YİNE SURİYE TABİİKİ

Suriye ile ilgili olarak başlangıçtaki sert söylemler, şimdi yerini daha bir itidalli konuşmalara bırakmış durumda.

Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu son yapmış olduğu basın toplantısında Suriye’deki tüm tarafların bizim yakınımız olduğunu, onlarla her türlü diyaloğu geliştirme çabasında olduklarını söyledi ve ardından tarafların kanın durması için harekete geçmesi, görüşmeleri başlatması gerektiğini vurguladı.

Bu söylem tarzı Türkiye’nin Suriye olayında başlangıçtaki tutumundan fersah fersah uzaktır.

Suriye olaylarının patlak verdiği sırada Türkiye’de en yetkili ve etkili kişilerin söyledikleri ile bugün geldikleri noktayı bir kıyasa tabi tutmak için, her bir beyanı buraya almanın ne anlamı var ve ne de faydası var.

Ancak siz benim Suriye meselesinde ta başından beri tutumumu biliyorsunuz. Baba Esed’in Suriye’sini hiç sevmezdim. Zaten o da bize doğru bir nazarla bakmaz, halkını Osmanlının yüz yıllarca sömürdüğü yalanı ile avutur ve kendince ölümü göstererek sıtmaya razı ederdi.

Ancak oğul Esed öyle çıkmamıştı.

Bir kere ülkesini dünya ülkelerine terör ihraç eden bir ülke onalak anılmaktan kurtarmaya çalışmış ve hak adına söylemek gerekir ise, oğul Esed döneminde Suriye’den kaynaklı bir terör olayına kimse rastlamamıştı.

İngiltere de almış olduğu tıp eğitimi sayesinde, demokrasi ile idare edilen ülkelerde halkın refahını, mutluluğunu görmüş ve ülkesine döndükten sonra babadan miras koca ülkeyi, Baas’ın hileli oyunları ile bir şekilde ele geçirmiş olsa da, artık o zihniyetle idarei kelam etmenin mümkün olmadığını anlamıştı.

Doğrusu Beşşar halka iyi davranıyordu. Ülkede yönetime hakim unsur olan Nusayrilerin ayrıcalığı devam ediyordu, ancak nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Sünni Müslümanların geçmişle mukayese edilmeyecek şekilde mutlu bir yaşam sürmeleri mümkün olmuştu.

Suriye gelişiyor, büyüyor, rantbal kullanılan kaynaklar halka refah olarak yansıyordu.

Bir kere kendisine yetecek petrolü vardı.

Türkiye’nin yılda 70 Milyar dolar civarında petrole ve doğalgaza para harcayan bir ülke olduğu, petrole harcanan para olmasa yılda 50-55 milyar dolar verdiğimiz cari açığın olmayacağı ve üstelik 15-20 milyar dolar civarında cari fazla vereceğimiz gerçeği karşısında, Suriyenin petrole para veren ülke olmaması sebebiyle, nasıl bir imkana sahip olduğu kendiliğinden anlaşılıyor.

Beşşar zamanında Suriye komşuları ile de iyi ilişkiler kurmuştu.

Türkiye için Suriye ne kadar önemli ise, Suriye için de Türkiye o kadar önemli idi. Özellikle Ak Parti iktidarları döneminde Suriye’de çok güzel gelişmeler yaşandı. Asi nehri üzerinde birlikte baraj yapma projesi hayata geçti. Ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıldı. 1 Ekim 2010 da Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıda Suriye Türkiye’nin yanında yer aldı.

Dün de yazdım, nasıl D 8 lerin kurulması Erbakan hocanın başını yakan bir girişim oldu ise, Şamgen’in kurulması ile de hem Türkiye’nin hem de Suriye’nin başı yakıldı. O açıdan bakıldığında ben Suriye olayında Türkiye’nin takındığı tavrı bir başına vermiş olduğunu düşünmedim ve bunu çeşitli yazılarımda belli ettim. Ve büyük ağabeye işaretle Türkiye’ye hadi yürü arkandayız dediler, Türkiye bunlara güvendi, aile ziyaretlerindeki nezahetin tüm hayata hakim olacağı varsayıldı, yürüdü, yürüdü, sonra bir arkasına baktığında kimsenin olmadığını gördü.

Türkiye kendisine sığınan nerede ise 400 bine yakın insanın 200 binini doğrudan, diğer 200 binini de dolaylı olarak besliyor. Buna daha ne kadar gücü yetecek, daha ne kadar dayanacak bilinmiyor. Zaman uzadıkça korku ve kaygılar da artıyor. Çünkü Suriye’de kan akmaya devam ediyor.

Türkiye’nin ABD den bağımsız olarak bir politika geliştirerek, Suriye’de kanın akmasını durdurması gerekiyor. Bu saatten sonra bunu başarabilir mi? gücü yeter mi? çok iyi bilmiyorum, ancak karınca misali hac yolculuğunu çıkmanın getireceği zarar nedir? Hani karıncaya sormuşlar nereye gidiyorsun böyle, hiç hacca gidiyorum demiş. Bu bacakla mı, evet ne olmuş bu bacakla tabi, ya yetişirim veya yolunda ölürüm diye cevaplamış.

Gelin yola çıkmış ya nasip demiş ya. Biz de yola çıksak, Esed ile hiç öyle gizli falan değil, açıktan görüşmeler yapsak, önce kanın durmasını temin etsek, ardından BM ler gözetimde hazırlanan geçici bir Anayasa ile de olsa, bağımsız seçimlerin yapılmasına katkıda bulunsak nasıl olur?

Tabi köprülerin altında çok sular aktı. Şu andaki Suriye aynasında Türkiye’nin görüntüsü o kadar flu ki, göz gözü görmüyor.

Hem Rusya bir üçüncü dünya savaşını göze alacak kadar Suriye’nin yanında duruyor, Çin ve İran bu alanda tahkimat yapıyor.

En çok neye yanıyorum biliyormusunuz, İranlıların gelip bize, size ne oldu, niye yine ABD nin teknesindeki hamura su taşıyorsunuz demelerine.

Bütün bütün Türkiye’nin de hakkını yememek lazım, bizimkiler kurulan tuzağın farkında olmadan İhvanı Müslüminin kısa sürede işi bitireceği, Suriye rejimini alt edeceğini var saydı.

Ahmet Davutoğlunun, bu iş kısa sürede bitiyor, Suriye rejimi düşüyor şeklindeki düşünceleri doğru çıksa idi, Sayın Bakanımız stratejik derinlikli düşünce prespektifine yeni bir halka eklemiş olurdu.

Olmadı işte.

Yüzbinlerin üzerinde hayatını kaybeden Müslüman var ve hala işin nereye varacağı belli değil.

Şu aziz mübarek günde en çok içimi burkan, bu işin ne zaman biteceği konusunda stratejik düşünce sahibi kişiler olmak üzere, kimsenin bilgi sahibi olmaması ve ardı arkasına ölümlerin devam etmesi.

Koca bir ülke tamamen harap oldu, Halid Bin Velid’in türbesi ve Camisine varıncaya kadar.

Şimdi ABD Genelkurmay Başkanı Dempsey ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Carl Levin'e gönderdiği mektupta, ABD'nin Suriye konusundaki askeri seçeneklerine dair bilgiler vermiş ve

Şu aşamada ABD ordusunun rolünün, insani yardımların gönderilmesine yardım etmek, Suriye'nin komşularına güvenlik yardımı sunmak ve muhalefete silah içermeyen yardım sağlamakla sınırlı olduğunu açıklamış ve ardından ABD ordusunun toplamda 5 seçenek için hazır olduğunu ifade etmiş. 

Dempsey bu seçenekleri, "Muhaliflere eğitim, danışmanlık ve yardım sağlama", "uzaktan sınırlı saldırılar düzenleme", "uçuşa yasak bölge oluşturma", "tampon bölgeler oluşturma" ve "kimyasal silahları kontrol altına alma" şeklinde sıralamış.

Türk Dış İşleri Bakanı ABD nin en azından Bosna olayında olduğu gibi Suriye üzerinde Uçuşa Yasak Bölge Oluşturma Projesinin yetmez ama evet niteliğinde bulunduğunu  ifade etmiş.

ABD nin diğer seçenekleri hakkında bir açıklamada bulunmamış.

Sayın Bakanın sıcak yaklaştığı Suriye üzerinde Uçuşa Yasak Bölgeler Oluşturma Projesi Bosna da olduğu gibi Suriye’de de uygulanabilir mi?

Dempsey’in açıklamalarına göre böyle bir proje hayata geçirildiğinde, hiç kuşkusuz uçuş yasağını delen Suriye ordusuna karşı yapılacak hareket uzaktan ateşleme ile Suriye hava gücünü yok etmek.

Bunun hazırlığı için başlangıçta 500 Milyon dolar para gerekiyormuş, ardından da her gün için günde bir milyar dolar. Kim bu parayı verecek, kim bu kadar fedakarlığa katlanacak.

ABD ordularının Irak ve Afganistandaki eylemleri sebebiyle hazinesine verdiği zarar, ABD yi dünyada en çok borcu olan ülke haline getirdi. ABD bu borç altında kıvranıp duruyor. Tarihinde hiç olmadığı kadar ABD hazinesinin başındaki BERNANKE sabah akşam tedbirler almak ve açıklamalar yapmak zorunda kalıyor. Bu haldeki ABD nin sonucu nereye varacağı belli olmayan bir Suriye operasyonu başlatacağını Sayın Bakanımız gerçekten düşünüyor mu?

Ya Suriye’ye sabah akşam sefer yapan Rusya, Çin ve İran uçaklarına ne söylenecek, onlara da saldırıda bulunulacak mı?  Bunları yazdıkça pazılın daha da bir giriftleşen hali va esefa dememe sebep oluyor.

İşin başlangıç günleri idi, Sayın Büyüğümüze çok yakın  eski  bir Milletvekili arkadaşa “Allah aşkına iş işten geçmeden ne olursunuz söyleyin, Suriye’de politika değişikliğine gidilsin, bu olmaz ise, yarın zor, o bürgün daha zor olacak demiştim. Politikada dün dündür, bugün bugündür söylemini hayatınıza hiç mi uygulamadınız?