YAPMAYIN…

Ahmet Türk parti kapatıldıktan sonra yaptığı açıklamada "bizi terör örgütü ile ilişkilendirmeye çalışıyorlar, açıktan örgütün eylemlerini kınamadığımızı söylüyorlar. Bizim örgüt ile bir irtibatımız yok. Ancak dağda olanın kardeşi, gelmiş benim partime üye olmuş veya cezaevinde bulunan babası benim parti kurucum , ben ne yapmalıyım. Bu kişilere sizin yakınlarınız dağda, cezaevinde , o halde partime üye olamazsınız mı diyeceğim. Bu şekilde nasıl ve kimlerle siyaset yapacağım. Bize açıktan terörü kınamıyorsunuz diye çatıyorlar. Ben terörü kınayınca bitiyor mu? Fakat biz her fırsatta her türlü şiddeti kınadığımızı, silahın hak aramada bir araç olma özelliğini yitirdiğini söyledik, söylüyoruz, bunu söylemeye devam edeceğiz.

Bize bunları  söyleyenler neden CHP nin ve MHP nin Ergenekon davası ile ilgili söyledikleri kaale alınmıyor. Ergenekon örgütünün ihtilal planları yaptığı, kendi generallerini öldürmeye kalkıştığı, başbakana suikast düzenlemek için evinin krokisini çıkarttıkları, ülkenin her tarafına suikast silahları gömdükleri yalanmı? Ana muhalefet Partisi lideri Ergenekon’un bunca eylemine rağmen, ben onların Avukatıyım diyor. MHP hakeza onlar için, vatan , millet evlatları durduk yere hapis yatıyor açıklaması yapıyor, onlar hakkında bırakın kapatma davası açmayı, bir ihtar bile verilmiyor, hareketlerini düzenlemeleri gerektiği hatırlatılmıyor, biz kapatılıyoruz… Bu ne kadar doğru"?

Ahmet Türk bunları söylerken haksız mı?

Haklı haklı da görünen köy de kılavuz istemiyor.

Siz kendi iç dünyanızda örgütü makul, mantıklı bir kuruluş gibi algılar, bir anlamda onların hareketlerini bir görevin ifası gibi görürseniz veya böyle bir algının oluşmasına kaynaklık ederseniz, toplum gözünde geçmiş ve geleceğiniz ile parlak bir sayfa açmış olmazsınız.

İşin gerçeği DPT hiçbir şekilde kendisi ile örgüt arasına kalın değil, ince bir duvar bile öremedi.

Adam öldürmenin, kan dökmenin, elde silah dağ bayır gezmenin bir hak arama metodu olmadığını söylemenizin yanında Devlet te ateşi kessin, adam öldürmeyi bıkarsın gibi bir paradoksa işaret etmeniz, düzenli devletler bakımından makul karşılanmıyor.

Devlet,dağ bayır elinde silahla gezen, hiç olmaz bölgelerde (Tokat ili Reşadiye Kırsalında olduğu gibi) 7 askeri bir anda şehit eden insanların bulunduğu topraklarında,silah mı bırakacak?

Hem hangi Devlet silah bırakıyor ki, Türkiye bıraksın. Silahlı gücü, ordusu olmayan Devlet mi olur? Yani bu hayal peşinde koşmaktan başka hangi anlama gelir ki?

DTP nin kapatılması bana göre de PKK için bir can simidi oldu. Çünkü PKK ciddi manada artık barış istemiyor. Abdulah Öcalan ile ilgili olarak hergün yeni bir şart ileri sürülüyor. Onun cezaevi durumunun bir anlamda görüşülüp karara bağlanması en önemli konu  olarak gösteriliyor. Önceleri tecrit koşulları kalksın, yanına insanlar gönderilsin denildi, ki bu doğru bir talepti, bu yapıldı, şimdi İmralıdan çıkarılsın, ev hapsine alınsın deniliyor.

Ben kanın durması halinde bunun bile görüşülebileceğini, ilerleyen zamanlarda bir karara bağlanabileceğini düşünüyorum. Yani artık Anadolunun hiçbir evladının bir damla kanı akmayacak ise, Abdulah Öcalan’ın durumunun bile görüşülmesinde bir sakınca görmüyorum. Bu ülkeye barış gelsin,varsın Abdullah Öcalan da ev hapsine alınsın. Veya tahliye edilip bir başka ülkeye gönderilsin. Bunlar pek ala yapılabilir, imkansız şeyler değil. Ama hala kan akmaya devam ederken, yani savaş bütün şiddeti ile sürerken, beni buradan çıkarın demek ne kadar mantıklı veya iyiniyetli.

Burada anlaşılan, ben bunu size dayatıyorum, gücünüz yetiyor ise, beni çıkartmayın!!! Peki bu doğru mu?

Bir çok kez yazdım, son koz Anadolunun çeşitli illerinde Kürt , Türk çatışması çıkartmak. Ben bunun asla gerçekleşmeyeceğini, Türklerin de, Kürtlerin de kahir ekseriyetinin bu oyuna gelmeyeceklerini düşünüyorum.

İşte Ahmet Türk gibi insanlar bu dar günlerde siyasi aktör olarak işin başında olmalı idi. Halkımız bizi dağlara çağırıyor diyen Emine Ayna siyasetin içinde kaldı, Ahmet Türk dışında. Böyle bir karara eminim dünya siyasi aktörleri dukak bükmüş, acı acı tebessüm etmişlerdir.

Hele partinin kapatılmasından sonra, biz bütün sorunlarımızı demokrasi, özgürlükler ve insan hakları bağlamında çözeceğiz diyen Ahmet Türk’ün ne kadar sivil siyasete lazım bir insan olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

O yaptığı son açıklamada, benim Milletvekilliğim düştü diye, diğer arkadaşlarıma da aynı şeyi yapın diyemem dedi. Çok doğru.

Kendilerine siyaset yasağı getirilmeyen Milletvekillerinin bırakın istifa etmeyi, Meclis çalışmalarından çekilmeleri dahi "sivil siyasetin" gereklerinden değildir.

Emine Ayna "arkadaşlar biz siyasetten çekilmiyoruz, Meclisten çekiliyoruz, siyaset yaşamın kendisidir" derken, besbelli ki, siyasetin Meclis ayağının kesilmesinden yana bir tavır içerisinde.

Meclis dışı siyaset ses getirmek için sokaklara inecektir. Sokaklara inen siyaseti yönlendiren de asla sivil siyasetten yana olan insanlar olmayacak ve dümen tamamen sertlik yanlılarının eline geçecektir. Bu da taş olarak, molotof kokteyli olarak, cam çerçeve indirmek olarak, adam yaralama, adam öldürme biçiminde topluma yansıyacaktır. İstenen bu mudur?

Bu "örnek" görülmüştür ve inanılmaz acılara sebebiyet vermiştir.

Diğer taraftan DTP li vekillerin istifa etmeden, Meclis çalışmalarına katılmamaları, etik bir takım sorunları da beraberinde getirecektir.

Çok önemli değil, ama, maaş v.s almak doğru karşılanmayacaktır.

Bu durum Belediye Başkanlarına da yansıyacak ve onlar görevlerine devam ederken güçlüklerle karşılaşacaklardır. Meclisten ayrılıp, Belediyelerde görev başında olmak kimse tarafından anlaşılmayacaktır.

Ve işin Avrupa ayağı. Dün de yazdım. Açılımlar sürdükçe dışlanan PKK , istenen, aranan DTP iken, DTP lilerin yeni bir parti ile yola devam etmeleri de mümkün iken, istifa ile Meclisi terketmeleri,beğeni görmeyecektir.

Eni konu, yine Meclis çatısı altına gelinecek ise, istifa niye?

Yapmayın Allahaşkına.