ciddi manada bizi de yakmaya başladı.
ABD bütün dinamikleri ile Suriye’nin içerisinde elini dolaştırmaya başlayınca, onun bu gayretini gören Türkiye Küresel bir aktör olarak bölgede rol oynayabileceğini düşündü. Gelinen noktaya bakıldığında büyükler senin rolün buraya kadar, şimdi sıra bizde demeye başladılar ve Cenevre de bir konferans düzenlemeye karar verdiler.
Toplantıya Baas rejimi mensupları ile muhalifler katılacak ve çok çetin tartışmalar yaşanacaktır.
Muhalifler Esedi despot bir rejimin ülkeyi getirdiği noktadan vurmaya, Esed de, size ne oldu ki elinize silah aldınız, ülkenin kan gölünü dönmesine sebebiyet verdiniz yönünden bombardımana tabi tutacak.
Sıra Türkiye’ye geldiğinde, muhaliflere verilen destek para ve silah boyutuna gelmiş, yani insani yardımların ötesine bir taşma göstermiş ise, ki, Rusya ile Esed rejimi ellerinde bulunan delilleri belgeleri ile ortaya koyduklarında, Devletler arası hukukta kabul edilmeyen bir konuma düşme tehlikesi vardır, işte o zaman Müslümanların biri birlerine karşı husumetleri ve acziyetleri bir kez daha tescillenecek ve YALTA’NIN GALİPLERİ BU DEFA CENEVREDE KARŞIMIZA ÇIKACAKLARDIR.
Rosevelt ve Stalin’in yerinde şimdi Obama ve Putin var.
Biz aşağıda biri birimize düşmüş iken, onlar yukarıda işin keyfini çıkartacaklarıdır.
Son tahlilde manzara şudur. Suriye’nin Güney topraklarında kurulacak bir Dürzi Devleti İsrail’in güvenliğini sağlama almak için atılmış çok önemli bir adım olarak karşımıza çıkacak ve Suriye artık Golan tepelerine sahiplik yapmak ve bu toprakları İsrailden geri istemek gibi bir hakka sahip olmayacaktır.
NEREYE GİDİYORUZ, BİLMİYORUM.