YÜREKLERİN SESİ KESİLMESİN
Leyla hanım “bu işi Başbakan Tayyip Erdoğan Çözer” dedikten sonra önemli gelişmeler oldu.
Gazeteciler Sayın Başbakana Leyla Hanımın bu görüşünün ne anlama geldiğini ve onun ile bir görüşme yapıp yapamayacağını sordular.
Sayın Başbakan bu konuda bana gelmiş olan bir talep yok, eğer bu yönde bir istek gelir ise tabii ki bir Milletvekili olarak kendileri ile görüşürüm dedi.
Ardından Leyla Hanımın görüşme isteği Başbakanlığa ulaştı.
Başbakan da en kısa süre içerisinde o’na randevu verdi.
Sayın Başbakanın o çok yoğun mesaisi içerisinde, hatta kendi partisinden Milletvekillerinin özel anlamda 4 yıl boyunca görüşme imkanı bulamadıkları Sayın Başbakanın, talebin gelmesinin hemen ardından Leyla Hanıma randevu vermesi, olaya verilen ehemmiyeti çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Evet sağduyu sahibi insanlar artık bir barış arıyor ve memleket evlatlarının heba olup gitmesini istemiyor.
Leyla Hanım görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamalarda;
Başbakan’dan STK’lara kadar herkesle görüşme talep etmiştik. 24. dönem başladığından bu yana, Meclis’e girdiğimizden beri, görüşmenin gerçekleşmesine yönelik talepler vardı.
Başbakan ile görüşmenin başında 21 yıl önce bu parlamentoda halkların kardeşliği için yemin etmiş biri olarak verilmiş bir sözüm olduğunu söyledim. Öncelikle Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı hakları olduğunu söyledim.
Korkularıyla yüzleşme çabalarına rağmen süre gelen tutuklamalarla tedirgin olan toplumun samimi adımlara ihtiyaç olduğunu belirttim. Kesintisiz bir barış ortamı için herkesin adım atması gerektiğini anlattım.
Özür dilenmesi talep edilen halk başka devlet değil, kendi yurttaşlarınız dedim. Oslo sürecinin devam etmesi gerektiğini söyledim.
Sayın Öcalan’ı pekala ev hapsine alabileceğini belirttim. Seçmeli dersler arasında Kürtçenin olması olumlu bir gelişme, anadilde eğitim hakkı vurgusu yaptım.
Yaralarımız açık ve kanıyor. Bu nedenle gerçekçi olmayan talepler karşılıksız bulamaz. “Silahları bırakın operasyonları durduralım” talebi gerçekçi olmayan taleplerden, bunun altını çizdim.
2004’ten bu yana ortaya konan bir çabanın bir ürünü. Toplumsal beklentinin sonucunda gerçekleşti. Başbakan tüm taleplerimizi büyük bir dikkatle dinledi. Bu görüşmenin kesintiye uğrayan sürecin açılmasına katkı sağlayacağına, barışın gelmesine olumlu bir etki yapacağına inanıyorum.
Bilinmesini isterim ki aklım vicdanım yüreğim ve ön görülerimle hareket ettim. Tarihsel olarak bu görüşmenin kimler arasında gerçekleştiği ötesinde olası sonuçları çok önemli.
Tıkanan bu sürecin önünü açmak için kaç kuşak kaç ölüm daha bekleyeceğiz? HEP, DEP, DTP ve diğer tüm bileşenlerin verdiği tüm mücadele göstermiştir ki bu topraklarda herkesin barışa ihtiyacı var. Onun için ben o diğeri fark etmez, herkes hem Türk hem Kürt halkları barışın içinde yer almalı” dedim.
Leyla hanımın bu açıklamaları üzerine basında yapılan yorumlarda “Zana’nın talepleri ile BDP nin veya PKK nın talepleri arasında ince ayrıntılar haricinde bir fark yok” yorumu öne çıktı.
Birkaç gün önce Özgür Politika gazetesinde Zana’nın çıkışını değerlendiren PKK yöneticisi Mustafa Karasu ise Leyla Zana’nın sözlerini “Güney Kürdistan’daki siyasi ilişkilerinin tezahürü” olarak nitelemiş ve şöyle yazmıştı: “Leyla Zana'nın konuşmaları çözümle de, barışla da ilgili olmayan konuşmalardır. Türkiye'nin Güney Kürdistan'daki siyasi ilişkilerinin başka bir tezahürüdür. Leyla Zana bunları söylemeden çok kısa bir süre önce Güney Kürdistan'daydı. Zaten güneyli siyasetçiler AKP'lilerle ilişkileri gereği her zaman 'AKP iyidir' demişlerdir. Dolayısıyla, Leyla Zana'nın söyledikleri de çözüm ve barış için bir değer ifade etmiyor. Sadece Kürdistan'da etkisizleşen AKP'ye bir nefes verme anlamına geliyor.”
Leyla Zana’nın Sayın Başbakanla görüştükleri saatlerde bir açıklama yapan PKK yürütme kurulu üyesi Duran Kalkan,“sanal bir PKK yaratılıyor; gerçekten PKK yönetimi, sorumluları, temsilcileri ne demişler, ne açıklamışlar, pratikte yaşananlar neler, ne anlama geliyor, buna hiç bakılmıyor. PKK adına açıklamalar yapıldığını, görüşmeler yapıldığını, neredeyse silah bırakma kararı alınıyor.”
“Peki, buna neden bu kadar ihtiyaç duyuluyor? Çünkü AKP politikaları artık işlemiyor, boşa çıktı, yenilgiye uğradı. Bu gerçeği net olarak görmek gerekiyor. Bu noktada şu iki tespiti ben özellikle yapmak isterim: Birincisi; AKP yöneticileri 21 Haziran 2011 genel seçimlerinde aldıkları yüzde elli bir oy oranını doğru değerlendirememişlerdir. İkincisi; geçen bir yıl içerisinde Kürtlere, Kürt özgürlük hareketine karşı yürüttüğü savaşta AKP hükümeti yenilmiştir. Bu iki gerçeği herkesin çok iyi görmesi, anlaması gerekiyor. Mevcut durumda sanal ortamların neden yaratıldığı, CHP’ninki gibi sahte çözüm projelerine neden ihtiyaç duyulduğunu doğru anlamak da buna bağlı. O bakımdan da ancak geçen bir yılı doğru anlamak, doğru analiz etmek lazım.”
AKP’nin PKK’ye etkili bir darbe vurarak, operasyonları ve baskıları artırarak ve Suriye’de gelişecek savaşı körüklemek suretiyle bir ABD-PKK çatışması çıkararak PKK’yi yok etmeyi planladığını söyleyen Kalkan bu hesabın tutmadığını, bu nedenle AKP’nin yenilmiştir. AKP , BDP’den umduğunu bulamayınca bu sefer KDP’i devreye koydu, Amerika’yı devreye koydu. KDP başkanı Mesut Barzani’yi Amerika’ya davet ettirdiler. Oradan Ankara’ya davet ettiler, saatlerce görüşme yaptılar. KDP eliyle acaba PKK’yi aktif savaş konumundan geriye çekemez miyiz diye çaba harcadılar. Bu da olmadı, zaten KDP kendilerine verebilecek desteği veriyordu. Daha fazla destek vermesi yani PKK ile savaşması mümkün değildi. Nitekim ne savaşı göze alabildiler ne de PKK üzerinde öyle bir etki bırakabildiler.
“Kuşkusuz içinde bulunduğumuz süreç bir çözüm sürecidir. Fakat geçmişte olduğu gibi siyasi çözüm süreci değil, askeri çözüm sürecidir. Biz iki yıl önce stratejik değişiklik yaptık. Artık mevcut AKP yönetimi devam ettikçe Kürt sorununun siyasi çözümünün gerçekleşemeyeceği kanaatine vardık. Dolayısıyla da AKP’yi siyasi yenilgiye uğratacak aktif bir mücadele konumuna geçtik, strateji değiştirdik. Öyle PKK silah bıraksınla veya çift yanlı ateşkes yapılması ile çözüm süreci gelişmez. Bunların zamanı geçti artık. Çünkü geçmişteydi. Bunların olduğu dönemde yoğun çaba harcandı. Süreç bunları çok aştı. Siyasi çözüm için müzakerede zemin olacak protokoller hazırlandı, hükümete sunuldu. Şimdi devrede bunlar var. Yoksa ateşkes ilan et tartışalım, konuşalım bunlar üç-dört yıl öncenin yaklaşımlarıydı.AKP’nin Kürt sorununu çözeceğini, Tayyip Erdoğan’ın hala sorunu çözecek lider olduğunu söyleyenler geçmiş on yılı bir çırpıda yok sayıyorlar, üstünü çiziyorlar. Neye dayanarak bunu söylüyorlar, kanıtlarını göstersinler” dedi.
PKK nın iki önemli isminin açıklamalarından uzun uzadıya alıntı yapmamın sebebi, konuya yaklaşır iken yapılan yorumlarda “saf” olmaya gerek olmadığını belirtmek içindi.
Evet PKK ya propaganda amaçlı olarak veya gerçekten bir sınır karakoluna yapmış olduğu baskınla birkaç askeri şehit etmekle, işin sonuna geldiğini ve Askeri bir zafer elde etmek üzere olduğunu vurgulayarak zihinleri manüple etmeye ve Leyla Zana’nın girişimlerini boşa çıkarmaya çalışıyor.
Starejistler ve analistler konu hakkında daha çok yorum yapacaklardır.
Ama bilinen bir gerçek var ki, batıdan ithal gerilla savaşı ile halkı Müslüman olan bu ülkede istenilen sonuca ulaşmak mümkün değildir.
Zira PKK yöneticileri pek açık olarak şunu gördüler. Ak Parti öncesinde iktidarda bulunan hiçbir partinin İslami Kimliği bu kadar belirgin değildi. Ve o partilerin yöneticilerinin verdikleri kararlarda şöyle bir elini vicdana koyma, şöyle bir Allah rızası için düşünme, Allah rızası için işleme söz konusu değildi.
Onlar pratik ve pragmatik açıdan olaylara yaklaşıyor ve verdikleri kararlar, Milliyetçi/Militarist bir anlayışı yansıtıyordu. Durmak yok vurmaya devam.
Ama Ak Parti öyle yapmadı.
Elini vicdanına koydu. Benim söylediklerimin doğruluğu, ülkenin kahir ekseriyetinin doğruları ile doğru uzantılıdır dedi. Komşusu aç yatarken kendisi tok yatan bizden değildir kuralını işletti. Adil olmaya çalıştı. Lelya Zana şimdi istiyor ama, Sayın Başbakan daha 2005 te tüm Kürtlerden özür diledi. (Bir parantez açalım, ülkenin dört bir yanına dağılmış şehitlerin Türk ve Kürt analarından şimdiye kadar yarım ağızla da olsa kimse özür dilemedi. Leyla Hanım dahil. Yüreğin sesi bu olmamalı değil mi)
Yazının özeti şudur: Kandil ve İmralı barışa karar verdik demediği sürece, atılan adımlar anlamlıdır, ancak ötesi yoktur. Üstelik bu tür girişimler yılların işkence ile üzüntü ile, kahırla, sabırla yoğurduğu kişilerin siyaset arenasından bir anda silinmeleri anlamına gelir. Saf dışına itilmelerine sebep olur. Oysa o ortamlarda bu kişilerin bulunmaya devam etmesi ve fikirlerini fırsat buldukça ifade etmeleri büyük önem taşımaktadır.
PKK nın geldiği iki önemli nokta var.
Bunlardan birincisi Abdullah Öcalan’ın en azından ev hapsine alınması( ki dağda yıllarca kalan bir kişi bana biz oturup kalkıp Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü konuştuk, Kürt sorununu bunun binden biri kadar bile konuşmadık dedi)
İkincisi ise ileride Federe Devlet yapılanmasına gidecek Yerel Özerklik Şartının kabul edilmesidir.
Birincisi olmazlardan değildir.
Fakat ikincisinin kabulü, özellikle Türkler için bu kadar evladımızın kanı niye aktı sorusunu fena halde sormalarını zorunlu kılmaktadır.