ZAMAN HIZLI İLERLİYOR
Seçimlerden sonra bir yemin krizi çıkacağını kime düşünmüyordu. Ama adım adım ve tarafların nerede ise işbirliği ile korkulan gerçekleşti. Başta CHP, ardından BDP tutuklu Milletvekillerinin tahliye edilmemesi halinde TBMM sinde gelip yemin etmeyeceklerini söylediler.
Başta birçok kesimin kulağına hoş gelen boykot söylemi, bir bumerang gibi geri döndü, ters tepti.
CHP liler ne yapacaklarını şaşırdılar.
Mahkemelerin seçilmiş kişileri tahliye etmemesinin cürmünü, Ak Partinin üzerine yıkmaya çalıştılar. Güya Hükümet bunların tahliye edilmesini istemiyormuş, biraz gayret gösterse, savcılara, hakimlere emir verme şeklinde olmasa da, olumlu görüşte olduğunu açıklasa, tutuklu vekiller tahliye olur, kendileri de gelir yemin ederlermiş, ama kazın ayağı öyle değilmiş, hükümet Meclisi kilitlemek istiyormuş havasını bastılar.
Onların bu havasını kimse yutmadı. Çünkü anlamsız, tutarsız "hava" kurşun kadar ağırdı, öyle kolay kolay yutulamazdı.
CHP apışıp kaldı. Olayın müsebbibi Ak Parti imiş gibi "ocağından" istimdat dilemeye başladı.
Toplantı yapalım, görüşelim, olumlu bir hava hisseder isek, gelir yemin ederiz dediler.
Çocuk suçludur, evden kaçmış, ama gideceği bir yer de yoktur. Kapı önünde oturur. Anasının eve gir demesini bekler. Vakit geçer, arayan tarayan olmayınca mızmızlanır, ağlamaya başlar. Anasının merhametini cezp etme gayretine girer. Sonunda ana acır, hadi kapı açık eve gel der. Çocuk bu ya, gelirim ama burnumu silersen.
Ak Partililer bıyık altından gülerek onların bu talebini kabul etti.
Buyurun gelin görüşelim dediler. Görüşmeler yapıldı, protokol imzalandı. Anlayacağınız suya mürekkeple yazı yazıldı. Zahir mürekkebin bir de su yanı var değil mi? Hepsi o kadar. CHP liler bir hafta sonra gelip yemin ettiler.
Ama onların tuzağına düşen, CHP nin yemin etmeme restini sonuna kadar devam ettireceğini zanneden BDP liler, bizimle görüşülmedi, biz dışlandık vs gibi argümanlarla yemin etmeme inadını sürdürdüler bugüne kadar.
BDP nin Türkiye’de hiçbir partiye benzemeyen yanı var.
O da şu veya bu şekilde silahlı bir gücü hep arkasında hissediyor olması.
İmralı’yı ön, PKK yı arka bahçe olarak görüyorlar. Kendileri de ortada bir yerde beynu beynallah durumdalar.
Türkiye de HAK PAR gibi, Şerafettin Elçi’nin partisi olan Katılımcı Demokrasi Partisi KADEP gibi partilerin arkasında PKK gibi askeri bir güç var mı? Yok.
Bunlar da Kürt partileri değil mi?
PKK neden bunları hiç kaale almıyor, veya bunlar neden PKK dan yararlanmak gibi bir girişim içersinde değiller.
Görünen o ki, BDP, Türkiye’de hiçbir siyasi partiye nasip olmayan askeri bir güçle birlikte hareket ediyor, plan ve programını ona göre yapıyor.
BDP için söylenen, ayrılıkçı Kürt hareketinin(PKK) askeri kanadının(HPG) desteği ile faaliyet gösteren, onun istekleri dışına çıkması mümkün olmayan siyasi uzantı tanımlaması yanlış mı?
BDP hakkındaki vasıflandırmalar ne olursa olsun, onlar Türkiye Cumhuriyeti kanunları uyarınca legal siyasi zeminde faaliyet gösteriyor, seçimlere giriyorlar.
Haziran 2011 seçimlerinde gerçek bir başarı gösterdiler. Bir iki istisna hariç gösterdikleri adayların tamamının seçilmesini sağladılar. Ama kendi parti ismi ile seçimlere niye katılmadılar diyenlere iştirak etmiyorum. BDP haricinde hangi parti bu oranda bağımsız milletvekili çıkarabilirdi? Türkiye’nin en köklü partilerinden birisi olan Saadet Partisi bu oranda Milletvekili çıkarabileceğini düşünse idi,kesinlikle bağımsız olarak seçimlere iştirak eder ve gelir Parlamentoda gurubunu oluştururdu.
O açıdan bakıldığında BDP nin başarısı küçümsenemez. Parlamentoya girme mücadelesinde küçümsenmeyecek başarı elde eden BDP nin, parlamentoya gelip yemin etmemenin ceremesini hükümete çıkarmaya hakları yoktur. Bu konuda muhalefetteki her üç parti aynı durumdadır.
Bir tek Hatip Dicle meselesi var.
Hatip Dicle meselesinde BDP, kanunsuzluğu bile bile hareket etmiş, Devlet de bu kanunsuzluğa bile bile göz yummuştur.
Bilek bükme yarışında karşılıklı olarak yapılan yanlışlık, Parlamentoya gelip yemin etmemenin gerekçesi yapılmamalıdır.
Hatip Dicle’nin maruz kaldığı yanlışlığın ceremesini bu milletin masum evlatları çekmiştir. O günden bugüne kadar işlenen cinayetlerde 50 nin üzerinde insan hayatını kaybetmiş, Anadolu’nun dört bir yanına şehit cenazeleri gelmiştir.
Her iki tarafın Hatip Dicle meselesinde yaptığı yanlışlık, çok kan akmasına neden olmuş, ocaklar sönmüş ve çok ağır bir bedel ödenmiştir.
Zaman daralıyor.
BDP lilerin Meclise gelip yemin etmeleri ve Parlamento çalışmalarına katılmaları konusunda henüz hiçbir ışık görünmüyor.
Orda burada yapılan konuşmalara bakıldığında, yani Aysel Tuğluk’un "biz bir araya gelip çay içip dağılmıyoruz, yakında herkes ne yapacağımızı görecek" sözü ete kemiğe büründürülerek, Eylül sonrasında kitlesel eylemlere girişileceği imajı yaratılıyor.
Büyük şehirlerde ses getirecek ve kitlesel ölümlere sebep olacak eylemler yapılacakmış, doğu ve güneydoğu illerinde büyük kitlelerin katılımı ile eylemler düzenlenecekmiş, bu eylemler sonrasında öyle herkes paşa paşa evinin yolunu tutmayarak, sağa sola saldıracakmış, devlet binaları taşlanacakmış, kolluk güçleri tahrik edilecekmiş, onların yapılanlara cevap vermesi ve olabildiğince çok sayıda insanın ölmesi sağlanacakmış, Dağkapı tahrir meydanı haline getirilecekmiş, Türkiye’nin bir Mısır, bir Suriye gibi olmasının yolu açılacakmış…
Hakkari’de evlere uzun menzilli silah dağıtımı yapıldığı, bu ilden dağa gidecek sayının 300 den 700 e çıkarıldığı haberleri inanılmaz ürküntü verici.
Ona rağmen, Ak Parti iktidarındaki Türkiye aslında olabildiğince sağduyulu olarak hareket ediyor. Kanın daha fazla akmaması için büyük hassasiyet gösteriyor.
Silvan’da 13 şehidin verilmesinden sonra, eskiden olsa idi, muhakkak surette bir Kandil seferi yapılır, uçaklar PKK kamplarını bombalardı.
Dikkat etti iseniz, bu yapılmadı ve büyük tahrike gelinmedi.
Türkiye barışın gelmesini istemese böyle mi davranırdı. Türkiye sınırlarına 30-40 azami 100 kilometre uzaklıktaki PKK kampları bombalanmaz mı idi?
Ak Parti yeni bir Anayasa yapmak istiyor. Bu başarılabilirse, Türkiye’nin tarihinde Sivil Parlamentonun yaptığı ilk Anayasa olacak. Kişi hak ve hürriyetleri bakımından her şeyin bugünkünden daha iyi olacağında şüphe yok.
Kürtlerin kimlikleri üstündeki engellerin kalkması ve devlete olan aidiyetlerinde Türklerden farklı bir konumda olmayacaklarının işaretlerini BDP liler görmüyor mu?
Parlamentoya gelmeyerek kitlesel hareketlerde rol kapmak ve ülkenin cehenneme dönmesinde BDP nin ve Kürtlerin hiçbir kazancı olmayacaktır.
Sizin Parlamentoya gelmeniz, CHP ninkine benzemez ve kimse onlar da CHP gibi tükürdüklerini yaladılar demez.
Sizin Parlamentoya gelmeniz, kitlesel hareketlerin, vurmaların, kırmaların, öldürmelerin önüne geçmek, demokrasi için, insan hakları ve hürriyetleri için atılmış önemli bir adım olarak görülür ve büyük puan toplamanıza yardımcı olur.
Aziz mübarek bir aydayız. Bu ayda yapacağınız, gidip yemin edeceğiz açıklaması, rahmani olur. Arşı alayı da ihtizaza getirir.
75 yaşına merdiven dayamış, ömrünü bu işlere harcamış Kemal Burkay’ın değerlendirmelerinin hiç mi önemi yok.
Zaman öylesine hızlı ilerliyor ki. İnanılmaz endişeliyim.