ARTIK BU SAHTECİLİĞE, TAHRİFATÇILIĞA, KAVRAM ALDATMACALIĞINA YETER!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre dünkü sohbet köşemizde sizinle çok önemli bazı konuları paylaşmıştık.

Ve kamuda yaşanan ve yaşatılan “çarpık” hadiselere dikkat çekmiştik..

Gerek bugün ve gerekse geçmişte vuku bulanlar noktasında bir sorgulama da yapmıştık; “neden bu çürümüşlük?” diye!...

***

Sizi az sonra, 90’lara götüreceğim!... Diyarbakır’da dönemin tarihi efsanevi ismi İbrahim Şahin... Diyarbakır Valisi.. Enva-i olumsuzlukların, rant çarkının mahir ismiydi.. Bir de yaveri vardı.. Yılmaz Aydoğan... Aydoğan diğer yaverlerden daha üstün tutulan, Vali Şahin’in “gözbebeği” gibiydi...

Ne yazık ki icraatları tamamen keyfiyet ve çıkar teminine odaklıydı.. Devletin imkânlarını, makam nüfuzunu kullanarak akla ziyan kötülükleri, Diyarbakır halkına yapıyordu...

Yolsuzluk, usulsüzlüklerin yanında bir de ahlaki çürümüşlük..

Halk deyimiyle; “enva-i maddi ve manevi tahribatın” ali kıran baş kesenleri!...

O tarihte, Diyarbakır Söz olarak “maskelerini” düşürmüştük..

Belgeleriyle, şahitleriyle, mağdurlarıyla destansı şekilde “varanlar silsilesi” misali kamuoyuyla paylaşmış, kamudaki yaşanan vahim “çürümüşlüğe” dikkat çekerek, ilgili ve yetkili makamları göreve çağırmıştık...

***

 

Nitekim dünkü sohbetimizin son bölümünde bu her iki efsanevi bürokratla ilgili daha detaylı bir şekilde medyamızın tarihi bir anısı olarak günümüzdeki olup bitenlere karşı bir örnek olsun diye bugünkü yazımıza aktaracağımıza söz vermiştik.

* * *

Aslında köşemizin müdavimleri hatırlarlar...

Bu anımızın bir örneğini 14 Nisan 2021’de buradan kaleme alarak, sizlerle paylaşmıştık...

Bugünkü mevcut bazı yönetimlerin keyfiliğe dayalı antidemokratik uygulamaları paralelinde yine o günkü yazılan yazımızı burada bir kez daha detaylı ve daha geniş kapsamlı bir biçimde, tarihi bazı hatıralar (!) olarak kaleme almak istedik.

“Yıl 1993.

İl Valisi İbrahim Şahin ...

Rizeli bir Valimizdi.

Düşüncesi ne olursa olsun, o bizi ilgilendirmez.

Ama devletin resmi sıfatı olması itibariyle hiçbir zaman ideolojisini açığa vurmaması gerekir...

Kendini siyasi ve siyaset kulvarında görmemesi gerekir...

Düşüncemiz bu yönde!

Vali Şahin’in bir de başyardımcılarından Yılmaz Aydoğan isimli bir Vali Yardımcısı vardı.

Bu Vali Yardımcısı daima ikna yoluyla Valiyi yanıltarak çok kirli şeyler yapıyordu.

Hatta bir gün Valilikteki çalışan bir hanımefendi, bana el yazısıyla kaleme aldığı bir mektup gönderdi...

Tanımadığım bir hanım.

Ama yazılarımdan, gazeteden ve televizyondan dolayı bizi izlemiş ve güvenerek kendi sıkıntılarını yazıya dökerek bana göndermişti.

Mektubun muhtevası aynen böyle…

O mektup hala da yanlış değilsem arşivlerimizde mevcuttur.

“Mehmet Ali amca sana çok güveniyorum.

Ben burada evli barklı bir kimseyim.

Benim eşim de devlet memurudur.

Ben Valilikte çalışıyorum.

Benim çalıştığım Vali Yardımcısı A. Küçükbaş’tır.

Ama bir aylık izne ayrıldığı için Yılmaz Aydoğan isimli Vali Yardımcısı beni yanına aldı.

Ne yazık ki beni taciz ediyor, bana şeref ve haysiyet kırıcı kelimeler kullanıyor.

Ben eşime söylersem kan dökülür, benim eşim de emniyette çalışıyor.

Ben çare bulamadım, ancak Allah’a sığınıyorum, sana güveniyorum, beni bu beladan kurtar...”

Ben iki gün içinde olayı inceledim ve o yazıyı aldım, Yılmaz Aydoğan’ın yanına gittim..

Makamında oturdum..

“Çay ikram edeyim” dedi, “Ben çay filan içmem Sayın Valim” dedim.

“Ancak şöyle el yazısıyla yazılan bir mektup var, burada sen yanında çalışan kadını taciz ediyorsun, senin makamına, senin şerefine yakışır mı?” diyerek tepki gösterdim...

Bir medya mensubu olarak, sorular sordum...

Koltuğundan kalktı, yanıma geldi...

Bana sarıldı..

“Size yalvarıyorum bunu kimseye söylemeyin.. Ben bir daha böyle terbiyesizlik yapmam...” dedi.

Bu görüşmemin üzerinden 3-5 gün geçti...

O bayan, bu sefer telefonla beni aradı.

“Siz benim şikâyetimi ne yaptınız, akıbetimiz kötüye doğru gidiyor” diye, gözyaşı döktü...

Bu kez, Valiye söyledim.

Vali, olayı irdeleyip çözüm bulması gerekirken ne yaptı?

O da o hanımefendiyi karşısına çağırıp, tehdit etti.

“İnkâr edeceksin bu işleri” demiş.

Kadın inkâr etmeye kalkıştı ama bir türlü tutturamadılar.

Nihayetinde hanımefendinin eski Vali Yardımcısı gelince tekrar onun yanına döndü.

Yılmaz Aydoğan tabi rahat durmuyor.

İlin kömür ihalelerini yapıyor, hem de dolar bazında.

Meşhur bir fırıldak müteahhit taslağıyla bu işin İskenderun’dan Diyarbakır’a nakliyesini yapıyor?

Ama kendi yakınlarının firmalarıyla nakliyeyi yapıyor...

Onu da yakaladık.

Hem de delilli, ispatlı.

Kömür ihalelerini o müteahhidin taşeronluğu altında kendi yakınlarına yaptırıyor.

Olayı Valiye intikal ettirdik..

Vali Bey’den yine ses çıkmadı.

Ses çıkmayınca bunu yazdık, kamuoyuyla paylaştık ve deşifre ettik.

Meğer ki bu Vali Yardımcısı, Vali Bey’in haberi olmadan hiçbir şey yapmıyormuş..

Tabi bu yazdıklarımız karşısında İçişleri Bakanlığı harekete geçti..

Kısa bir süreç içerisinde Vali Şahin’in tayini çıktı, gitti.

Yılmaz Aydoğan yerinde kaldı.

Vali Şahin’in yerine Doğan Hatipoğlu Vali olarak geldi.

Doğan Hatipoğlu, düşünce olarak CHP düşüncesine sahip değildi, daha biraz aşırı düşünceye sahipti, yani solcuydu.

Fakat çok dürüst, çok namuslu bir insandı.

Makamını dolduran ve sağa sola takılmayan objektif bir bürokrattı.

Gerçekten devlet adamıydı.

Yılmaz Aydoğan’ı ona anlattım.

Mercek altına aldı, Yılmaz Aydoğan aynı o ihaleye devam ederken yakalandı.

Ve resmi aracıyla kendi işini yapmak üzere İskenderun’a zaman zaman gidip gelmesi “suçüstü’ oldu?

Müfettiş istedi, soruşturmalarda neler çıkmadı ki?

İçişleri Bakanlığı, onu mesleğinden el çektirdi.

Mahkeme kararıyla suçlu bulundu, cezaevine konuldu...

Şimdi ne yapıyor, meçhul!

Vali Şahin de nihayet rahmet-i Rahman’a mı gitti (!?)”

* * *

Sevgili okurlar.

Burada bir parantez açalım.

Sonradan araştırmalarımıza göre Yılmaz Aydoğan kendi başına bu işleri yapmıyordu.

Onu koruyan Vali İbrahim Şahin’di.

Bazı ideolojik, siyasi iş adamlarıyla kişisel ilişkiler içerisindeydiler.

Hatta o iş adamlarının yaptıkları yolsuzluklardan dolayı Valilik makamına yazılan şikâyet dilekçeleri bizatihi Yılmaz Aydoğan’ın o insanların yazıhanelerine götürüp onlara okuttuğu bilgisini alıyorduk.

Valilik makamı gibi kutsal bir makam, nerdeyse insanlar arasında tarafgirlikle, birbiriyle kin ve nefret duyguları yaşanmıştı.

Tabi biz medya unsuru olarak bunlarla çok mücadele verdik.

Bu mücadelemiz sayesinde hedefimize ulaştık.

Nasıl ulaştık?

Yeni gelen Vali Doğan Hatipoğlu, çok dürüst bir insan olmakla beraber, dönemin bölge Valisi Ünal Erkan Bey’in talimat ve direktifleri doğrultusunda adım atıyordu ve başarıyordu.

Bize göre o dönemde Diyarbakır’da terör unsurlarıyla ve yolsuzluklarla büyük çapta mücadeleler yapıldı.

İşte halk, büyük memnuniyet içerisinde Ünal Erkan’ı ve Doğan Hatipoğlu’nu parmakla gösteriyordu.

Ne zaman ki bu her iki Vali Diyarbakır’dan başka yerlere atandılar, onlar gittikten sonra Diyarbakır’da yine yolsuzluk ve usulsüzlük, terörle mücadele şekli tam anlamıyla değişti.

Öyle bir hal aldı ki “Tavşana kaç, tazıya tut” misaliyle Diyarbakır’ın yakın çevrelerine gece PKK’lılar gelip halkı tehdit ediyordu, gündüz de JİTEM gidiyordu, vatandaşları büyük baskı altına alıyorlardı.

Bu hatırayı ve kaleme aldığımız yazıyı bir kez daha buraya almamızın sebebi şudur…

Temennimiz;

Diyarbakır ve bölgemiz yanlış bazı bürokratların keyfi uygulamalarına kurban gitmesin.

Yeniden o işlere başlamasınlar.

Biz burada yetkili ve etkilileri uyarmak üzere bu anıyı kaleme alıp yazdık.

Geçmişe yönelik bazı yazılarımızı yeniden hatırlamak ve siz değerli okurlarımızla paylaşmak üzere 2021’deki değişik başlıklar altında bazı önemli yazılarımızı bir örnek ve ders-i ibret olsun diye zaman zaman sizinle paylaşmak üzere bu yazımızı sonlandırıyoruz…  

En derin saygı ve sevgilerimle.