ALLAH CAHİL VE ZALİM BİR TOPLULUĞA YARDIM ETMEZ!

Evet, sevgili okurlar!

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifade Cumhurbaşkanımızın titizlikle üzerinde durduğu Adalet sisteminin yenilenmesine atıftır..

Hiç kuşkusuz ki, zalimle, mazlumu, cahille, alimi birbirinden ayırt edebilme hareketi ancak ve ancak “Adalet sisteminin”  yansız ve bağımsız, özgür iradesinin tecellisiyle mümkün olabilir...

Aksi taktirde, ne mümkün!?..

Dünkü Söz Gazetesi'nin 1. Sayfasında yer alan Cumhurbaşkanımızın adaletle ilgili açıklamaları, bu başlığımızın tam ifadesidir.

Ki aktardığımız hakikatleri de, tescil etmektedir..

Anlaşılan budur ki, ülkemizde yaşanmakta olan antidemokratik hukukdışılıkların önünü almak için ter-ü taze  “Adalet reformuna” ihtiyaç vardır.

Nitekim 1 Ekim’de açılacak olan Meclis’in ele alacağı ilk gündem maddeleri arasında; “Adalet” sistemine dair, değişiklikler yer alıyor?..

Yani, insanlar arasında genel bir “Sulhun” gerçekleşmesi için, devlet ve hükümet mekanizması, hareket geçiyor..
Ki bu da, bir müjdedir...

Gelirsek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Adalet sisteminde” yapılacak değişiklikle ilgili açıklamasına...

 “Her İl’e Sulh Komisyonu...”

Erdoğan;

"Vatandaşımızın kamu ile uyuşmazlıklarında mahkeme, mahkeme dolaşmadan; dilekçeler, başvurular, dosyalar arasında vakit kaybetmeden hakkına kavuşmasını istiyoruz. Yakında her ilde sulh komisyonlarını devreye alıyoruz..."

Gazetedeki, haber şöyle devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen '24'üncü Dönem Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları Kura Töreni'ne katıldı.

Burada konuşan Erdoğan, görevlerine başlayacak 1008 adli yargı hakimi ve cumhuriyet savcısı ile 7 idari yargı hakimini tebrik ederek, "Şu anda ülkemiz genelinde toplam 21 bin 844 hakim ve savcı görev yapmaktadır. Bugünkü kura törenimizle inşallah bu sayıyı, 22 bin 859'a yükseltmiş olacağız" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kura ile atamaları gerçekleştirilen hakim ve savcıların görevlerini en iyi şekilde yapabilmeleri için gereken her türlü desteği vermeye devam edeceklerini vurgulayarak, "Son 19 yılda bu amaç doğrultusunda adliye kapısını, adaletin kapısı haline getirmek için tarihi nitelikte birçok adım attık. İktidara geldiğimizde 9 bin 349 olan hakim-savcı sayısını neredeyse 2,5 kat artırarak mahkemelerimizin yükünü hafiflettik. Aynı şekilde mahkeme sayısını adli yargıda yüzde 84, idari yargıda yüzde 38 çoğaltarak yargı süreçlerini hem basitleştirdik hem de hızlandırdık" dedi.”

Adalet Büyümenin Lokomotifidir” ifadesinin mefhumu muhalifi, yani daha doğrusu başka bir deyimi “Adalet Mülkün Temelidir” ifadesidir.

Yargı mensuplarının görevlerini huzur ve güven içinde yapabilmelerini temin etmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Hepimiz şu gerçeği gayet iyi biliyoruz, adalet mülkün temeli olduğu kadar sosyal barışın, refahın, istikrarın, kalkınma ve büyümenin de lokomotifidir. Temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmadığı, adaletin sağlanmadığı, adalete güvenin zedelendiği bir toplumda siyasi iradenin ekonomik kalkınma ve ilerleme yönünde yapacağı hamleler de eksik kalmaya mahkumdur. Suriye başta olmak üzere; yakın coğrafyamızda yaşanan müessif hadiseler adaleti, temel hak ve özgürlükleri, hukuku ve insani değerleri hiçe sayan ülkelerin ayakta kalamayacaklarını acı bir şekilde göstermiştir. Adalet terazisinin doğru tartması kadar, adaletin gecikmemesi de önemlidir. Hep söylediğimiz gibi 'Geciken adalet, adalet değildir'. Bu ilkeden hareketle, göreve geldiğimizden beri adalet mekanizmalarının etkin çalışması ve adalet sisteminin hızlı işlemesi için çaba harcıyoruz. Adalet kurumlarının modern ve fonksiyonel mekanlara kavuşturulmasına ayrıca önem ve öncelik veriyoruz. Türk adaletine, hakimlerimize, savcılarımıza, avukatlarımıza o kurumlarda görev yapan insanlarımıza yakışır adalet sarayları inşa ediyoruz."

Sayın Cumhurbaşkanımızın bu anlatımlarına, bu anlayışlarına katılmamak mümkün değil…

Kamuoyu vicdanı da zaten bunu istiyor, talep ediyor ve bekliyor.

Ancak, kamu vicdanı Cumhurbaşkanımızın bu güzel vecizelerinin lafta kalmaması kaydıyla bilfiil yaşamalarını görmek istiyor.

Öyle ümit ediyoruz ki Cumhurbaşkanımızın zatı devletleri, bu söylediklerini inşallah sözde değil, özdeliğe geçirecek mutlak bir emirle adliye kapılarını tam manasıyla adalet kapılarına dönüştürecektir...

Bu inancı taşıyoruz..

Ama heyhat!

Hani diyorlar ya görünen köy kılavuz istemez.

Ne yazık ki , gerek yargı erki olsun, gerek yasama erki olsun ve gerekse yürütme erki olsun; hala da “vesayet rejimlerin” sisteminin, yasalarının ve düzenlemelerinin rotasında!...

Tek parti şeflik ve dipçik döneminin getirdikleri “söz” sahibi...

Gelen-giden iktidarların hiç birisi hiçbir şey eksiltmeden hala da aynı uygulamalar, yürürlükte!...

İşte İş Mahkemelerinin işleyişi..

İşte İş Kanununun uygulamaları...

Yürürlükteki yasalar, 1970’li yıllarda, Ecevit ve Erbakan koalisyonunun işçi hakları adı altında koymuş olduğu yasalardır..

Dünya değişiyor, ama bu yasalar hala değişmiyor..

Ki, bu yasaların hangisi hukukun terazisine uymaktadır.

Ve dünya hukuk literatürünün neresinde varlar..

Hiç kuşkusuz ki, hiçbir yasa, hiçbir yargı sistemi yanlı olamaz, bağımlı hiç olamaz…

Evet, İş Mahkemelerinin uyguladıkları yasalar halen de CHP zihniyetiyle devam etmektedir.

Çünkü, yargının yanlılığı kendini ele veriyor.

Deyim yerindeyse işverene, istihdam yaratana illa ki kötü gözle bakılıyor.

Ama işçi adını taşıyan,  zuladan zenginleşmek isteyen birçok çapulcu anlayış masum görülüyor ve yanlı kararlar veriliyor.

Böylece işverenin eli kolu bağlanıyor…

Ve istihdam yaratmaktan tamamıyla uzak durmak halini tercih ediyor.

Sormazlar mı “Bu ne turşu bu ne lahana, bu ne perhiz”

Bir yandan devlet diyor ki; “istihdam yaratılsın, teknolojik gelişmeler sağlansın, ekonomi güçlensin...”

Ama velakin, öbür yandan da böylesine iş mahkemelerinin yanlı kararlarıyla “iş veren” mahkumiyetiyle, istihdam köstekleniyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın “Her ile Sulh Komisyonu Oluşturma” ifadesi ise elbette ki takdire şayandır.

Ama hangi sulh komisyonu, hangi barış sorusuna cevap aranıyor.

Zira kamuoyu nezdinde yaşanmakta olan olaylar sulhtan, barıştan uzak olduğu kadar tam tersine bölgemizde korku imparatorluğu yaratan çeşitli mafya gruplarının millete yaşattıkları mezalimin neresinden geçiyoruz?

Arazi mafyasının haksız yere halkın tapusu altında, hatta devletin satmış olduğu arazilerin üzerine çökerek haksız yerde kayıt dışı para kazananlarla mı umumi bir sulh gerçekleştirip barış güvercinleri uçuruluyor.

Doğrusu bunlar hep kamuoyunun merakı…

Bu bölgemizde öylesine çapulcu anlayışlar var ki, hele hele iktidar partisinin gölgesine sığınarak iktidar partisinin patentini kullanarak zorbalık yaratanlara ne yazık ki yargı erkinden başka ne siyaset ne de yürütme erki hiç karışmıyor, müdahele etmiyor?

Tam tersine göz yumuluyor?..

Gel keyfim git keyfim manasını taşımakla beraber millet çok büyük ızdırap içindeyken Cumhurbaşkanımız iller arasındaki sulhun müjdesini veriyorsa biz de buna ümitvarız.

Keşke!

Ama biraz zor değil mi acaba?

Siyasetin peşinde kirli oylar ne olacak ve tezgahlanan kirli oyunlar nerde kalacak?

En derin sevgi ve saygılarımla…