YENİ BİR DÜNYA KURUYORLAR

Cemaat içerisinde çok sayıda Kürt çocuğu var ve onlar Türk kardeşleri ile beraber “İlayı Kelimetullah İçin” yollara düşmüş, bir çoğumuzun ismini dahi bilmediği diyarlara eşleri ve çocukları ile birlikte hicret etmiş durumdalar.

Dün gece bir ara bu insanların tümünün yaşadığı manzarayı ruh dünyamda yeniden inşa etmeye çalıştım.

Bu genç çocukların yaptığı nasıl bir şeydi, nasıl bir fedakarlıktı anlamaya çalıştım.

Hiçbirimizin kıllarına dokunulmasına rıza göstermemiz daha söz konusu olmayan aile bireylerimizi alıp da, Rusya steplerine, Afrika çöllerine, sizden başka herkesin, her şeyin nerede ise siyah olduğu diyarlara gitmek ve her türlü tehlikeye açık bir vaziyette bulunmak ve bunlara dünyevi hiçbir menfaat beklemeden tahammül etmek nasıl bir duygudur dedim.

Ülkemizin her tarafında evinizden dışarı çıkıp da bakkal Hasan Amcaya uğrasanız, amca bir ekmek verir misin talebinize, tabii oğlum/kızım, ne var ne yok. Gecen nasıl geçti? Annen, baban nasıllar? Hadi yavrum al ekmeğini, babana da selam söyle demesi, bakkalın kapısından çıkarken komşu Hatice teyzenin pencereden başını uzatarak, Ahmet oğlum ekmek mi aldın sorusuna, evet Hatice teyze annem de çayı hazırladı, hadi Bakkal amcadan bir sıcak ekmek al gel diye cevap verme, birçoğumuzun belki ahvali adiyeden olarak kabul ettiği şeylerdir.

Bunun değerini Sibirya’da, Tanzanya’da, Kenya veya Kongo’da, Rus zulmünden kurtulduktan sonra kendi iç savaşlarını veren Türki Cumhuriyetlerde, Korelerde,Tayvanlarda ateş altında görev yapanlar ancak bilir.

Başlangıçta kimse sizinle konuşmaz, kimseden bir tas su isteyemezsiniz, kapınızı kimse çalmaz, hastalansanız oğlum Ali Emmine haber ver de beni bir Hastahaneye yetiştirsin veya kızım Cevriye ablana yetiş, annem çok hasta gelip bir bardak nane hazırlasın deme imkanınız yoktur.

Bunlar belki iyi niyetli gurbet yaklaşımlarıdır.

Ya bir de ilimden, bilgiden, görgüden, adabı muaşeret kurallarından haberi olmayan, canlı canlı insanların biri birlerini sabah akşam tespih taneleri gibi boğazladığı, kabileler arası savaşların en vahşi biçimde devam ettiği bir yerde, şimdi birileri gelir de benim, eşimin veya çocuklarımın canına kıyarlarsa endişe ve korkusu ile başını yastığa sıkı sıkıya gömüp sabahı bekleyerek görev yapmaya çalışanların yaşadıklarının izahı kolay kolay yapılamaz.

Bunun için gurbet ellere gitmeye gerek yoktur. Kırsal bir alanda, hadi diyelim evinizin içinde gece bir başınıza kalın da, sabaha kadar vaktin nasıl da geçmek bilmediğini, sabah olunca da bu kabustan kurtulmak için nasıl da mücadele verdiğinizi düşünün. Belki buna bile gerek yok. Bir çoğumuzun çocuğu gece kendi evinde kalkıp da bir başına tuvalete gidemez iken, her şeyin yabancı olduğu diyarlara çoluk çocuğunuz ile göçün, oralarda geçinmeye çalışın, bu yetmiyormuş gibi onlara şimdiye kadar hiçbir beyazın reva görmediği bir hayat vaat edin, hizmet etmeye çalışın ve insanlığa hizmeti öğretme gayretine girin. Aç bi ilaç, parasız, pulsuz, yorgansız, döşeksiz, kışın ortasında sobasız… Deveye hendek atlatmaktan daha zor olan bu görevleri seve seve yapmaya giden Kürt ve Türkler el ele vermiş “YENİ BİR DÜNYA” KURUYORLAR.

Ben bu esnada ve özellikle Türkçenin yoğun bir gayretle dünya çocuklarına öğretilmesinde görev alan Kürt çocuklarını hep düşünmüşümdür. Acaba onlar içlerinden de olsa ki, şimdiye kadar bir teki bile yüklenmiş olduğu Allah rızası için hizmet görevinden inhiraf etmemiştir, biz kendi ana dilimizden başka bir dilin bir anlamda hizmetkarlığını yapıyoruz, o kültürün yayılmasında önemli görev ifa ediyoruz, ya bizim ana dilimiz ne olacak, hani o dille de şarkılar, türküler söylense, skeçler yapılsa, tiyatro oyunları düzenlense, annem, babam bunları dinlese/seyretse ne güzel olur diye geçirmişler midir?

Onların bu müteal duygularına hizmetin öncülüğünü yapan Hocaefendinin bigane kalması söz konusu olabilir mi, acaba onların ruh dünyalarını tatmin edecek neler yapmıştır diye baktığımda, yıllar öncesinden Urfalı Bahattin Hoca ile bir araya gelindiği anlarda, ona hep “Kürtlerin Güzeli” diye hitap ettiğini biliyorum.

Hiç kuşkusuz Hocaefendi, Türk dil ve Kültürünün olanca gücü ile baskın olarak hayatiyetini sürdürdüğü bir dönemde başlatmış olduğu hizmetleri esnasında, ayırımcılık ve ırkçılık olarak nitelendirilecek bir adım daha atmaya imkan verilmeyeceğini biliyor, hizmetin başına yeni bir gaile açılmamasını sağlamaya çalışıyordu.

Çok iyi Arapça bilen ve aynı zamanda dininin dilini bütün varlığı ile önemseyen Hocaefendi hizmetlerini bu dil ile yapabilir mi idi ve kimlerden bu alanda istifade edebilirdi? Vicdan, merhamet sahibi herkes bilir ki, hizmet erlerinin büyük çoğunluğunu ana dili Türkçe olan evlatlar oluşturmaktadır. Bir anlamda esas gaye olan İlayı Kelimetullahı yayma gayretine giren bu insanlar elbette yola bildikleri dil ile çıkacaklar ve hizmetlerini bu yolla insanlara anlatacaklardı.

Gaye Allah rızasıdır, dil, olimpiyat, şarkı, şiir, söyleşi, tiyatro oyunları bu gayeye ulaşmak için bir vasıtadır.

Hocaefendi, her zaman Türklerden Kürt kardeşlerine sahip çıkmalarını ve bu alanda var güçlerini kullanmalarını istemiştir. Kendisi de bu alanda büyük gayret göstermekte ve sorunun çözümü için geceler boyu kafa yormaktadır zannediyorum. Kuzey Irak’da Kürt dilinde okullar açılmasını, ardından Üniversite kurulmasını sağladı. Türkiye bakımından da resmi söylemin Ak Parti iktidarları ile belirli ölçüde yumuşamasından sonra ilk Kürtçe televizyonun kurulmasını temin etti.

Şimdi de yapmış olduğu açıklamalarda Kürt dilinin ve kültürünün Allah’ın bir ayeti olduğunu, bu konuda herkesin hak ettiğini elde etmesinin önemi üzerinde durmuş, başka türlü kardeşler arasındaki muvazeneyi, eşitliği sağlamanın mümkün olmadığını söylemiş. Hatta Hocaefendi bundan da bir adım daha ileri giderek, dünyada nerede Kürt var ise, onun hak ve hukukun korunmasının Türk milletinin vazifesi olduğunu beyan etmiş ki, bu konu üzerinde ne kadara kafa yorulsa azdır.

Evet yeni bir dünya kurulur iken, Kürt ve Türk birlikteliğinin ne kadar ehemmiyetli olduğu, bundan inhirafın hem kendi içimizde ve hem de dış dünya ile olan münasebetlerde, muvazeneden sapmalara sebebiyet vereceğini ifade etmiş.

Hocaefendinin bu açıklamaları, barış sürecinde hükümetin atacağı adımlarda yalnız olmadığını ortaya koyması bakımından şayanı dikkattir.

İLGİLİSİNE ÖZEL BİR NOT: Perslerin bütün işleri terstir lafını ben söylemem. Gerek yok. Onlar da kalksa bize benzer bir şey söylese, ümmet biri birine düşer. Hani nifak ile ilgili beyanlarınıza da aykırı olur değil mi?