YENİ YILA BİR SÜVÜGÜN ALTINDA GİRDİM
Ak Parti iktidara geldiği zaman sürekli biçimde üç temel yanlışın bu ülkede hükümranlığına son vereceğini söyledi.
Yoksulluk, Yasaklar, Yolsuzluk.
Zaten Partinin ismi Adalet ve Kalkınma idi.
Parti öncelikle Adalet içerisinde bir kalkınmayı hedefliyordu.
Adalet içerisinde kalkınmayı sağlamak için, yasakların, yoksullukların ve yolsuzlukların ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Biz de seçim çalışmaları esnasında ülkede hırsızlık ve arsızlık/şımarıklık/ olmaz ise Türkiye her sene üzerine bir Türkiye daha ekler. Hele bir de durup dinlenmeden iyi niyetle çalışır isek, Allah(c.c) birimizi bin eder diyorduk.
Parti iktidara geldiğinde yoksullukla çok ciddi manada büyük mücadele verdi.
Aç açıkta kimsenin kalmaması için tüm gücünü kullandı.
Sosyal yardımlaşma vakıfları/resmi-özel/ ülkenin dört bir yanında adeta fakir fukara avına çıktı.
İhtiyaç sahiplerine kumanyalar götürülüp evlerine bırakıldı.
Kışın soğuk günlerinde ülkenin en ücra köşelerine kadar kömür dağıtımı gerçekleştirildi.
Evlatlarını okula göndermekte ekonomik güçlük çeken ailelerden kız ve erkek çocuklarına ayrı ayrı olmak üzere Annelere ödemeler yapıldı. Birçok aile bu paralar ile adeta evlerini geçindirir oldular.
Fakir zengin çocuğu ayırımı yapılmaksızın bütün öğrencilere okula başladıkları gün kitapları verildi. Daha doğru bir deyimi ile yavrular okuldaki sıralarına oturduklarında kitaplarını, defterlerini bir ikram olarak masalarının üzerinde buldular.
Bizim zamanımızda olduğu gibi okunulan sınıfın kitaplarını sene başında satıp, yeni sınıfın kitaplarını almak gibi insanı gerçekten izzet zaafına uğratan uygulamalardan yavrular kurtulmuş oldu.
Hastanesiz ilçe kalmadı.
En sağlıksız hizmeti veren sağlık kuruluşları en sağlıklı, insana güven ve huzur verici kurumlar haline geldi.
Yolları, köprüleri, barajları, parkları, bahçeleri, sahilleri, otelleri ile Türkiye dünyanın en çok yaşanılacak ülkelerinden birisi haline geldi.
Memurun aldığı üç kuruş paraya göz dikip, çeşitli fonlar altında maaşlardan kesinti yapan, soygyuncu devlet yerine, vatandaşın kursağından kesilen paraları iade eden, vatandaşına beş kuruş borcu olmayan şefkatli bir devlet oluştu.
20 Milyar Tl(eski 20 katrliyon) vatandaşa bu dönemde iade edildi. İade edilen bu paralarla vatandaş ev, araba, bağ, bahçe sahibi oldu.
Bu ülkenin memuru işçisi açlıktan kurtuldu. Devlet de çalışan hemen herkesin evi, arabası var. Televizyonlar, buzdolapları, çamaşır, bulaşık makinelerini artık bir ailelerin birer lüksü olarak kabul edilmiyor. Kışın soğuğunda mantizde, gazocağında, yazın sıcağında taş ocakta ateş yakmak, yemek yapmak, çamaşır yıkamak çok gerilerde kaldı. Ülkenin her tarafına doğal gaz verildi.
Memleketin tüm illerinde Üniversiteler kuruldu. Bu Üniversitelerin araştırma hastanelerinde tedavi imkanı bulan insanlar, en acil konumdaki hastalarını tedavi ettirmek için artık İstanbul’un, Ankara’nın yolunu tutmak zorunda kalmıyorlar.
Yolu ve suyu olmayan köy hemen hemen kalmadı.
Ekonomi öylesine köklü bir temele oturtulmuş ki, hangi türden çalkantı meydana gelirse gelsin, bir çökme, bir dibe vurma yaşanmıyor. Günü birlik hareketlikler dümenin kilitlenmesine sebep olmuyor.
Keza yasaklar konusunda da hükümet kendinden beklenileni yaptı. Herkesin istediği biçimde yaşamasına imkan hazırlandı. Başörtüsü zulmü ortadan kalktı. İnançlara yapılan baskılar özellikle 2013 yılı içerisinde öylesine geriletildi ki, kimse bu kadarının yapılabileceğini inanmıyordu.
Kürt sorununun çözümünde gerçekten nereden nereye denilecek gelişmeler yaşandı. Kürtlerin varlığı bu dönemde kabul edildi ve bu halka eski dönemlerde yapılanlardan ötürü Sayın Başbakan özür diledi. Ülkenin Kürt gerçeği ile ilgili olarak, reddin, inkarın, asimilasyonun ortadan kaldırıldığına şahit olduk.
Yoksulluk ve yasaklar konusunda akla hayale gelmeyecek adımların atıldığı bu ülkede, yolsuzluk da olmaz deniliyordu. Her şey açık ve şeffaf bir şekilde cereyan ediyor, hayatlarının temeline iman ve inancı koyan bu insanlar yolsuzluğa niçin pirim versinler diyordu herkes.
İnsan işin tarafı olmasa burası çok eğlenceli bir ülke diyerek ortalığa gülücük dağıtanların haline bu millet bakıp bakıp teessüf ediyor. Bakın biz halkız ve halkın içerisindeyiz, kimse ortaya çıkan bu olayları, bir kumpas, bir oldu bitti, bir oyun, bir komplo olarak görmüyor.
Bir vatandaş bana ağabey şöyle kendini yabancı bir ülke vatandaşı yerine koy, oradan Türkiye’de gerçekleşen yolsuzluk operasyonlarına ve ondan sonraki olaylara bir bak, gelişmeleri nasıl görüyorsun dedi. Ortalık toz duman bir şey görmüyorum dedim.
Aslında bu işe son noktayı Sayın Başbakan koydu. Biz yolsuzluk olaylarını asla ört bas etmeyeceğiz. Babamın oğlu da olsa,kendi evladım da olsa kim bu tür akçeli, ağdalı işlere bulaşmış ise, onun hesabını verecek, o hesabı biz soracağız dedi.
Ben bu cümlelerden işin, belki de hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği bir takım gelişmelere gebe olduğunu anladım. O anda uyku ile uyanıklık arasında bir hal meydana geldi bende. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, gözümü açtığımda hazandı. Herkes evine çekilmiş, ortalık buz kesmişti.
Bir ben kalmıştım ortalık yerde. Ellerim cebimde, arkadan esen fırtına kollarımın arasından geçerken vızıltılar çıkarıyordu.
Bir süvüğün altına çekildim.
Baktım,
Rüzgar üşütecek adam arıyor.